Başlıklar
ToggleMiras hukuku, bir gerçek kişinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi halinde bu kişiye ait malvarlıklarının yasal ve atanmış mirasçılara nasıl intikal edeceğini ve bunlar arasında nasıl paylaşılacağını belirleyen hukuk dalıdır. Paylaştırma kanun hükümlerine ve varsa miras bırakan tarafından düzenlenmiş vasiyetnameye göre yapılır.
Eşya hukukunun bir alt dalı olan gayrimenkul hukuku; mülkiyet, sınırlı ayni haklar, tapu sicili, zilyetlik gibi konuları düzenleyen ve inceleyen hukuk disiplinidir.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre muvazaanın kelime anlamı “danışık, danışıklı”‘dır. Muvazaalı işlem de danışıklı işlem anlamına gelmektedir. Kişilerin danışıklı işlemlere başvurmalarının nedeni ise gerçek irade ve amaçlarını gizlemektedir. Muvazaanın bir alt türü olan ve bu yazının konusunu oluşturan muris muvazaasında gizlenmek istenen gerçek amaç daima diğer mirasçı ya da mirasçılardan mal kaçırmaktır.
Teknik olarak muvazaalı işlem taraflarının görünürdeki iradelerinin gerçek iradelerinden farkı olmasıdır. Başka bir ifadeyle görünürdeki işlem tarafların iradesine uymaz ve iç ilişkideki anlaşmaları görünürdeki işlemden farklıdır. Bunun en yaygın örneği aslında bağışlanmak istenen bir taşınmazın tapuda satış gibi gösterilmesidir.
Bununla birlikte muris muvazaasından bahsederken asıl dikkat etmemiz gereken kavram diğer mirasçılardan mal kaçırmaktır. Görünüşteki işlem ile gerçek irade arasında bir farklılık ola bile mirastan mal kaçırma amacı yoksa muris muvazaası da oluşmaz. Aynı örnekten devam edersek kişi oğluna bağışlamak istediği bir tarlayı diğer mirasçılardan mal kaçırma amacı gözetmeksizin minnet duygusu, sağlığında mallarını çocukların paylaştırma gibi amaçlarla herhangi bir bedel ödenmediği halde tapuda satış gibi göstererek devretmiş olsa bile muris muvazaasından bahsedilemeyecektir. Miras bırakan, mirasçılardan birini ya da birkaçını miras hakkından kısmen ya da tamamen mahrum bırakmak amacıyla danışıklı (muvazaalı) işlemler yapmışsa muris muvazaasından bahsedilir. Muris bu amacını gerçekleştirmek için taşınmazını veya taşınmazlarını mirasçılarından birine aslında bağışladığı halde tapuda satmış gibi gösterir veya inançlı işlemle önce güvendiği üçüncü bir kişiye devrederek sonradan lehine mal kaçırmak istediği mirasçısına devrini sağlar. Sonuçta muvazaalı işleme konu edilen mal sağlar arası işlemlerle murisin mal varlığından çıkmış olur ve terekede yer almadığından miras paylaşımına da konu edilemez.
Kısacası mirastan mal kaçırma veya hukuki terminoloji ile muris muvazaası mirasçılardan biri lehine yapılan işlemlerle diğer mirasçıların miras payını eksiltmek veya tamamen kaldırmaktır. Bu durum herhangi bir suç oluşturmadığı gibi çoğu bölgemizde ahlaka aykırı da görülmez.
Kişi sağlığında mallarını istediğine bırakabilir mi? sorusunun cevabı sıklıkla merak edilmektedir. Herkes mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Kişiler, mal varlıklarını, ivazlı veya ivazsız olarak, yakın akrabalık bağıyla bağlı oldukları kişilerle ya da yabancılarla yaptıkları sağlar arası veya ölüme bağlı tasarruf işlemlerine konu edebilirler. Ancak mirasçıların aleyhine olacak şekilde yapılan karşılıksız kazandırma işlemleri mirasçıların saklı payı ile sınırlandırılmıştır. Bu husus Türk Medeni Kanunu’nun “tasarruf özgürlüğü” başlıklı 505. Maddesinde “Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiçbiri yoksa, miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir” şeklinde düzenlenmiştir. Miras bırakan, yasal mirasçılarının saklı payları dışında kalan kısım için miras sözleşmesi veya vasiyetname düzenleyebilir. Saklı paylar ihlal edilmeksizin yapılan tasarruflar geçerlidir. Saklı payı ihlal edilen mirasçılar tenkis ya da tasarrufun iptali davası açabilirler.
Miras hukukunda saklı pay; yasal mirasçının miras payının dokunulamaz olan kısmıdır. Kişi, saklı payı ihlal edecek şekilde sağlar arası veya ölüme bağlı tasarruflarda bulunamaz. Saklı pay sahibi mirasçılar kişinin çocukları, torunları, çocuklarının torunları gibi alt soyu , anne babası ve sağ kalan eştir. Kardeşin önceki medeni kanunda küçük de olsa bir saklı payı varken 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda kardeşlere saklı pay hakkı tanınmamıştır.
Saklı pay oranları TMK m. 506 ‘ da belirlenmiştir. Altsoyun saklı pay oranı yasal miras payının yarısı, anne ve babanın saklı pay oranı ise yasal miras payının dörtte biridir. Sağ kalan eşin saklı payı, altsoy ve ana baba zümresi ile birlikte mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı, diğer hallerde dörtte üçüdür.
Muris muvazaası veya mirastan mal kaçırma davaları miras hukuku ve gayrimenkul hukuku alanına giren bir dava türüdür.
Muvazaalı işlemlerle miras hakkı zedelenen mirasçı muvazaalı işlemin iptalini talep edebilir. Bunun için genellikle yetkili ve görevli mahkemede bir tapu iptali ve tescil davası açar. İşlemin iptali mümkün değilse taşınmazın değerinden miras payına karşılık gelen alacak hakkını talep eder. Muris muvazaası Borçlar Kanunu’nda veya Medeni Kanun’da özel olarak düzenlenmemiştir. Bu dava türü Yargıtay Büyük Genel Kurulunun, Esas: 1974/ 1 Karar: 1974 / 2 Karar Tarihi: 01.04.1974 tarihli kararı ile hukuki bir çerçeveye oturtulmuş ve zaman içinde verilen kararlarla gelişmiştir. Bize göre sistemimizdeki en önemli içtihat hukuku örneklerinden biridir. Yargıtay Kanunu Md 45/5 hükmüne göre İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar. Buna göre anılan İBK’ nın “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” şeklindeki sonuç kısmı mahkemeler için kanun düzeyinde bağlayıcıdır.
4 Comments
Merhaba 2010 yılında dedemi emekli edebilmek adına babam tarfından girişimlerde bulunuldu ve toplu şekilde bağkur borcu babam tarafından ödendi. Parayı tamamlayan babam oldu. Fakat parayı bankaya yatıran dedem görülmektedir. Resmiyette bir para akışı olduğunu kanıtlayacak bir belge bulunmamaktadır. O yıl dedemi emekli etmemiz karşılığında dedem bir adet tarlasını babamın üstüne yaptı. Amcam dedem vefat ettiği vakit muris muvazası davasını açacağını tehtiden bize söyledi. Bizim tek dayanağımız deedmin emekli olduğu tarihe yakın bir zaman diliminde tarlanın üstümüze geçmiş olmasıdır. Bu şartlar altında tapunun tekrar mirasa düşme durumu var mıdır ? Teşekkür ederim…
Merhaba
Muris muvazaası davasına ilişkin sorunuz ayrıntılı değerlendirme yapmayı gerektirmektedir.
17 yıl önce babam üç katlı evimizi gerçek bedelini alarak bana satış yaptı babam buyıl vefat etti ablalarım evin satışını iptal ettirmek istiyor ne yapmalıyım
Konuyu muris muvazaası davası yönünden bir miras gayrimenkul hukuku avukatı ile görüşmeniz uygun olur. Bursa’da yaşıyorsanız hukuk büromuzla irtibata geçebilirsiniz.