Başlıklar
ToggleDenkleştirme tazminatı talebi bağlamında “yetkili satıcılık sözleşmesi” veya “bayilik sözleşmesi” gibi adlarla adlandırılan sözleşmelerin hükümleri dikkatle incelenmelidir. Sözleşmede “bayi” veya “yetkili satıcıya” belirli ve sınırlandırılmış bir bölgede münhasıran satıcılık hakkı tanındığına dair bir hüküm bulunup bulunmadığına bakılmalıdır.
Sözleşmelerde “yetkili satıcının üreticinin veya ana dağıtıcının acentesi veya temsilcisi olmadığı ve bu sıfatla hareket edemeyeceği” gibi hükümlerin yer aldığı gözlenmektedir. Ticari temsilcilik ve acentelik farklı ilişkilerdir. Acenteliğin doğasında tekel yetkisi varsa da bu yetkinin söz konusu olduğu tek ilişki değildir. Nitekim TTK ‘da tek satıcılık gibi tekel yetkisi veren diğer sözleşmelere açıkça atıf yaparak denkleştirme talebine konu olabileceklerini belirtmiştir.
Sözleşmelerin başka isimlerle adlandırılmasına rağmen içeriğinde tek satıcılık sözleşmesine benzer hak ve borçlar düzenlendiği görülmektedir. Örneğin yetkili satıcının sürümü artırma borcu altında olduğu gibi. Bilindiği üzere sürümü artırma borcu, tek satıcının temel borçlarından biridir. Yine satıcıya stok tutma yükümlülüğü getirilmesi, yetkili satıcının kendi nam ve hesabına çalışacağının açıkça belirtilmesi gibi hususlar sözleşmede tasarlanan ilişkinin tek satıcılık ilişkisi olduğuna işaret edebilir.
Bazı durumlarda, bayilik, yetkili satıcılık veya başka bir isimle adlandırılan sözleşme hükümleri ve uygulaması itibariyle gerçekte tek satıcılık sözleşmesidir. Bu çerçevede sözleşme hükümleri tek satıcılık sözleşmesinin unsurları yönünden incelenmelidir.
Denkleştirme talebi hakkı veren tek satıcılık sözleşmesinin unsurları şunlardır.
Bu unsurların sözleşmede bulunup bulunmadığı dikkatle incelenmelidir. Kanaatimce satış tekeli hakkı dar yorumlanmamalıdır. Bu konuda, taraflar arasındaki ilişkinin bütününe, süresine, zaman içinde oluşan teamüllere, özellikle de sözleşmenin uygulamasına, bakılmalıdır. Sözleşmede bir cümle ile satıcıya tekel hakkı tanınmadığı veya sözleşmenin hiçbir hükmünün satıcıya bölgesinde münhasır satış yetkisi tanındığı şeklinde yorumlanamayacağı gibi hükümler olsa bile bazen on yıllarca süren ilişkinin uygulamasına da bakılmalıdır.
6102 sayılı TTK’ dan önce Portföy tazminatı hesaplama yöntemi konusunda uygulamada benimsenen görüş, bayinin her beş yıllık faaliyeti sonucu elde edilen kazancın yıllık ortalaması tavan alınarak tespit edilmesi şeklindedir (Bkz. Nilay Şenol, Bayilik Sözleşmesi Sona Ermesi ve Sonuçları, s:274). Buna göre her 5 yıllık satış hasılatından , satış için yapılan giderlerin düşülmesi ile bulunan meblağın yıllık ortalaması müşteri/portföy tazminatını oluşturmaktadır.
Denkleştirme (portföy) tazminatı hesaplama yöntemi konusunda 6102 sayılı TTK m. 122/2 de bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz”. Ancak TTK Md. 122 ‘ nin madde gerekçesinde ‘kanuni formülün acente yönünden asgariyi ifade ettiği, acentenin aleyhine olan başka bir hesap tarzının kabulünün hükmün amacıyla bağdaşmayabileceği, buna karşılık acente için daha yüksek bir talebe olanak veren başka bir formülü tarafların kararlaştırabilecekleri’ vurgulanmıştır. Bu şekilde TTK Md. 122/2 lafzına uygun olarak acentenin aldığı komisyonla irtibat kurmak suretiyle tazminat miktarı belirlenecekse Alman Federal Yüksek Mahkemesinin, denkleştirme (portföy) tazminatının tutarının hesaplanması konusunda benimsediği (Bkz. Cemile Demir Gökyayla , Milletlerarası Hukukta Tek Satıcılık Sözleşmeleri, s.272- ) şekilde ‘dağıtım acentelik sistemi ile yürütülmüş olsaydı, müvekkilin acenteye ödeyeceği komisyon’ tutarı (her beş yıllık toplam komisyon tutarının bir yıllık ortalaması) , bütün gelirler itibariyle tam ve doğru olarak tespit edilmeli ve tazminat tutarı bu şekilde hesaplanmalıdır.
Öte yandan TTK Md. 122 gerekçesinde yer alan ‘kanuni formülün acente yönünden asgariyi ifade ettiği, acentenin aleyhine olan başka bir hesap tarzının kabulünün hükmün amacıyla bağdaşmayabileceği, buna karşılık acente için daha yüksek bir talebe olanak veren başka bir formülü tarafların kararlaştırabilecekleri’ ifadesi karşısında farklı hesaplama yöntemlerinden davacı lehine en yüksek sonucu veren hesaplama yönteminin seçilmesi mümkün olabilmelidir.
Tek satıcılık ilişkisinde acentede olduğu gibi komisyon bulunmadığından ve tek satıcı kendi nam ve hesabına iş yapan bağımsız bir tacir olduğundan, bu sözleşmelerden kaynaklanan portföy tazminatının hesabında, Yargıtay’ın 6102 sayılı Kanundan önceki uygulamasında olduğu gibi sözleşmenin konusu olan mal ve hizmetlerin satışından beşer yıllık dönemlerde elde edilen brüt karın bir yıllık ortalamasının alınması yöntemi tercih edilmelidir.
Aşağıda portföy tazminatı davası açısından önem arz eden bazı konular kısaca ele alınmıştır.
Portföy (müşteri) tazminatı veya denkleştirme tazminatı olarak adlandırılan hakka ilişkin davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkündür. Görevli mahkeme ticaret mahkemesidir. Yetki konusunda sözleşme hükümlerine bakılmalı, sözleşmede bir hüküm yoksa HMK ‘ nun yetki kurallarına göre belirlenmelidir.
Çoğu yetkili satıcılık ilişkisi uzun yıllar sürmektedir. İlişkinin uzun sürmüş olması, olası tazminat tutarının göz ardı edilemeyecek miktara ulaştırabilir. Tek satıcılık ilişkisine işaret eden sözleşme hükümleri ile diğer olgu ve deliller, olası tazminat tutarı bir arada değerlendirildiğinde, denkleştirme tazminatı talebinde bulunmanın makul ve uygun olacağı değerlendiriliyorsa görevli ve yetkili mahkemede belirsiz alacak davası niteliğinde bir dava açılabilir.
TTK m. 122/4 hükmü uyarınca denkleştirme (portföy tazminatı) talebinden önceden vazgeçilemez. Birçok yetkili satıcılık sözleşmesinde portföy tazminatı talep edilemeyeceği yönünde hükümlerin bulunduğu gözleniyorsa da sözleşmede yer alan portföy tazminatı talep edilmeyeceği gibi kararlaştırmalar geçersiz kabul edilecektir.
6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden önce de portföy tazminatı hukukumuzda Yargıtay uygulamaları ile kabul edilmişti. Esasen 6102 sayılı Ticaret Kanunu ile denkleştirme tazminatı yönünden mevcut Yargıtay uygulaması kanunlaştırılmıştır. Sözleşmede yer alan “portföy tazminatı talep edilemeyeceği” “portföy tazminat talep halklarından peşinen feragat edildiği” şeklindeki düzenlemelerin 6102 sayılı TTK’dan önce de teori ve uygulamada kararlı bir şekilde geçersiz kabul edilmekteydi. Zira denkleştirme talebi önceden vazgeçilmez karakterde olup sözleşmenin son bulmasından (hakkın doğumundan) önce bu haktan vazgeçilmesi olanaksızdır. Ayrıca denkleştirme talep hakkını ortadan kaldıran veya önemli ölçüde kısıtlayan anlaşmalar; kanuna, ahlaka ve kişilik haklarına (BK Md. 19-20, TBK: Md. 27 Hükmüne) aykırı olması nedeniyle de geçersiz kabul edilmekteydi.
Denkleştirme (portföy tazminatı) davasının sözleşme sona erdikten sonraki 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu süre hak düşürücü sürelerdendir. Geçtikten sonra bir daha tazminat talebinde bulunulamaz.
6762 sayılı eski TTK’nın uygulanacağı uyuşmazlıklarda (fesih tarihi 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce ise) hak düşürücü sürenin bulunmadığı, zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olacağı hatırda tutulmalıdır.