Başlıklar
Toggle
Boşanmada mal paylaşımı, evlilik boşanma yoluyla sona erdiğinde, tarafların evlilik birliği içerisinde sahip oldukları edinilmiş malvarlığı değerleri üzerinde eşlerin ne miktarda alacak hakkı bulunduğunun yasal düzenlemelere göre belirlenmesidir. Bu belirleme işlemi eşler arasındaki mal rejimin tasfiyesi ile mümkün olur.
Evlilik boşanma ile son bulduğunda, eşlerin sahip oldukları edinilmiş mal niteliğindeki mal varlığı değerleri üzerinde diğerinin yasal mal rejiminden doğan haklarının kendisine verilmesi gündeme gelir. Yasal mal rejiminden doğan hakların hak sahibine teslimi sürecine halk dilinde mal paylaşımı hukuk dilinde ise mal rejiminin tasfiyesi denilmektedir. Medeni kanun 218-241 maddelerinde yasal mal rejimine ve tasfiyesine ilişkin ayrıntılı hükümler sevk etmiştir.
Boşanma, eşlerden birinin istemi üzerine evlilik birliğinin mahkeme kararı ile sona erdirilmesidir. Evlilik boşanma dışında ölüm ve evliliğin iptali yoluyla da sona erebilir. Boşanma nedenleri, Boşanma sebepleri nelerdir?
Mal paylaşımı veya hukuki ifadesiyle mal rejimin tasfiyesi tarafların anlaşmasıyla veya açılacak bir dava ile yapılır. Bir anlaşmalı boşanma davasında veya eşlerden birinin açtığı çekişmeli boşanma davası sonucunda boşanma kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise sıra mal paylaşımı (mal rejiminin tasfiyesi) davasına gelir. Taraflar, mal paylaşımı davası ile diğer eşin mülkiyetinde olan mal varlığı değerleri hakkında, artık değere katılma alacağı, katkı payı alacağı ve değer artış payı alacağı talep ederler. Görüldüğü üzere malik olmayan eşin talep daima şahsi bir alacak hakkıdır. Mal paylaşımı rejimi eşlere ayni bir talepte bulunma hakkı bahşetmez.
Eşlerin sahip oldukları mal varlığının, aidiyetini, idaresini, evliliğin son bulması halinde eşlerin bu mal varlığı üzerindeki haklarının tespiti usullerini belirleyen kurallar bütününe mal rejimi denmektedir.
Eşler evlilik birliği içerisinde edinmiş veya edinecekleri malların hangi rejime tabi olacağını aralarında akdedecekleri bir sözleşme ile belirleyebilirler. Bu sözleşme noterde yapılır. Türk Medeni Kanunu’na göre, eşler, evlenme başvurusu sırasında da yazılı olmak kaydıyla mal rejimi seçimi yapabilirler.
Eşler arasındaki yasal mal rejimi 01.01.2002 tarihinden sonra evlenen çiftler için, başka bir mal rejimin seçmemişlerse edinilmiş mallara katılma rejimidir.
Yürürlükteki 5721 Sayılı Medeni Kanun’un öngördüğü yasal mal rejimi “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” dir. Bunun için evlenirken herhangi bir sözleşme yapmaya gerek yoktur. Evlilik tarihinden sonra satın alınan tüm mallar, edinilmiş mal sayılacak ve değerleri boşanma sırasında kural olarak yarı yarıya paylaşılacaktır. Bu durum doğrudan kanundan kaynaklanan bir hak olduğundan ayrıca bir evlilik sözleşmesi yapmaya gerek bulunmamaktadır.
Ancak, eşler, edinilmiş mallara katılma dışında bir mal rejimi benimsemek ve mal paylaşımı konusunda kanununun emredici hükümlerine aykırı olmayan bazı esaslar belirlemek için evlilikten önce veya sonra sözleşme de yapabilirler.
Başka sona erme sebepleri de bulunmaktadır. Örneğin eşlerden birinin ölümüyle evlilik birliği son bulduğundan mal rejimi de ölüm tarihi itibariyle sona erer.
Eşler karşılıklı anlaşmak koşuluyla her zaman farklı bir mal rejimini benimseyebilirler. Evlilik birliği devam ederken eşlerin başka bir mal rejimine geçmesiyle de önceki mal rejimi sona erer. Yeni mal rejiminin başladığı tarih, önceki mal rejiminin sonlandığı tarihtir.
Evliliğin iptali halinde de iptal talebiyle açılan davanın kabul edilmesi ve verilen kararın kesinleşmesi koşuluyla, evliliğin iptali dava tarihi itibariyle mal rejimi sona ermektedir.
Bazı durumlarda eşler arasındaki mal rejimi mahkeme kararı ile değiştirilebilir. Mahkemenin tarafların mal ayrılığına geçmesine karar vermesi halinde davanın açıldığı tarihten itibaren önceki mal rejimi sona erecektir.
Genellikle mal rejimin tasfiyesi denildiğinde evlilik birliği içinde edinilmiş olan malların eşler arasında ne şekilde paylaştırılacağı kimin neyi alacağı konusu anlaşılır. Daha teknik bir ifadeyle eşlerden birinin sahip olduğu mal varlığı değeri üzerinde diğer eşin yasal mal rejiminden doğan haklarının tespit edilmesi ve kendisine verilmesidir. Bu işlem tarafların anlaşmasıyla veya aile mahkemesinde açılan alacak davaları ile yapılır.
Mal rejiminin tasfiyesi, eşlerin kendi aralarında anlaşmasıyla yapılabileceği gibi aile mahkemesinde tasfiye davası açmak suretiyle de gerçekleştirilebilir. Eşlerin anlaşmasıyla yapılan tasfiyede bu konu genellikle anlaşmalı boşanma protokolünde düzenlenir. Mal rejiminin tasfiyesi yanların kendi aralarında yapacakları bir anlaşmayla da gerçekleştirilecekse anlaşma hükümleri TMK’nın emredici düzenlemelerine aykırı olmamalıdır.
Özellikle belirtmek gerekir ki, boşanmada mal paylaşımı davası açılırken mutlaka belirsiz alacak davası olarak açılmalıdır.
Mal rejimi ve tasfiyesi aile hukukunun en teknik ve karmaşık konusudur. Öte yandan bu alan hukukumuzda yeni sayılan ve tam olarak olgunluğa ulaşmamış bir alandır. Bu nedenle gerek anlaşma ile gerekse mahkemede açılacak tasfiye davası ile girişilecek tasfiye sürecinin mutlaka uzman bir avukat ile yürütülmesi tavsiye olunur. Boşanma avukatlarının çoğu bu konuda da yetkinliğe sahiptir.
Mal paylaşımı davası, belli bir süre içerisinde açılması gereken bir davadır. Bu süre boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıldır. 10 yıllık süre geçtikten sonra açılacak mal paylaşımı davası, karşı yanın zamanaşımı savunmasında bulunması halinde, reddedilecektir.
Mal paylaşımı davalarındaki 10 yıllık zamanaşımı süresi, boşanma ilamının kesinleşme tarihinden itibaren başlamaktadır. MÖHUK Md. 59 ‘ “Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.” hükmünü haizidir. Buna göre zamanaşımı süresi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlatılmalı ve mal paylaşımı davası bu tarihten itibaren 10 yıl içinde açılmalıdır. Yabancı ülkede boşanmalarda, mal rejiminin tasfiyesi (mal paylaşımı) davası zamanaşımının, yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tanınması veya tenfizi için açılmış olan davada verilen kararın kesinleştiği tarihten başlayacağını ileri süren görüşler var ise de MÖHUK Md. 59 hükmü karşısında bu görüşü benimsemek mümkün değildir. Öte yandan yabancı mahkeme boşanma kararlarının nüfus siciline işlenmesi için tanıma ve tenfiz davası açmak zorunluluğu yoktur. Bu işlem 2018 yılından beri dış temsilciliklerde ve nüfus il müdürlüklerinde idari işlemle de yapılabilmektedir.
Mal paylaşımı davası boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılabileceği gibi boşanma davası ile birlikte veya boşanma davası devam ederken de açılabilir. Boşanma davası sonuçlanmadan açıldıysa, boşanma kararının kesinleşmesi beklenecektir. Görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme Türk Medeni Kanunu’nun 214. Maddesinde sev edilen hükümlere göre belirlenir. Buna göre eşler veya mirasçılar arasında bir mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalarda; mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi, boşanmaya, evliliğin iptaline veya hâkim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda, bu davalarda yetkili olan yer mahkemesi, diğer hallerde davalının yerleşim yeri (genel yetkili mahkeme) mahkemesidir.
Tüm özel hukuk davaları belirli bir harca tabidir. Harç maktu veya nispi olabilir. Maktu harca tabi davalarda harcın tamamı , nispi harca tabi davalarda ise belirli bir kısmı dava açılışında peşin olarak alınır. Öte yandan değeri parayla ölçülebilen davalar genellikle nispi harca tabidir. Mal paylaşımı davaları da bunlardan biridir. Dava açılırken dava değerine göre belirli bir harç tutarı ve olası masraflar için de bir gider avansı ödenmesi gerekir. Mal paylaşımı davası belirsiz alacak davası olarak açılmalıdır. Avukatınız bu konuda sizi bilgilendirecektir.
743 Sayılı Medeni Kanun’un Yürürlükte Olduğu Dönemde (01.01.2002 Öncesi) Mal Paylaşımı
01.01.2002 tarihinden önce yürürlükte olan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi, yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı rejimini kabul etmiştir. Bu nedenle 01.01.2002 tarihi öncesinde alınan taşınmazlar hangi eşin adına kayıtlı ise O’nun kişisel malı sayılmaktadır. Bu mal ayrılığı rejiminin doğal bir sonucudur. Bununla birlikte malik olmayan eş belirli bir malın alınmasına katkıda bulunmuşsa katkı alacağını talep edebilir ve bunun için dava açma hakkına sahiptir. Bu davada davacı eş araç, taşınmaz veya başka bir mal varlığı değerinin alımına yaptığı katkıyı kanıtlamakla yükümlüdür.
Bazı evliliklerde mülga 743 Sayılı Medeni Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde alınmış mal varlığı unsurlarına da rastlanmaktadır. Taraflar 01.01.2002 öncesi evlenmiş ve hem bu tarihten önce hem de bu tarihten sonra alınmış malvarlığı değerlerine sahipse ikili bir mal rejimi ortaya çıkmaktadır. Buna göre mülga Medeni kanun döneminde alınmış mallar mal ayrılığı rejimine, yeni medeni kanun döneminde alanmış mallar ise edinilmiş mallara katılma rejimine tabidir. 01.01.2002 tarihinden sonra taraflar bir süre edinilmiş mallara katılma rejiminde kalmış ve sonra noterde yaptıkları bir sözleşme ile örneğin mal birliği rejimini seçmişlerse tasfiye sırasında üç ayrı mal rejimi ortaya çıkacaktır.
Evlilik birliği içinde ancak 01.01.2002 tarihinden önce edinilmiş bir başka deyişle mal ayrılığı rejimine tabi bir mal varlığı değeri ile ilgili olarak malik olmayan eşin malik eşe yönelttiği bir alacak davasıdır. Davacı bu davada belirli bir malın veya malların alımına katkı yaptığını ve katkının malın güncel değerine olan oranını kanıtlamakla yükümlüdür. Katkı payı alacağı davasında da görevli mahkeme aile mahkemeleridir.
Aslında 765 sayılı kanunda öngörülmemiş olan bu dava türü öğreti ve uygulama tarafından geliştirilerek hukukumuza kazandırılmıştır.
Bir Eşin Ev İşleri İçin Harcadığı Emek Katkı Sayılır Mı?
Çalışmayan eşin, olağan ev işleri ve çocukların bakımı için harcadığı emek diğer eşin edindiği mala katkı olarak kabul edilmez. Bununla birlikte bazı Yargıtay kararlarında eşlerden birinin olağan aile içi dayanışma sınırlarını aşan emek ve çabası katkı olarak değerlendirilmektedir. Örneğin bir eşin diğer eşe ait işyerinde karşılığını almadan fiilen çalışması, diğer eşin tasarruf ettiği işçilik ücreti oranında katkı yaptığı anlamına gelir
Yapılan katkının ekonomik anlamda değeri olması gerekir. Katkının malın edinilmesi , korunması ve geliştirilmesine hizmet etmesi zorunludur.
Eşlerden her ikisi de çalışıyor ve gelir elde ediyorsa, bir malın edinilmesi, korunması veya iyileştirilmesine yönelik ekonomik değeri olan bir katkıda bulunan malik olmayan eş diğer eşten katkı payı alacağı talep edebilir.
Mal Paylaşımı konusu nispeten hukukumuzda yeni ve tam olgunlaşmamış bir alan olduğundan kavramların sık sık birbirine karıştırıldığı gözlenmektedir. Katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağı da böyledir. Mantıkları benzer olsa da değer artış payı alacağı edinilmiş mallara katılma rejimine, katkı payı alacağı ise mal ayrılığı rejimine özgü kavramlardır. Bir eşin diğer eşin malına katkı yaptığı iddiası, 01.01.2002 yılından öncesine ilişkinse katkı payı alacağı, 01.01.2002 yılı sonrasında edinilmiş bir mala ilişkinse değer artış payı alacağı davalarının konusu olacaktır. Bunun dışında hükümleri arasında da bazı farklılıklar vardır. Katkı payı alacağı hesaplanırken yapılan katkının tutarı ile taşınmazın alım tarihindeki değeri arasındaki oran tespit edilmekte, sonra bu oran katkıya konu taşınmazın dava tarihindeki değerine uygulanmaktadır. Değer artış payının hesabı ise biraz daha farklıdır. Katkı iddiasına konu taşınmazın değeri karar tarihine en yakın tarihteki (bu genellikle keşif tarihi olmaktadır) değeri olarak belirlendikten sonra değer artışına neden olan katkının oranı bu değere uygulanır ve faize ise karar tarihinden itibaren hükmedilir.
Yeni Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen malların tasfiyesi edinilmiş mallara katılma rejimine tabidir. Bu rejimde, evlilik birliği içerisinde edinilen malların değeri üzerinde, hangi eşin adına kayıtlı olduğunun bir önemi bulunmaksızın malik olmayan eşin hakkı vardır. Bu hak, malın tasfiye sonucunda belirlenen artık değerinin yarısıdır. Önemli olan malların evlilik birliği içerisinde edinilmiş ve kanunen öngörülen belli şartları taşımasıdır. Mal ayrılığı rejimine özgü katkı payı alacağının aksine katılma alacağı talep edebilmek için davacı eşin bir gelir elde edecek şekilde çalışıyor olma şartı aranmaz. Başka bir ifadeyle 4721 sayılı Türk Medenî Kanununa göre, çalışmayan, hiçbir gelir elde etmeyen eş diğer eşin edinilmiş mallarından katılma alacağı talep edebilir. Bu şekilde düzenli gelir elde edecek şekilde çalışmayan ancak evin ve çocukların bakımı gibi çok önemli sorumluluklar üstlenen eşin fedakarlığı ve emeği korunmuş olmaktadır.
Eşlerden biri diğer eşe karşı açacağı mal rejiminin tasfiyesi (mal paylaşımı) davası ile evlilik içerisinde edinilen mallar üzerindeki alacak hakkını talep edebilmektedir. Ancak mal rejimi davası açabilmek için tarafların boşanmış veya boşanma sürecinde bulunması gerekir. Bir boşanma davası bulunmaksızın mal paylaşımı davası açılamaz.
Yasal mal rejimi, tarafların evlendikleri tarihten itibaren başlar ve boşanma davasının açıldığı tarihe kadar devam eder. Mal rejiminin tasfiyesi davası doğal olarak mal rejimi sona ermeden açılamaz. Bununla birlikte boşanma davası ile birlikte veya aynı dönemde açılması mümkündür. Bu durumda boşanma davasından verilecek boşanma kararının kesinleşmesi beklenecektir. Mal paylaşımı davası boşanma davası sonuçlandıktan sonra da zamanaşımı süresi içinde açılabilir. Boşanma ve mal rejiminin tasfiyesi davaları mutlaka bir avukat ile yürütülmelidir.
Edinilmiş mallara katılma rejimi hukukumuzda nispeten yeni ve tam olarak olgunlaşmamış bir alandır. Yargıtayın ilgili hukuk daireleri önlerine gelen mal rejimine ve mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda verdikleri kararlara nispeten yeni bir alan olan mal paylaşımı davalarını olgunlaştırmakta ve uygulamadaki tereddütleri gidermektedirler. Özellikle 2. ve 8. Hukuk Daireleri emsal nitelikteki içtihatlarıyla tereddütleri büyük ölçüde gidererek uygulamaya kararlılık kazandırmışlardır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanun’un öngördüğü yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde eşler artık değere yarı yarıya katılma hakkında sahiptir.
Herhangi bir hukuk davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı mahkemelerin iş yoğunluğuna, arızi pek çok sebebe, delillerin toplanması ve tanıkların dinlenmesindeki gecikmelere, bilirkişi raporlarının hazırlanması ve bu raporlara yapılacak itirazlara ve başka bazı etkenlere göre değişkenlik göstermektedir. Mal paylaşımı davalarında bunlara boşanma kararının kesinleşme süresi de eklenmektedir. Mal paylaşımı davaları genellikle boşanma davası derdest iken açılmaktadır. Özellikle çekişmeli boşanma davaları çok uzun sürebilmekte mal paylaşımı davasının bu davaları bekleme zorunluluğu nedeniyle mal paylaşımı davası da uzamaktadır. Boşanma kararı kesinleşmiş ve bekletici mesele yoksa ilk derece yargılamasının sonuçlanması 1-2 yıl sürebilir.
Taraflar anlaşmalı boşanma protokolüne koyacakları hükümlerle ayrı bir dava açmaya gerek kalmaksızın mal rejimin tasfiye edebilir ve mal varlığın değerlerini paylaşabilirler. Önemli hak kayıplarına sebebiyet verebileceğinden tarafların bu süreci uzman bir avukat yardımı ile yürütmesi tavsiye edilmektedir.
Boşanma kararı zina özel boşanma nedenine dayalı bir dava sonucunda verilmişse hâkim, kusurlu eşin pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. (TMK Md. 236) Ancak bu hüküm genellikle güven sarsıcı davranış olarak nitelendirilen ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı çekişmeli boşanma davasına konu olan sadakatsizlik/aldatma iddiaları ile karıştırılmamalıdır.
Hayata Kast nedenine dayalı olarak açılmış olan bir boşanma davasında (TMK Md.162) bu nedene dayanılarak boşanmaya karar verilmiş olması halinde de zinada olduğu gibi hakim kusurlu eşin pay oranının azaltılmasına veya büsbütün kaldırılmasına karar verebilir. Burada bir noktayı vurgulamak gerekir. TMK Md. 162 sadece hayata kasttan değil eşe pek kötü davranılmasından ve ağır derecede onur kırıcı davranıştan da bahseder. Bunlardan sadece hayata kast halinde kusurlu eşin katılma alacağı payı azaltılabilir veya tamamen kaldırılabilir.
Türk Medeni Kanunu, zina veya hayata kast özel nedenlerine dayalı boşanmalarda kusurlu olan eşin katılma alacağını azaltılabileceğini veya kaldırılabileceğini öngörmüştür. Ancak terk nedeniyle boşanmalarda böyle bir durum söz konusu değildir. Evi terk eden eş bu nedenle edinilmiş mallar üzerindeki hakkını kaybetmeyecektir.
Mal paylaşımı (mal rejiminin tasfiyesi) davası boşanma davası sonuçlanmadan açılabilirse de Mal paylaşımı aşamasına geçebilmek için öncelikle boşanma kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle boşanma davasının sonuçlanması bekletici mesele yapılır. Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren mal paylaşımı davasında yargılama işlemlerine devam edilir.
Mal paylaşımı davalarında ihtiyati tedbir genellikle malik olan eşin tasarruf yetkisini kısıtlamaya yöneliktir. Bu kapsamda davacı eş diğer yanın adına kayıtlı malları üçüncü kişilere devrederek elinden çıkarmasını, bankadaki para ve menkul kıymetleri çekmesini veya transfer etmesini önlemek için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep edebilir. İhtiyati tedbir kararı mahkeme tarafından kaldırılıncaya, en geç ise verilen hüküm kesinleşinceye kadar devam eder.
Bazen malik olan eşin, diğer eşin katılma alacağını almasını engellemek veya bu alacağın tutarını azaltmak için evlilik birliği içerisinde edinilmiş malları üçüncü kişilere devrettiğine, banka hesaplarını boşalttığına rastlanmaktadır. Elbette bu iyiniyetli olmayan bir tutumdur ve kanun hüsnüniyete aykırı davranışı himaye etmez.
Boşanma davası açılmadan önce ya da boşanma davası devam ederken kısacası mal rejimin devam ettiği süre içerisinde malik olan eşin malları kaçırmasını önlemenin mutlak bir yolu yoktur. Ancak bazı tedbirler işe yarayabilir. Eşler evlilik birliği içerisinde birbirlerinin mal varlığı hakkından soru sormaktan çekinmemeli, edinilmiş malların listesini belgeleri ile birlikte not etmelidirler. Boşanma davası ile birlikte mal paylaşımı davası da açılmalı ve her iki dava dosyasından ihtiyati tedbir kararları talep edilmelidir. Boşanma sürecinde olan mal paylaşımı davası açmak isteyen taraf bir boşanma avukatından destek almalıdır.
Durumu düzeltecek araçlar hala mevcuttur. Boşanma avukatınız bu konuda size gerekli tavsiyelerde bulunacak ve duruma müdahale edecektir. Bu kapsamda önemli bir düzenleme olan TMK Md. 229/1-2 gündeme gelecektir. Buna göre, karşılıksız kazandırmalar ile eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yapılan devirler, tasfiye sırasında, edinilmiş mallara değer olarak eklenecektir.
Eşlerden birinin diğer eşin rızası olmaksızın yaptığı karşılıksız kazandırmalar ile eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirlerin edinilmiş mallara değer olarak ekleneceğini yukarıda belirtmiştik.
Bu şekilde lehine karşılıksız kazandırma veya devir yapılan üçüncü kişi, belli koşullara tabi olarak aleyhine devir yapılan eşe karşı sorumluluk altına girer. Bu tür karşılıksız kazandırma ve kasıtlı devirlere ilişkin davalarda verilen kararlar davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişiye karşı da ileri sürülebilir.
Uygulamada, katılma alacağını azaltma kastıyla malların devredildiği iddiasının bulunduğu tasfiye davalarında, davanın devreden eski eşin yanında devralan üçüncü kişiye de yöneltildiği görülmektedir.
Karşılıksız kazandırma ve mal kaçırma kastına dayalı devirlerin edinilmiş mallara değer olarak eklenmesinden kaynaklanan katılma alacağından, öncelikle, devreden eski eş sorumludur. Lehine devir yapılan üçüncü kişinin müteselsil sorumluluğu yoktur. Bu tür karşılıksız kazandırma ve kasıtlı devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı dava açılabilmesinin TMK Md. 229/2-Son hükmüne göre durumun kendisine ihbar edilmiş olması koşuluna tabi tutulmuştur. Bu ihbara bağlanan hukuki sonuç; üçüncü kişi aleyhine sonradan TMK Md. 241 ‘ e dayanılarak alacak davası açılması gerektiğinde TMK Md. 229’ daki karşılıksız kazandırma veya kasıtlı devir koşullarının mevcut olup olmadığının tekrar araştırma konusu yapılmasının gerekmemesidir. Bir başka ifadeyle bu koşulların mevcut olduğunun kabul edilmesidir.
Eşlerin yasal mal rejimine veya bunun tasfiyesine dayalı olan hakkı, malın mülkiyetine ilişkin, ayni bir hak değildir. Bu hak daima edinilmiş malın değeri üzerinden hesaplanan bir alacak hakkıdır. Karşılıksız kazandırma veya mal kaçırma kastına dayalı bir devir yapıldığı tespit edilse bile tasarrufun iptaline karar verilemez. Yine kasıtlı devreden eşle birlikte devralan üçüncü kişi davalı olarak gösterilmiş olsa dahi davacı lehine hükmedilen katılma alacağından devralan üçüncü kişi (bu aşamada) sorumlu tutulamaz.
Malik olamayan eşin talep hakkı, edinilmiş malın mülkiyetine yönelik bir ayni hak değil malın güncel sürüm değeri üzerinden hesaplanan şahsi bir alacak hakkı olduğundan devralan üçüncü kişi aleyhine devreden eşle birlikte dava açılmış olması durumunda; kararda TMK. 229’ a uyar şekilde üçüncü kişi lehine karşılıksız kazandırma veya kasıtlı devir yapıldığının tespit edilmiş olması yeterlidir. Bu dava, davalı devreden eski eş yönünden, karara bağlanacak ve devreden eski eş yanında davalı gösterilen devralan üçüncü kişi yönünden TMK.229/2-son maddesindeki ihbar işlevini görmüş olacaktır. Ancak hüküm altına alınan katılma alacağının devreden eşten tahsilinin mümkün olamaması, borçlu devreden eşin malvarlığı ya da terekesinin kararla hüküm altına alınan borcu ödemeye yetmemesi durumunda, devralan üçüncü kişi aleyhine tahsil edilemeyen alacak tutarıyla ve üçüncü kişinin karşılıksız kazandığı miktarla sınırlı olarak devralan üçüncü kişiye TMK Md. 241 uyarınca alacak davası açılabilecektir. Borçlu eşin malvarlığı veya terekesi hüküm altına alınan tasfiye borcunu ödemek için yeterliyse üçüncü kişi davacıya ödenecek katılma alacağından hiçbir şekilde sorumlu olmayacaktır.
Medeni kanun eşlerin kişisel mallarını tahdidi (sınırlayıcı) edinilmiş malları ise tadadi (örnekleyici) olarak saymıştır. Buna göre aksi ispat edilmedikçe bir eşin bütün malları, edinilmiş maldır. Evlilik birliği içinde edinilmiş şirket hisseleri de mal paylaşımına dahil edilecektir. Evlilikten önce sahip olunan şirket payları kişisel maldır. Aksine sözleşme yoksa kişisel malların gelirleri edinilmiş mal sayıldığından kişisel mal niteliğindeki şirket hisselerinden evlilik birliği içinde elde edilen temettü gelirleri de katılma alacağı hesabına dahil edilir.
Mal paylaşımı davasında şirket hisselerinin değeri belirlenecek ve bundan sonra diğer eşin yasal katılma alacağı hesaplanacaktır.
Mal paylaşımında şirket hisseleri konusu iki şekilde karşımıza çıkabilir. Birincisi borsada işlem gören bir şirketin hisse senetlerine yatırım yapılmasıdır. Bu durumda gerek hisselerin adedinin tespiti gerekse hisselerin değerinin belirlenmesi kolaydır. Boşanmada şirket hissesinin daha sık rastlanan görünümü ise eşlerden birinin kurucusu ve genellikle yöneticisi olduğu bir şirketin paylarına sahip olmasıdır. Böyle bir şirkette pay sahipliğinin varlığı, paylar devredilmiş olsa bile, kolayca tespit edilebilecekken şirketin değerlemesinin yapılmasında zorluklarla karşılaşılabilir. Boşanmada şirket hisselerinin mal paylaşımına konu edilmesinde şirketin aktif ve pasifleri, kurumsallaşma düzeyi, defter ve kayıt düzeni, önem arz etmektedir.
Eşlerden birinin sahip olduğu şirket hisselerinin parasal değerinin belirlenmesinde mal rejiminin tasfiyesi tarihi itibariyle sanki hisseleri paylaşım davasına konu edilen şirket tasfiye ediliyormuş gibi farazi bir tasfiye yapılarak eşin hisse değerinin belirlenmesi ve bunun üzerinden diğer eşin artık değere katılma alacağının hesaplanması gerekir.
Malvarlığı unsurları, nitelik, seviye, aşama, yıpranma düzeyi, kondisyon vs. yönünden mal rejiminin sonra ermesi anındaki vaziyetine göre değerlendirilir (TMK Md. 228/1). Bunların, kural olarak tasfiye anındaki (TMK Md. 227/1 ve 235/1), sürüm (rayiç) değerleri (TMK Md. 232, 239/1) hesaba katılır. Yargıtay’a göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Bu nedenle mahkemece, tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm (rayiç) değeri belirlenecektir. Bu da teknik olarak son keşif tarihidir.
Şirket hisselerinin değerlemesi de bu ilke ve esaslara göre karara en yakın tarih esas alınarak uzman bilirkişiler aracılığıyla yapılmalıdır.
Boşanmada Şirket Temettü Gelirlerinin Paylaşılması :
Aksi yanlar arasındaki bir mal rejimi sözleşmesiyle kararlaştırılmamışsa kişisel malların gelirleri edinilmiş mal sayılır. (TMK Md. 219/4 ve 221/2). Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye edilir (TMK Md. 235/1). Şirketten elde edilen gelir edinilmiş mal olduğundan, tasfiye anında mevcut ise paylaşım davasına konu edilebilir. Bu durumda yapılması gereken iş mal rejiminin sona ereceği tarihe (boşanma dava tarihi) kadar, paylaşım talebine konu şirketin kar edip etmediğinin, etmişse eşe he hangi bir kar payı (temettü) ödenip ödenmediğinin, kar payı ödemesi yapılmışsa halen mevcut olup olmadığının (tüketilip tüketilmediğinin) veya yeni bir yatırıma dönüştürülüp dönüştürülmediğinin, temettü ödemesi yapılmamışsa şirket sermayesine, yedek akçelerine eklenip eklenmediğinin araştırılarak ortaya konulmasıdır. Temettü ödemesi yapılmış veya kar şirkette yatırım olarak kullanılmışsa bu tutarların mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla ulaştığı reel değer belirlenerek mal rejiminin tasfiyesinde göz önünde bulundurulması gerekir. Bu esaslar Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin Esas: 2016/15695 , Karar: 2016/13500 Sayılı kararında ortaya konulmuştur.
Kişisel Mal Niteliğindeki Bir Araç Veya Ev Satılarak Yeni Bir Araç Veya Ev Alınması Halinde Mal Paylaşımı :
Evlilik tarihinden önce mevcut olan veya evlilik birliği devam ederken anne ya da baba tarafından bağışlanan mallar kişisel maldır. Bu nedenle mal paylaşımına konu edilemezler. Peki söz konusu araç veya ev evlilik tarihinden sonra satılmış ve üzerine eşlerin evlilik tarihinden sonra biriktirdikleri bir miktar para konularak yahut kredi kullanılarak yeni bir araç veya ev alınmışsa ne olacaktır?. Kişisel malların yerine geçen değerler de kişisel maldır. Bu durumda önceki ev ya da aracın satış bedeli kişisel mal sayılır. Ancak burada kişisel malın satış bedeline bir miktar para eklenerek yeni bir mal alındığından yeni alınan malın değerinin satılan kişisel malın değerini aşan kısmı bir başka ifadeyle eklenen paranın yeni alınan malın değerine isabet eden kısmı edinilmiş maldır ve diğer eş bu kısım üzerinde katılma alacağı hakkına sahiptir. Bu durumda Yargıtay tarafından belirlenen özel bir yönteme göre hesaplama yapılarak eşin katılma veya değer artış payı alacağı bulunur.
Yasal Mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde ev hanımı olmayan kadından herhangi bir farkı yoktur. Eski Medeni Kanun mal ayrılığı rejimin kabul etmiş olduğundan 01.01.2002 önce alınmış mallar için bu durum geçerli değildir. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni medeni kanun ile ev hanımı eş, herhangi bir yerde çalışmıyor ve herhangi bir maaşı olamıyor olsa da diğer eşin edinilmiş malları üzerinde yarı yarıya hakkı bulunmaktadır.
TMK Md. 219/2 ‘ de “Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler” edinilmiş mal olarak sayılmıştır. Zira çalışma karşılığı elde edilen ücretin bir kısmı bu sandıklara aktarılmaktadır. Bunların dışında emekli aylığı, ikramiye, kıdem ve ihbar tazminatı ya da işsizlik ödeneği gibi yapılan ödemeler de edinilmiş maldır.
Tasfiyeye konu edilebilecek ödeme, mal rejiminin sona ermesinden önce yapılmış olmalıdır. Boşanma davasının açılmasından sonra yapılan ödemeler, tasfiyeye (mal paylaşımına) konu edilemez.
Evlilik birliği içerisinde ödenmiş tazminatın paylaşıma konu edilebilmesi için halen mevcut veya başka bir mal varlığı değerine dönüştürülmüş olması gerekir. Harcanmış ve tüketilmiş ise mal paylaşımına konu edilmeyecektir.
Taşınmaz mallar genellikle banka kredisi ile alınmaktadır. Banka kredisi ile alınan ve kredi ödemeleri halen devam eden taşınmazlarda tasfiyenin (mal paylaşımının) nasıl yapılacağı çok sık sorulmaktadır.
Evlenme tarihinden önce kredi ile alınmış ve kredi ödemelerinin bir kısmı evlilik tarihinden sonra yapılmış bir ev söz konusu ise bahsi geçen evin evlilik tarihinden sonra yapılmış kredi ödemelerine karşılık gelen değeri edinilmiş mal niteliğinde olmakla mal paylaşımı hesabına dahil edilir.
Kredi borcu taksitlerinin bir kısmının yasal mal rejiminin devamı süresince, bir kısmının da boşanma davasının açılmasından sonra yapılması halinde mal rejiminin sona erdiği tarihin (boşanma dava tarihi) sonrasına sarkan ödemeler, dava konusu taşınmazın borcu kabul edilerek hesaplama yapılacak ve tasfiye gerçekleştirilecektir.
Bu örnekteki gibi iki döneme yayılan kredi borcu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejimini sona erdiren boşanma dava tarihinde henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç tutarının , toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu ödenmiş kredi/toplam kredi borcu oranı, taşınmazın toplam satın alım bedeline uygulanır. Tespit edilen bu oran aslında yapılan ödemelerin evin toplam satın alma bedeline olan oranıdır. Bu oranın taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın) sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir. Bu şekilde tespit edilen taşınmazın borç miktarı, tasfiye tarihindeki rayiç değerinden düşüldükten sonra kalan miktar, değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulur.
Bir örnekle açıklayacak olursak; 300.000 TL’ye satın alınan bir evin 150.000 TL kredi taksitinin evlilik birliği içinde ödendiğini varsayalım. Buna göre evlilik birliği içinde ödenen kredi tutarının evin alım maliyetine oranı %50’ dir. Tasfiye anında evin sürüm (rayiç) değerinin 600.000,00 TL olarak tespit edildiğini kabul edelim. Evin rayiç değerinin %50’si 300.000 TL olacaktır. Bir başka deyişle evin edinilmiş mal olan kısmının değeri 300.000,00 TL dir. Eşler, edinilmiş malların değeri üzerinde yarı yarıya hak sahibi olduklarından malik olmayan eş malik eşten 150.000,00 TL katılma alacağı talep edebilecektir.
Hemen belirtelim ki yukarıdaki örnekte kredi taksinin hangi eş tarafından ödendiğinin hiçbir önemi yoktur.
Ev evlilik tarihinden önce alınmış evlilik birliği içinde bir kısım kredi ödemeleri yapılmış ve kredi borcu bitmeden boşanma davası açılmış ise durum biraz daha karmaşık hale gelecektir. Bu durumda evin peşinatı ve evlilik tarihinden önce ödenmiş kredi taksitlerine karşılık gelen tutar malik eşin kişisel malı, evlilik birliği içinde ödenmiş kredi taksitleri toplamı edinilmiş mal, boşanma davasının açıldığı tarihten sonraki taksitleri ise taşınmazın borcu olarak kabul edilecek tutardır.
Öncelikle şunu belirtelim. Kredi ödemesi evlilikten önce bitmiş olan ev kişisel maldır. Bu ev üzerinde diğer eşin bir hakkı yoktur.
Kredi taksitlerinin bir kısmı evlilik sonrasına sarkmış ise hesaplama mantığı yukarıda yer alan örnekteki gibidir.
Anne-Babanın Satın Alıp Bir Eş Adına Kaydettirdiği Evde Diğer Eşin Hakkı Var Mıdır?
Anne babanın parasını kendileri ödeyerek çocuklarına ev aldıklarına rastlanmaktadır. Bu şekilde alınan ev mal paylaşımına konu edilecek midir? Evlilik sırasında eşlerden birine bağışlanan her türlü malvarlığı değeri lehine bağış yapılan eşin kişisel malıdır. Diğer eş mal rejimin tasfiyesinde herhangi bir hak talep edemez. Elbette burada satın alınan evin bedelinin anne – baba tarafından karşılandığı ispat edilmelidir
Boşanma davasının açılmasıyla, eşler arasındaki mal rejimi sona erer. Elbette bunun için boşanma davasının kabul edilmesi ve boşanma ilamının kesinleşmesi de gerekir. Bu nedenle boşanma davasının açılmasından sonra alınmış olan mallar mal paylaşımına konu edilemez. Ancak alınan bu malların eşlerin edinilmiş mallarından karşılanmamış olması da gerekir. Evlilik birliği içerisinde edinilip biriktirilen para ile boşanma davasının açılmasından sonra bir mal alınır ise diğer eşin bu para üzerindeki katılma alacağı hakkı devam edecektir. Yine aynı şekilde edinilmiş mal niteliğindeki bir ev ya da arabanın boşanma davasının açılmasından sonra satılarak yeni bir mal alınması halinde o evin ya da arabanın değeri tasfiyeye dahil edilecektir.
Mal rejimi tasarruf eden eşi ödüllendirmez. Taraflardan birinin evlilik birliği içerisinde hiç geliri bulunmasa bile tasfiye sonucu (artık değer) yarı yarıya paylaştırılır. Eşlerden birinin tutumlu olması diğerinin gelirini harcamasının mal rejiminin tasfiyesine bir etkisi yoktur.
Evlilik İçerisinde Alınan Bir Malın Mal Paylaşımı Dışında Tutulması İçin Ne Yapılmalıdır?
Sözleşme ile mal ayrılığı rejimine geçilebilir. Evlilikten sonra akdedilecek mal rejimi geriye yürümeyecek, sözleşme tarihinden itibaren alınacak olan mallar için geçerli olacaktır.
Miras Kalan Mal paylaşıma dahil edilmez. Miras yoluyla intikal eden mallar kişisel maldır (TMK Md.220/2) Mal paylaşımı davasına konu edilemez.
Ortak yaşam ihtiyaçları nedeniyle ve aile konutunda kullanılmak için alınmış olan beyaz eşya, mobilya, elektronik cihazlar yönünden de kişisel mal edinilmiş mal ayrımı söz konusudur. Çeyiz olarak getirilen eşyalar getirenin kişisel malıdır. Evlilik birliği içinde alınmış olanlar edinilmiş maldır. Bir kısım taksitleri evlilik içinde ödenenlerin ödenen taksite karşılık gelen kısmı yine edinilmiş maldır.
Boşanmada ev eşyalarının paylaşımının anlaşma ile yapılması en hızlı ve etkili çözümdür. Zamana bağlı yıpranma ve amortisman değeri nedeniyle bu eşyalar için dava açmak harcanan emek ve paraya değmeyebilir.
Evlilikten Önce Alınmış Malların Kira Gelirlerinde Diğer Eşin Hakkı Var Mıdır?
Evlilik öncesi alınan mallar kişisel maldır. Bu mallar üzerinde kural olarak diğer eşin artık değere katılma alacağı bulunmamaktadır. Ne var ki kişisel malların gelirleri edinilmiş mal sayılır. Bu nedenle eşlerden birine ait kişisel mal niteliğindeki taşınmazın kira gelirleri üzerinde diğer eşin de hakkı bulunmaktadır.
Eşlerden yalnızca biri gelir elde ediyor, diğerinin geliri bulunmuyor olsa bile evlilik birliği içinde biriktirilen parada eşlerin eşit düzeyde hakkı vardır.
Maddi tazminat için evet. Maddi tazminat edinilmiş mal olarak kabul edilirken manevi tazminat kişisel mal niteliğindedir.
Eşler, sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca anlaşmalı boşanma protokolüyle mal paylaşımını diledikleri gibi yapabilirler. Dilerlerse yarı yarıya paylaşabilecekleri gibi farklı bir paylaşım oranı da öngörebilirler. Anlaşmalı boşanmada çekişmeli davada mümkün olmayan ayni hak kararlaştırmaları da yapılabilir.. Örneğin eşlerin iki evi varsa her bir evin mülkiyetinin kalması kararlaştırılabilir. Bilindiği üzere mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan hak daima şahsi bir alacak hakkıdır. Yine eşler anlaşmalı boşanma protokolünde mal rejiminin tasfiyesinden veya mal paylaşımından kaynaklanan tüm haklarından feragat de edebilir.
Taraflar anlaşmalı boşanma protokolünde mal rejiminin tasfiye etmek ve paylaşımı yapmak zorunda değillerdir. Dilerlerse bu konulara hiç değinmeden sadece boşanma ve ferîlerine odaklanır, mal paylaşımını daha sonraya bırakabilirler. Taraflar anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içinde boşanmada mal paylaşımı davası açarak mal rejiminin tasfiyesini bu davada çözüme kavuşturabilirler. Ayrıca anlaşmalı boşanma davasının şartları yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Eşlerden birinin ölümü halinde evlilik birliği ve buna bağlı olarak eşler arasındaki mal rejimi sona erer. Sağ kalan eş, miras payının yanında ölüm tarihine kadar evlilik içinde edinilmiş malların üzerinde katılma alacağı hakkına da sahip olur. Sağ kalan eş, ölenin terekesinden hem mirasçı olması nedeniyle hem de edinilen mallara katılma rejimi nedeniyle alacaklı konumundadır. Sağ kalan eşin katılma alacağından bütün mirasçılar miras payları oranında sorumludur. Ölen eşin terekesinden öncelikle sağ kalan eşin katılma alacağı hakkı ödenmeli, daha sonra sağ kalan eşin de dahil olduğu mirasçılar arasında miras paylaşılmalıdır.
Aile konutunun sağ kalan eşe bırakılması (özgülenmesi) iki ayrı hukuki sebebe dayanılarak gerçekleştirebilir.
Birincisi, miras hukukunda, aile konutu ve ev eşyasının miras payından mahsup edilerek sağ kalan eşe özgülenmesidir. Bu bir miras hukuku konusudur ve TMK Md. 652’ de düzenlemiştir. Aile konutunun ve e eşyasının sağ kalan eşe özgülenebilmesi için evlilik birliğinin ölümle sona ermiş olması, sağ kalan eşin mirasçılık sıfatının bulunması, yani mirastan ıskat, mirasın reddi, mirastan feragat ve mirastan yoksunluk gibi bir durumun mevcut olmaması, aile konutu ve ev eşyalarının terekeye dahil olması gerekmektedir . Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir Mahkeme mülkiyet dışında haklı sebepler varsa intifaya da karar verebilir.
Mülkiyet veya intifa hakkının değeri sağ kalan eşin miras payını aşarsa diğer mirasçılara bir denkleştirme bedelinin ödenmesi gerekir. Bu davada görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi yetkili mahkeme ise murisin son yerleşim yeri mahkemesidir. Aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi davası miras ortaklığına, varsa vasiyeti tenfiz memuruna, atanmış temsilciye veya terekeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişiye yöneltilir.
Aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesi aile hukukunda da mal rejimleri kapsamında düzenlenmiştir. Bu çerçevede, TMK Md. 240’ ta edinilmiş mallara katılma rejimi yönünden, TMK Md.255 ‘ de paylaşmalı mal ayrılığı rejimi yönünden 279. madde ise mal ortaklığı rejimi yönünden sağ kalan eşe özgüleme konusunda hükümler sevk edilmiştir. Miras hukukuna göre konut ve ev eşyasının özgülenmesinde her ikisi için mülkiyet veya intifa hakkı söz konusu iken aile hukukuna göre özgülemede bu haklar aile konutu yönünden intifa ve oturma (sükna) hakkından ev eşyaları yönünden ise mülkiyet hakkından ibarettir. Ancak haklı sebeplerin varlığı hâlinde ve ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya sükna hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı da tanınabilir. Sağ eşin katılma alacağı intifa veya oturma hakkının bedelini karşılamaya yetmez ise bedel ilavesi söz konusu olacaktır. Bu davada görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkemenin TMK Md. 214 ‘ e göre belirlenmesi uygun olacaktır.
Hemen belirtelim ki, boşanmada mal paylaşımı davasında borçlu çıkan eşin malvarlığı diğer eşin alacak hakkını karşılamaya yetmezse, alacaklı eş, karşılıksız kazandırmalardan faydalanarak malı devralan üçüncü şahıslardan eksik kalan alacak miktarını isteyebilir (MK md.241).
Evlilik sırasında eşlerden birine bağışlanan her türlü ev, araba, para veya parasal değeri olan her şey bağışlanan eşin kişisel malıdır. Yani, diğer eş boşanma halinde mal paylaşımı sırasında bu mallar üzerinde hiçbir hak talep edemez. Fakat bu malların evlilik içerisinde elde edilen kira gelirleri, faiz gelirleri edinilmiş mal kabul edildiğinden, boşanma sırasında diğer eş bu gelirlerin yarısı üzerinde hak sahibi olur.
Kural basittir. Kişisel malların evlilik birliği içindeki getirileri edinilmiş maldır. Evlilik tarihinden önce mevcut olduğu için kişisel mal sayılan taşınmazın evlilik birliği içinde tahsil edilen kiraları edinilmiş mal sayıldığından diğer eş tasfiyede bu gelirlerin yarısı üzerinde hak sahibi olur. Ancak sözleşme ile aksinin kararlaştırılması mümkündür.
Evet. Dahil edilir. Buna değer artış payı alacağı diyoruz. Eşlerden biri diğer eş adına kayıtlı ve onun kişisel malı olan bir malın iyileştirilmesine, korunmasına, tamir edilmesine veya kısaca o malın değer kazanmasına yol açan bir katkıda bulunmuş ise diğer eşten sunduğu bu katkının güncel değerini mal rejiminin tasfiyesi (boşanmada mal paylaşımı) sırasında talep edebilir. Bir örnekle açıklamak gerekirse 2010 yılında evlenmiş olan bir kimse eşine 2015 yılında miras kalmış eski bir eve 50.000,00 TL tamirat ve tadilat harcaması yapmış olsa 2015 yılında taşınmazın değerini 200.000 TL olarak kabul ettiğimizde tasfiye anında malın güncel sürüm değerinin yüzde yirmisine karşılık gelen tutarı malik olan eşten talep edebilecektir.
Ölünceye kadar bakma akdi ile edinilen bir mal kural olarak edinilmiş maldır. Ancak bakım borcunun evlilik birliğinin öncesine ve sonrasına sarkan kısımları kişisel mal niteliğindedir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin, 19.06.2017 tarihli ve 2017/12233 E., 2017/9262 K. sayılı kararında açıklandığı üzere ölünceye kadar bakma akdinde bakım borçlusunun edimi süreklidir. Tasfiyeye (mal paylaşımına) konu taşınmaz, evlilik birliği içinde başlayan ve boşanma davasından sonra da devam eden bakım borcunun karşılığında edinilmiş ise taşınmazın bir kısmı evlilik birliği içinde emek karşılığında edinilmiş olmaktadır. Bu durumda sözleşmenin yapıldığı tarih ile bakım alacaklısının vefat ettiği tarih ile bakım ediminin devam ettiği boşanma dava tarihinden sonraki ve evlilik birliği içindeki süreler nazara alınmalı, bakım ediminin toplam süresinin evlilik birliği içinde geçen süreye oranı belirlenerek karar verilmesi gerekmektedir.
Eşler arasında uygulamada evlilik sözleşmesi olarak adlandırılan mal rejimi veya mal paylaşımı sözleşmesi yapılmadığı müddetçe esas olan malların yarı yarıya paylaşılmasıdır.
Medeni Kanun’a göre, eşler bir sözleşmeyle kanunun belirlediği oran dışında bir oran belirleyebilir. Eşler, boşanma halinde malların paylaşım oranını noterde yapacakları bir sözleşmeyle belirleyebilir.
Mal paylaşımı davası, birçok pratik sorunların ortaya çıktığı karmaşık bir dava türüdür. Evlilik sözleşmesi, her hükmü geçerli olan bir sözleşme türü değildir. Bu nedenle, mal paylaşımına dair evlilik sözleşmesi yapılırken mal paylaşımı dışında yükümlülük getiren hükümlerin geçerli olup olmadığı Medeni Kanun’un emredici kuralları dikkate alınarak değerlendirilir.
Yargıtay bir kararında, piyango biletinin alımı için ödenen paranın edinilmiş mal niteliğinde bir maldan karşılanmış olması halinde piyangodan elde edilen gelirin edinilmiş mal olacağına karar vermiştir. Yargıtay’ın gerekçesi bedeli edinilmiş maldan ödenen piyango biletinin edinilmiş mal yerine geçen onu ikame eden bir değer olacağıdır. Bu görüş bizce hatalıdır. Birincisi piyango bileti için ödenen parayla elde edilen piyango ikramiyesi arasında büyük bir fark vardır. Bu ikisi arasında ikame ilişkisi kurmak da kolay değildir. Zira ödenen paranın yerine geçmesi, onun verdiği tatmini vermesi yahut onun karşıladığı ihtiyacı karşılaması için alınmamaktadır. İkincisi çoğu zaman bir hak ve parası kadar tutan piyango biletinin maliyetinin hangi maldan karşılandığı hususunu ispat etmek çok güçtür. Üçüncüsü Yargıtay’ın yaklaşımı edinilmiş mal, kişisel mal ayrımı konusunda medeni kanunun benimsediği ilkelere aykırıdır.
Eşlerin birbirlerine yaptığı bağışlar Mal Paylaşımında hesaba katılır mı?
Eşlerin birbirine yaptığı bağışlamalar örneğin karşılıksız olarak diğer eşin icra borcunu kapatmak için verilen tasfiyede (mal paylaşımı hesabında) dikkate alınmaz.
Katılma alacağı talep edebilmek için eşlerden birinin diğerinin mal elde etmesine katkı sunması zorunlu değildir. Mahkeme, boşanmada mal paylaşımı konusu olan taşınmazın sürüm değerini esas alarak, önce eklenecek değerleri eklemeli (MK Md. 229), daha sonra denkleştirme yapmalı (MK Md. 230), mal nedeniyle elde edilen değerler de malın değerine eklenmeli (MK Md. 219), malın bu şekilde bulunan toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (MK Md. 231) yarısı üzerinden (MK md.236/1) dava kabul edilmelidir (Yargıtay 8. Dairesi – Karar: 2012/12142 ).
Eşlerden biri aynı anda hem herhangi bir sebebe dayalı boşanma davası hem de mal rejiminin tasfiyesi talepli dava (mal paylaşımı davası) açmış ve daha sonra boşanma davasından feragat etmiş ise ne olacaktır?
Mal rejiminin tasfiyesi davası (Mal paylaşımı davası), ancak evlilik birliğinin herhangi bir sebeple sona ermesiyle görülebilir hale gelir. Davacının boşanma davasından feragat etmesi evlilik birliğinin devam etmesi sonucunu doğuracağından eşler arasındaki mal rejimi de sona ermemiş olacaktır. Sonuçlanan ve kesinleşen bir boşanma kararı olmadığından tasfiye davası da dinlenemez. Davacının başka bir sebebe dayalı yeni bir boşanma davası açması da bu durumu değiştirmez.
Anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımı konusunda yapılan kararlaştırmalar Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2013 gün ve 2013/8-185 Esas, 2013/1601 Karar sayılı içtihadına göre geçerli kabul edilmektedir. Bu protokolde evlilik birliğinde edinilen malların paylaşıldığına, mal rejiminden kaynaklanan bir alacağın kalmadığına, yasal mal rejiminden kaynaklanan haklardan vazgeçildiğine, mal paylaşımı konusunda uyuşmazlık bulunmadığına dair ifadeler sonradan mal paylaşımı davası açılmasını engellemektedir. Bu nedenle anlaşmalı boşanma sürecinde bu konularda dikkatli olunmalıdır. Eşlerin sosyal ve ekonomik haklarını etkileyen önemli bir kurum olan edinilmiş mallara katılma rejimi ve boşanmada mal paylaşımı sisteminden doğan haklar bir an önce boşanma isteğine kurban edilmemelidir. Anlaşmalı boşanma süreci alışık olmadığımız düzeyde hızlı sonuçlanan, medeni usul hukukunda öngörülmüş dilekçeler safhası, delillerin hasredilmesi, ön inceleme , karar tebliği, kanun yolları gibi önemli kurumların çok hızlı işlediği, bazılarının ise hiç işletilmediği bir süreçtir. Bu nedenle gerek boşanma davasının gerekse boşanmada mal paylaşımı davasının bir boşanma avukatı yardımıyla yürütülmesi medeni hakların elde edilmesine veya korunmasına hizmet edecektir.
Ayrıca Anlaşmalı Boşanma Protokolü hakkında detaylı bilgi alabilrsiniz
Mal paylaşımı veya mal rejiminin tasfiyesi davaları internetten alınmış hazır dava dilekçesi içeriklerinin kullanılmasına uygun değildir. Bu davalar oldukça teknik, nispeten yeni ve tam olarak olgunlaşmamış olan edinilmiş mallara katılma rejimi ile ilgilidir. Somut uyuşmazlık için deneyimli bir avukattan yardım almanız tavsiye edilir. Aşağıdaki örnek dilekçenin zorunlu unsurlarını göstermek ve dilekçenin şekli konusunda bir fikir vermek için eklenmiştir.
İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR.
NÖBETÇİ BURSA AİLE MAHKEMESİNE
DAVACI : Bihter ZİYAGİL (T.C.K. No: )
İnegöl, BURSA
VEKİLLERİ : Av. Hüseyin DEMİRBAŞ – Av. Meral DEMİRBAŞ
(Adres başlıktadır)
DAVALI : Adnan ZİYAGİL (T.C.K. No: )
Nilüfer, BURSA
KONU : Fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla, HMK Md. 107 ‘ de düzenlenmiş belirsiz alacak davası niteliğinde olmak üzere mal rejiminin tasfiyesi ile edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağının davalıdan tahsili ve davacıya ödenmesi talebidir.
HARCA
ESAS DEĞER : 10.000,0 TL – Şimdilik, fazlaya ilişkin haklarımız saklıdır-
AÇIKLAMALAR :
(Olaylar, olgu ve deliller açık ve tekrara düşülmeksizin yazılmalıdır. Taşınmazların tapu kayıtları, edinme tarihleri eksiksiz ve doğru olarak belirtilmelidir)
1) Davacı Bihter Ziyagil ile davalı Adnan Ziyagil 11.05.1995 tarihinde evlenmişlerdir.
2) Davalının , aldatma ve sadakatsizliği, ahlaka aykırı davranışları, müvekkile psikolojik şiddet uygulaması, yatakları ayırması, evi terk etmesi, müşterek çocuklara karşı ilgisiz ve sevgisiz davranması, kocalık ve babalık vazifelerini yerine getirmemesi gibi kusurlu eylemleri sonucunda evlilik birliği temelden sarsılmıştır. Bu sebeple müvekkile tarafından 31.12.2021 tarihinde Bursa 23. Aile Mahkemesi'nin 2021/4999 Esas sayılı dosyasıyla bir boşanma davası ikame edilmiş olup söz konusu dava halen derdesttir.
3) Taraflar arasındaki mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi TMK m.225/2 gereğince, boşanma kararının kesinleşmesi halinde boşanma davasının açılmış olduğu tarihten itibaren sona ermiş olacağından, davacı müvekkilin haklarına zarar gelmemesi amacıyla işbu davanın ikame edilmesi zorunluluğu hâsıl olmuştur.
4) Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erme tarihi olan 31.12.2021 tarihinde davacı müvekkil adına kayıtlı, mal rejimi tasfiyesinde dikkate alınabilecek edinilmiş mal niteliğinde mal varlığı değeri yoktur.
5) Evlilik birliği içinde edinilmiş, müvekkilenin katılma alacağı hakkına sahip olduğu, menkul ve gayrimenkullerden tarafımızca tespit edilenler aşağıdaki gibidir;
a) Taşınmazlar:
Aile konutu olarak kullanılan Bursa İli, Nilüfer İlçesi, Balat Mahallesinde kain mesken niteliğinde bağımsız bölüm
Bursa ili, Gemlik ilçesi Kumla Mahallesinde arsa niteliğinde gayrimenkul
Bursa ili, Nilüfer İlçesi, Ahmet Taner Kışlalı Bulvarı üzerinde dükkan niteliğinde taşınmaz.
Bursa, Nilüfer, Odunluk Mahallesinde ofis niteliğinde bir taşınmaz
Yukarıda yazılı taşınmazlar dışında davalının başkaca taşınmazları da bulunmaktadır. Davalı koca adına kayıtlı olan tüm taşınmazların gerekli araştırmalar yapılarak tespitini ve ilgili tapu sicil müdürlüklerine müzekkere yazılarak tapu kayıtlarının celbini talep ediyoruz.
b) Taşıtlar:
16 AZ 1111 plaka sayılı araç
16 AZ 1112 Plaka sayılı araç
16 AZ 1113 Plaka sayılı araç
16 AZ 1114 plaka sayılı araç (motosiklet)
BAVH56Z1Y999 Kütük Sıra Numaralı Bavaria 56 Cruiser 2013 Model ”ZIYAGIL” İsimli Yelkenli Tekne
İlgili kurumlara müzekkere yazılarak; yukarıda plaka ve kütük sıra numaraları belirtilen motorlu araçlar ile varsa bunların dışında davalı adına kayıtlı diğer tüm araçların tescil kayıtlarının celbini talep ediyoruz.
c) Banka Hesapları
……… ve ……. Bankalarında, davacı adına açılmış hesaplarda yüklü miktarda mevduat bulunmaktadır. Bu paralar tarafların edinilmiş malıdır. Bankalara müzekkere yazılarak davalıya ait banka hesaplarındaki vadeli vadesiz mevduat ve menkul kıymetlere hesap kayıtlarının celbini talep ediyoruz.
d) Şirket Hisseleri
Davalı, evlilik tarihinden sonra kurulmuş tek kişilik bir anonim ortaklık olan Ziyagil Madencilik Endüstrileri A.Ş. ‘ nin (Mersis No: 11111111111) paylarının tamamının sahibidir. Bu şirketin kurulması ve büyümesi sürecinde davacının da kayda değer katkıları olmuştur. Bu şirketin ticaret sicil kayıtlarının Bursa Ticaret Sicil Memurluğundan, ticari defter ve kayıtlarının ise adı geçen şirketten celbini talep ediyoruz.
6) Davalı adına kayıtlı veya davalının zilyedliğinde bulunan menkul ve gayrimenkullerin üçüncü kişilere devredilmesi halinde vekil eden lehine hükmedilebilecek katılma alacağının tahsilinin zora gireceği veya imkansız hale geleceği açıktır. Bu tehlikenin önlenmesi amacıyla; araçlar hakkında trafik tescil kayıtları ile bağlama kütüğü üzerine, taşınmazlar hakkında tapu siciline ve şirket hisseleri ile ilgili olarak ticaret sicil kaydı üzerine üçüncü kişilere devri önleyecek şekilde ihtiyati tedbir konulmasını, mevduatlar için ise olağan ihtiyaçlar için mahkemenizce belirlenecek tutardan fazla çekme işlemi yapılamaması yönünde ihtiyati tedbir kararı vaazını talep ediyoruz.
7) Katılma, alacaklarının gerçek miktarının hesaplanabilmesi için dava konusu taşınmaz, araç, hisse senedi gibi mal varlığı unsurlarının karar tarihine en yakın tarihteki sürüm değerlerinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle keşif yapılmasını ve alanında uzman bilirkişiler aracılığıyla mezkur mal varlığı unsurlarının değerlerinin belirlenmesini, bundan sonra ise davacının katılma alacaklarının hesaplanarak hüküm altına alınmasını talep ediyoruz.
HUKUKİ SEBEPLER : TMK, HMK ve BK ile ilgili yasal mevzuat
DELİLLER :
(Delller somut olaya göre belirlenmeli ve geniş bir şekilde sınırlandırılarak dava dilekçesinde belirtilmelidir)
Bursa 23. Aile Mahkemesinin 2021/4999 346 E. Sayılı dosyası
Tapu kayıtları, resmi senetler,
Nüfus kayıtları,
Banka kayıtları,
Trafik Sicil Kayıtları,
Bağlama Kütüğü Kayıtları,
Tanık beyanları
Keşif ve bilirkişi incelemesi
Yemin ve yasal her türlü delil.
Karşı tarafın delillerine karşı delil bildirme hakkımız saklıdır.
HMK Md.145 ve diğer maddelerine göre delil bildirme hakkımız saklıdır.
SONUÇ VE TALEP :
Yukarıda açıklanan sebeplerle; fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla ve belirsiz alacak davası niteliğinde olmak üzere;
1) Öncelikle ve teminatsız olarak;
a) Davalı adına kayıtlı tüm taşınmazlar, motorlu taşıtlar ve şirket hisselerinin 3.
Kişilere devri önleyecek şekilde İHTİYATİ TEDBİR KARARI VERİLMESİNE, ihtiyati tedbir kararının tapu siciline, bağlama kütüğüne, ticaret siciline, trafik tescil kaydına şerh edilmesi için ilgili kurumlara gönderilmesine,
b) Davalı adın açılmış mevduat hesaplarından olağan ihtiyaçlar için mahkemenizce
belirlenecek tutardan fazla para çekme işlemi ve para transferi yapılamaması yönünde İHTİYATİ TEDBİR KARARI VAAZINA ve kararın ilgili bankalara gönderilmesine,
2) Yapılacak yargılama sonucunda; yanlar arasındaki yasal mal rejimin tasfiyesine, davacının katılma alacağı için şimdilik 10.000,00 TL’ nin boşanma davasının açıldığı 31.12.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALIDAN TAHSİLİ İLE DAVACIYA ÖDENMESİNE,
3) Yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya YÜKLETİLMESİNE,
Karar verilmesini talep ederiz. Saygılarımla. …05.2021
Davacı Vekili
Av. Hüseyin DEMİRBAŞ
Boşanmada Mal Paylaşımı Karar Örneği
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
DOSYA NO : 2018/900
KARAR NO : 2018/1192
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 3. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/10/2017
NUMARASI : 2008/121 Esas 2017/1003 Karar
DAVACI-DAVALI :
VEKİLİ : ……. Osmangazi/ BURSA
DAVALI-DAVACI : …….. Nilüfer/BURSA
VEKİLLERİ : Av. HÜSEYİN DEMİRBAŞ
Demirtaşpaşa Mah. Ankara Yolu Cad. No:36 Tüze İş Merkezi Kat:10/34- 35 Osmangazi/ BURSA
Av. MERAL DEMİRBAŞ
Demirtaşpaşa Mah. Ankara Yolu Cad. No:36 Tüze İş Merkezi Kat:10/34-
35 16230 Osmangazi/ BURSA
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 15/11/2018
KARAR YAZMA TARİHİ : 21/11/2018
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı-davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olup, ön inceleme aşaması tamamlandıktan ve incelemenin duruşma yapılmadan karar verilmesi mümkün bulunan hallerden olduğu anlaşıldıktan sonra duruşmasız olarak yapılan inceleme neticesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 1985 yılında evlendiklerini, müşterek bir çocuklarının olduğunu, davalının emekli muhasebeci olduğunu, davacının ise sınıf öğretmeni olarak çalıştığını, davacının evlilik birliği süresince çalışıp evin geçimini sağladığını, evde davalıya hizmet ettiğini, senelerce kayınvalidesi ve görümcelerine baktığını, davalının, davacının maaş kartını elinden aldığını, davacının sadece davalının kendisine verdiği harçlığa göre yaşadığını, davalının, kazancının tamamını tasarrufa döndürmeyi seven, ev eşyası ya da yiyecek ve giyeceğe masraf etmeyen biri olduğunu, tarafların 23 yıllık evlilikleri süresince …. Nilüfer/Bursa adresinde bulunan …. parselde kayıtlı aile konutunu, Muğla ili, Datça İlçesi, …………….parselde kayıtlı taşınmazı, İstanbul, Büyükçekmece …………..parsel de kayıtlı gayrimenkulü, Balıkesir İli, Edremit İlçesi, …………parselde kayıtlı taşınmazı, Balıkesir İli, Erdek İlçesi, ………….. kayıtlı taşınmazı, Giresun ili, Bulancak İlçesi, ……………parselde kayıtlı gayrimenkulü edindiklerini ve tasarruf ettiklerini, davacının bu tasarruflarda katkı payının olduğunu bildirerek, tüm taşınmazların tapu kaydının iptali ile tarafların evlilikteki katkı payları oranında tapuya tesciline, mümkün olmadığı takdirde gayrimenkullerin değerinin tespit edilerek şimdilik 50.000,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile taleplerini 185.084,26-TL olarak ıslah etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, dava konusu taşınmazların eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde iktisap edildiğini, bu nedenle dava dilekçesinde belirtilen türden istemlere konu olamayacaklarını, davacının dava konusu taşınmazların edinilmesinde hiçbir katkısının olmadığını, tarafların 1985 yılında evlendiklerini, evlendiklerinde davalının yabancı sermayeli bir şirketin Bursa fabrikasında yüksek maaşla çalışan bir yönetici olduğunu, 1978 yılında çalışmaya başladığı şirkette muhasebe müdürlüğüne terfi ettiğini, kendisine ait evi ve otomobilinin olduğunu, davacının ise henüz üniversite 1.sınıf öğrencisi olduğunu, 1988 yılının Ocak ayında üniversiteden mezun olduğunu, mezuniyetten 1,5 yıl sonra öğretmen olarak çalışmaya başladığını, memuriyete başladığında maaşının 300,00-TL olduğunu, ancak aynı tarihte ikramiyelerle birlikte davalının maaşının 4.500,00-TL olduğunu, evliliklerinin ilk yıllarından itibaren kazancını iyi yönettiğini, çeşitli gayrimenkul yatırımları yaptığını, davacının hiçbir katkısı olmaksızın satın aldığı ve tapusunu davacının adına oluşturduğu taşınmazların olduğunu bildirerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen Bursa 4.Aile Mahkemesi’nin 2009/1171 Esas sayılı dava dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde; davacının bedelini kendi kazancından ödeyerek satın aldığı Bursa ili, Nilüfer, ……….tarlanın 1/2 hissesini, Balıkesir Edremit ilçesi, …………parselde kayıtlı yazlığı davacı üzerine oluşturduğunu, bunların dışında S.S. …..Konut Yapı Kooperatifinde ödemeleri davacının yaptığı ve davacıya ait ancak ortaklık hakkı davalı adına oluşturulan bir kooperatif hissesinin de bulunduğunu bildirerek, dava konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, tapu iptali ve tescil mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 7.500,00- TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, S.S. …..Konut Yapı Kooperatifinde davalı adına kayıtlı görülen kooperatif hissesinin davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile taleplerini 87.161,31-TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili birleşen davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde; dava ve karşı dava konusu tüm taşınmazları birlikte tasarruf ettiklerini, davacı kocanın tasarruflarının değerinin davalının tasarrufları ile kıyasının mümkün olmayacağını, dava konusu taşınmazların 2001 yılından önce tasarruf edildiğini, bu dönemde evlilikte mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğunu bildirerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; asıl davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 185.084,26 TL katkı payı alacağından 50.000,00-TL’nin asıl dava tarihi 01/02/2008 tarihinden, 135.084,26 TL katkı payının ıslah tarihi 07/07/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalı….’den alınarak davacı …..’e verilmesine, Birleşen Bursa 4. Aile Mahkemesinin 2009/1171 esas sayılı davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 87.161,31-TL’den 7.500,00- TL katkı payının birleşen dava tarihi 16/09/2009 tarihinden itibaren, kalan 79.661,31-TL katkı payının ıslah tarihi olan 23/10/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile davacı ……….’den alınarak davalı-davacı ………..’e verilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı-birleşen davacı vekili istinaf dilekçesinde; ilk derece mahkemesinin davacının davasını kabulüne yönelik kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda müvekkilinin katkı payının çok düşük, davacının katkı payının çok yüksek hesaplandığını, müvekkilin gelir, servet ve çalışma durumuna göre katkı payının çok daha yüksek olması gerektiğini, dinlenen tanıkların da müvekkilinin yüksek ücret aldığını doğruladığını, müvekkilinin emekli olduğu 1993 yılında önemli tutarda kıdem tazminatı almış olduğunun kabulünün gerekeceğini, aileden varlıklı birisi olan ve kendisine yüklü bir miktar düşmüş bulunan müvekkilinin, kişisel mal niteliğindeki varlıkları ile aileden gelen servet etkisiyle dava konusu taşınmazların edinilmesine yaptığı katkının bilirkişi tarafından nazara alınmadığını, buna karşın davacı ……….’nün gelir ve çalışmaya başlama durumuna göre katkı payının hiç ya da çok daha az olması gerektiği halde bilirkişi tarafından yanlış değerlendirme yapıldığını, miras yolu ile edinilen kişisel mal niteliğindeki …..’ta bulunan mesken için dahi katkı payına hükmedilmiş olmasının yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin miras taksim anlaşması kapsamında ….’taki mülkte bulunan miras payını kız kardeşine bırakarak karşılığında aldığı ….’daki zeytinlik için katkı payına hükmedilmesinin de yanlış olduğunu, müşterek çocuğun eğitim masraflarının karşılanabilmesi için tarafların karşılıklı mutabakatı ve talebi ile mahkemece üzerindeki ihtiyati tedbir kaldırılarak satılan müvekkil adına kayıtlı ………….Büyükçekmece ….mahallesindeki dairenin dahi katkı payı hesabına dahil edilmiş olmasının da doğru olmadığını, Balıkesir ili, Erdek İlçesi, ………parseldeki taşınmaz üzerinde bulunan bağ kulübesinin tarlanın satın alındığı 1984 yılında mevcut olduğu halde bu barakaya elektrik aboneliğinin 1990 yılında yapıldığını, alt yapı bulunmadan elektriğin çok sonradan verildiği dikkate alınmadan mahkemenin 1992 yılında barakanın yapıldığını kabul etmesinin hatalı olduğunu, birleşen 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 esas sayılı dosyasındaki terditli taleplerinden ilki olan tapu iptali ve tescil talebi hakkında karar verilmemiş olmasının usule aykırı olduğunu, katılma alacağı konusunda fahiş derecede bir meblağa hükmedilmiş olmasının yasaya aykırı olduğunu, müvekkilin alacağının çok düşük belirlendiğini, …… ‘nün katkı payının yüksek belirlendiğini, Bursa Nilüfer, …. parselde kayıtlı 7450 m2 miktarlı tarlanın 1/2 hissesi sahibi olan davacının iktisap tarihinin 27/12/1990 olduğunu, 1989 yılında stajyer öğretmen olarak çalışan davacının, 1990 yılında stajyerliğinin kalktığı dikkate alındığında bu taşınmazın davacı tarafça kendi kazancıyla alınmasının mümkün olmadığını, gerçekte bu taşınmaz hissesinin müvekkili tarafından alınarak davacı-davalı ……….adına tapuda tescil edildiğini, tanık …’ın da bu durumu doğruladığını, bu taşınmazla ilgili tapu iptal ve tescil taleplerinin kabul edilmemesi halinde müvekkilinin bu taşınmaza katkısının %100 olduğunun kabulünün gerekeceğini, müvekkilinin 1978, davacının ise 1989 yılında çalışmaya başladığını, bir yıl gibi kısa bir sürede değerli bir taşınmazın davacı tarafça alınmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, … parseldeki taşınmazla ilgili değer tespitinin de düşük olduğunu, bu itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını, Balıkesir ili, Edremit İlçesi, … parselde kayıtlı taşınmazda bulunan lüks yazlık mesken niteliğindeki bağımsız bölümün ferdileşmeden iktisap tarihinin 02/07/1996 olduğunu, 1989 yılında kooperatife girildiğini, bu girişin bir kooperatif girişinin üyelik hakkının devralınmasıyla ilgili olduğunu, devralınma tarihinde inşaatların epeyce ilerlediğini, müvekkili tarafından üyelik ortaklık payı devir bedeli olarak 28.000.000.000 TL ödendiğini, … nün müvekkili tarafından kooperatif üyesi yapıldığını ve o tarihte davacının henüz yeni mezun olduğunu, çalışmaya başlamadığını, davacı-birleşen davalı adına oluşturulmuş S.S. … Konut Yapı Kooperatifi ortaklığı nedeniyle ödenmiş olan aidatlara da davacının hiç bir katkısının olmadığını, kooperatif kayıtlarında davacının kooperatif üyeliğine kabul tarihinin 01/03/1992 olduğunu, 1992-96 yılları arasında 4 yıl boyunca üyelik için toplam 56.390.000,00 TL ödeme yapıldığının bildirildiğini, bilirkişi raporunda ise davacının maaş, vergi iadesi, ek ders ve eğitime hazırlık tazminatı olmak üzere 1989-1993 yılları arasında eline geçen tüm tutarın 83.953.668,00 TL olduğunun belirtildiğini, bu durumda davacının 4 yılda elde ettiği kazancının %67’sini mezkur kooperatif için harcadığında kooperatif üyeliğini elde edebileceğini, bu durumun kabul edilmesi halinde dava konusu diğer taşınmazların edinilmesindeki … payının önemsiz derece düşük olduğunu, ya da davacının bu kooperatif üyeliğine hiç katkı sağlamadığının kabulünün gerekeceğini, davaya konu taşınmaz ve varlıkların bedellerinin müvekkili tarafından ödendiğini, … ‘nün adına kayıtlı 2 adet taşınmazın katılma payı hesabına esas değerlerinin çok düşük olarak belirlenmesinin yanlış olduğunu, davacı-birleşen davalının birleşen dosyada bildirdiği tanıkların dinlenmemiş olmasının da usule aykırı olduğunu, davacının bu tanıkların dinlenmesinden vazgeçtiğine dair bir beyanının da olmadığını, tanıkların her iki tarafın lehine ve aleyhine olabilecek açıklamalarda bulunmalarının mümkün olduğunu, bu nedenle bu tanıkların dinlenmesini talep ettiklerini, boşanma dava tarihi itibariyle …’nün banka hesabında bulunan 30.364,00 TL’nin katkı payı hesabına dahil edilmemiş olmasının da hatalı olduğunu, sonuç olarak taraflar adına kayıtlı taşınmazların tamamına yakınının müvekkilinin malulen emekli olduğu 1993 yılından önce satın alınmış olmasının bu mal varlıklarının müvekkili tarafından alındığının kanıtı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, raporun kendisi içinde çelişkilerle dolu olduğunu, müvekkilinin evlilik öncesinden, aile varlıklarından, mirastan, emeklilik öncesi çalışmasından elde ettiği yüksek ücretlerin hesaba katılmadığını belirterek, öncelikle istinaf dilekçesinde belirtmiş olduğu Bursa Nilüfer İlçesi, ………parsel sayılı taşınmaz, Balıkesir Edremit İlçesi, ….parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 5 numaralı meskenin katılma alacağına esas değerinin yeniden belirlenmesi için keşif ve bilirkişi incelemesinin yapılması, Giresun ili Bulancak İlçesi, … Mahallesi … parselde bulunan taşınmazın miras yoluyla müvekkil ve kardeşlerine intikal ettiğinin anlaşılabilmesi için bidayetten itibaren tüm maliklerini ve tedavüllerini gösterir tapu kaydının istenmesi, tarafların karşılıklı talepleri uyarınca müşterek çocuğun eğitim giderleri için satılan İstanbul/Büyükçekmece/ ….mahallesi … parsel sayılı mesken niteliğindeki bağımsız bölümün satışına ilişkin resmi senedin ilgili tapu müdürlüğünden istenmesi, Muğla ili Datça ilçesinde bulunan … ada … parsel sayılı taşınmazın satışına ilişkin resmi senedin Datça Tapu Müdürlüğünden istenmesi, Balıkesir ili, Erdek İlçesi, …… köyü … mevki … parselde bulunan taşınmaza ilk defa hangi tarihte elektrik aboneliği yapıldığının Uludağ Elektrik Dağıtım Aş Erdek İşletme Müdürlüğünden sorulması, davacı … ‘nün çocuğun eğitim giderleri için satılmasına muvafakat ettikleri İstanbul/Büyükçekmece/ … mahallesi … parsel sayılı mesken niteliğindeki taşınmazla ilgili olarak beyanlarının alınması, müşterek çocuk … ‘in HMK 145 maddesi gereğince tanık olarak dinlenmesi, Bursa 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 Esas sayılı dava dosyasında davacı-birleşen davalı tarafça tanık olarak gösterilen ancak dinlenmemiş olan tanıklar … , …, … ve …’in dinlenmesi, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerekirse diğer tanıkların da tekrar dinlenmesi için ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davacı-birleşen davalı … ‘nün davasının reddine, birleşen Bursa 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 Esas sayılı dosyadaki davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN İNCELENMESİ VE GEREKÇE: Asıl dava, katkı alacağı, birleşen dava ise tapu iptali tescil ve katkı alacağı talebine ilişkindir.
HMK’nun 355. maddesine göre; inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.
Davalı-birleşen davacının istinaf sebepleri incelendiğinde;
Bursa 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 Esas sayılı dava dosyasında davacı-birleşen davalı … ‘nün bildirdiği tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmediği halde tanıklar …, …, …, … ‘nün ve …’in mahkemece dinlenmemesinin usule aykırı olduğu, gerekçeli kararda da buna ilişkin bir açıklama yapılmadığı, davalı-birleşen davacının istinaf sebebinin yerinde olduğu,
Bursa 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 Esas sayılı dava dosyasında … vekili tarafından açılan davada tapu iptali ve tescil talebi de olmasına rağmen, ilk derece mahkemesince bu talep hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmeyerek, gerekçesi de yazılmayarak HMK’nun 297/2 maddesine muhalefet edildiği, davalı-birleşen davacının istinaf sebebinin yerinde olduğu,
Davaya konu taşınmazların tapu kayıtları istendiği halde tedavül kayıtlarının istenmediği, gelen kayıtların da eksik olduğu, … mahallesinde bulunan … parsel sayılı taşınmazın satışına ilişkin satış senedi ve en son durumunu gösterir tapu kaydının istenmediği, Balıkesir ili Erdek ilçesi … köyü, … mevki, …parsel sayılı taşınmazla ilgili elektrik aboneliğinin ne zaman yapıldığına ilişkin yazının ve cevabının dosya içinde bulunmadığı, bu nedenle mahkemece eksik araştırma yapıldığından davalı-birleşen davacı tarafın eksik araştırmaya ilişkin itirazlarında da kısmen haklı olduğu,
Anlaşılmakla; davalı-birleşen davacının istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, eksik araştırmalar tamamlanarak, ilgili tapu müdürlüklerinden taşınmazların tedavül kayıtlarını da içerek şekilde tapu kayıtları istenerek, Balıkesir ili Erdek ilçesi, … , …. mevki, … parsel sayılı taşınmazla ilgili elektrik aboneliğinin ne zaman yapıldığına ilişkin olarak ilgili elektrik idaresine müzekkere yazılarak, tanıklar …, …, …, … dinlenerek, sonucuna göre tarafların açmış oldukları davalardaki tüm taleplerini (Bursa 4.Aile Mahkemesinin 2009/1171 esas sayılı dava dosyasında … vekili tarafından açılan davadaki tapu iptali ve tescil talebi) karşılayacak şekilde karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davalı-davacının istinaf talebinin KABULÜNE,
2-İlk derece mahkemesinin kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemiz kararında belirtilen şekilde yargılama yapılarak karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı-davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
5-Davalı-davacı tarafından asıl dava yönünden yatırılan 2.415,28 TL ve 746,00 TL istinaf karar harcı ile birleşen dosya yönünden yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde davalı-davacıya iadesine,
6-Dairemiz kararının tebliğ işlemlerinin 7035 sayılı yasa ile değişik HMK 359/3 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 15/11/2018
Başkan Üye Üye Katip
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Özet :Somut dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir. Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı tarih ile boşanma kararının kesinleştiği tarih arasında, yani evlilik süresince, B.K.`nun 132. maddesine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren on senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir. O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece davanın B.K.`nun 125. maddesinde öngörülen on yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.( 743 s. MK m. 152, 153, 170, 186 ) ( 818 s. BK m. 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140 ) ( 4721 s. MK m. 178, 186, 187, 202, 225, 227, 242 ) ( 4722 s. MKYUŞHK m. 10 ) Taraflar arasındaki “Katkı payı alacağı” davasından dolayı yargılama sonunda; Aydın Aile Mahkemesince davanın dair verilen 18.11.2008 gün ve 2006/1041 E.-2008/1165 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dairesinin gün ve 2009/1873 E., 2009/2621 K. sayılı ilamı ile;
Mehmet E. K. vekili, davalı kayıtlı 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün alımındaki sı nedeniyle davalı eşinden katkı payı alacağı isteğinde
Davalı Hafıze A. , 10 yıllık defı`nde bulunmuştur.
Mahkemece, kabulüyle 16.202 YTL`nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. arasında boşanma davasının açıldığı tarihte mal sona ermiştir(TMK.nun 225/son).
Taraflar arasında tarihinden 1.1.2002 tarihine mal ayrılığı (TMK. m. 170.), bir yıl içinde başka mal rejimini seçmediklerinden 24.9.2002 tarihine kadar ise edinilmiş katılma rejimi geçerlidir.(4722 s.K. md. 10/1,4721 s.K. TMK md. 202/1.).
TMK.nun 178.maddesinde, ‘evliliğin sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün Kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.’ hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiş görülmekte olan dava ise bir yıllık zamanaşımı süresi sonra 6.11.2006 tarihinde Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak yerine geri çevrilmekle yeniden yargılama sonunda; mahkemece önceki direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı üzerine, Özel Daire`ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, ‘Davanın Borçlar 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve henüz zamanaşımı dolmadığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı vekili getirmektedir.
Davaya konu edilen ve davalı adına tapuda kayıtlı gözüken 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün 02.03.2000 tarihinde dava dışı üçüncü satış yoluyla edinildiği, uyuşmazlık konusu
Direnme yoluyla Hukuk Genel önüne gelen uyuşmazlık; 2000 yılında ortak hayatın devam ettiği dönemde ve davalı (kadın) adına tapuya tescili taşınmazın alımında yapıldığı ileri sürülen katkı payına ilişkin dava zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği, burada varılacak sonuca göre, davanın yasal süresinde açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle katkı payı alacağı ile genel bir açıklama yapılmasında vardır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Kanunu (T.M.K.) 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe Bu tarihten önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi (T.K.M.) yürürlükte iken, ; evlenme mukavelesiyle kanunda muayyen diğer birini kabul etmediklerine göre, aralarında yasal rejim olan mal ayrılığı geçerlidir. (TKM. m.170) Taşınmaz, taraflar arasında bu rejim geçerli iken
Mal ayrılığında; eşlerden her biri, kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa na sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (T.K.M. m.186/1). Eşlerden her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları yine kendilerine (T.K.M. m.189).
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi`nin 152`nci maddesi gereğince evin intihabı, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi kocaya aittir. 153`ncü madde gereğince de eve kadın bakar. Başka bir ifade ile, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisine göre; kadının eve bakması ve ev işlerini yapması yasal ödevidir (Hukuk Genel Kurulu`nun 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamı).
Yukarıda da üzere, koca mensup olduğu sosyal bakımından, zorunlu ihtiyaçlarla birlikte, normal yaşayış düzeyini sağlamakla yükümlü olduğuna göre, kadının gelirinden bunları karşılamak üzere sarfı giderlere Medeni Kanunu`nun 190.maddesi uyarınca münasip katılma payı dışında kalan kısmının kocanın mal arttırmada kullanıldığının kabulü gerekir. 190.maddenin 2.fıkrasındaki “karının bu suretle iştiraki kocanın hiçbir iade ve tazmin mükellefiyetini icap etmez” yolundaki hükmü de, hiç kuşkusuz kadının katılma zorunda bulunduğu masraflar için uygulamak gerekir. Bunun aksinin kabulü kadının, kocanın mal varlığını arttırmaya ya da katılma zorunluluğu nu doğurur ki, bu fiilen kocanın yasal yükümlülüklerine ters düşeceği gibi hakkaniyet ve adalete de aykırı olur. nın mal varlığındaki artışın niteliği de göz önünde tutulduğunda hibe (bağışlama) amacıyla ettiğinden de söz edilemez (H.G.K.`nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57 sayılı ilamı).
743 Sayılı Kanun`da, birinin edindiği mala, diğer eş yapmış ise, sağladığı bu katkı karşılığını isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararları ile; katkıyı sağlayan eşin, diğerinden katkısı karşılığı genel hükümlere göre bir tazminat (veya ) talep edebileceği kabul edilmiştir (H.G.K.`nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57; 28.09.1994 gün ve 1994/2-47 E. – 564 K.; 18.09.1996 gün ve 1996/2-498 E. – 595 K.; 03.02.1999 gün ve 1999/2-56 E. – 40 K.; 07/06/2000 gün ve E. – 972 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamları).
Öğretide ise, eşlerin aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi destek nedeniyle, katkı sağlayan eşin diğer eşe karşı bir hakkına (katkı tazminatına) sahip olduğu ileri sürülmüştür , M. Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.56; Özuğur, A. Rejimleri, Ankara 2007, s.147; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.139; Gümüş, M. Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel i ve Mal Rejimleri, 2008, s.324; , Ö. Uğur: Mal Rejimleri , Ankara 2007, s.473; Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, A.: Türk Özel (Aile Hukuku), Cilt III, İstanbul 2005, s.417).
Alman Mahkemesi de, mal ayrılığı rejiminde eşler arasında bir paylaşımı olanaklı için, (aile hukuku genel hükümlere görülmektedir. Bununla, mal ayrılığı rejiminin, sona erdiğinde eşler arasında bir paylaşıma yer ve bunun ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği karşısında, verdiği larla, genel kuralları zorlayarak eşler arasında bir paylaşım gerçekleştirmeye çalışmıştır , M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.68, 71).
Gerçekten, kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlama düşüncesi ile, aralarında akdi bir kurdukları her türlü uzaktır. Katkı yapılan malın edinme nedeninin temelinde de, bu düşünce yatmaktadır. Katkıyı sağlayan eşin, diğer eşe bu maddi desteği, bağışlama kabul etmek de, mümkün değildir.
taraftan, katkıyı alan eşin, para iade düşüncesinde olduğu da, ileri sürülemez. Çünkü, evlilik birliğinin temelindeki aile birliği düşüncesi buna engel oluşturmaktadır. Eşler arasındaki bu ilişkinin temelinde kocanın (veya kadının) taşınmazdan katkısı oranında yararlanacağı esası bulunmaktadır. Bu akdi ilişki, bir süre sınırlamasına tabi tutulmadığı gibi, evlilik birliğinin devamı koruyacağı aşikardır.
Buraya kadar yapılan etkisi de irdelenmelidir:
Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına
818 sayılı Kanunu`nun (B.K.) 125-140`ncı maddeleri arasında düzenlenen , hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, hakkı alacaklı tarafından, yasanın süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında yönelik bir def`ide bulunması gerekir ( , Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, Ankara 2007, 27-28; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; , Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2009, s.254 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Ayrıca bakınız: H.G.K.`nun 3.12.2003 gün ve 2003/4-658 E. – 727 K.; 3.5.2006 gün ve 2006/4-232 E. – 269 K. sayılı ilamları).
B.K.`nun ki “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut takdirde, her dava on senelik müruru zamana hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir (Zeytin, Zafer: , s.265; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.36).
B.K.`nun 125`inci , sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.266; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.42).
Diğer taraftan, eşler arasındaki borç ilişkilerinin dava ya da takip yoluyla , evlilikte bulunması gereken karşılıklı güven, ve sevgi duygularını olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünen Yasa koyucu, evlilik eşlerin birbirlerindeki alacakları hakkında zamanaşımının etmiştir (Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.333).
Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.`nun “Müruru zamanın mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler” başlığı altında 132.maddenin nın 3.bendinde aynen; “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, ise tarihinde kesinleşmiştir.
(kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı sürüldüğüne göre, iddia hak, katkı payı
Yukarıda belirtildiği , bu alacak, eşler arasında B.K.`nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.`nun göre, aksine düzenleme hallerde, her dava alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı tabidir.
Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma ının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik , B.K.`nun 132.maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.
Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir.
O halde, Özel Dairenin katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı tabi bozma , yerel mahkemece “davanın B.K.`nun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan işin esasına yönelik vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildİ.
Katkı alacağı davası, anlaşmalı, boşanma, boşanma protokolü, mahkeme içi ikrar
T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2010/2-96 Karar: 2010/106 Tarih: 24.02.2010 ÖZET: Somut dava, evlilik birliği içerisinde satın alınan taşınmaza katkı sebebiyle alacak istemine ilişkindir. Kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekmiştir. (4721 sayılı MK. m. 2, 166, 175, 182, 184) (1086 sayılı HUMK. m. 236) KARAR METNİ: Taraflar arasındaki ‘katkı alacağı’ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.02.2007 tarih ve 2006/410 E., 2007/157 K. s. kararın tetkiki davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 09.02.2009 tarih ve 2007/16052 E., 2009/1885 K. s. ilamıyla; (… Taraflar boşanma davasının 20.04.2006 günlü oturumunda boşanma ve fer`ileri konusunda anlaşmışlardır. Dava, evlilik birliği içerisinde alınan taşınmaza katkı sebebiyle alacak istemine ait olup, bu istem boşanmanın fer`ilerinden değildir. Taraflarca hazırlanan protokol mahkemece onaylanmadığı gibi, boşanma davasının hüküm fıkrasında katkı payı sebebiyle alacakla ilgili bir hüküm de kurulmamıştır. Tarafların gösterdikleri delilleri toplanıp, ulaşılacak sonuç uyarınca işin esasıyla ilgili karar verilmesi gerekirken davanın yazılı gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır…), Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, evlilik birliği içerisinde satın alınan taşınmaza katkı sebebiyle alacak istemine ilişkindir. Davacı, davalı ile boşandıklarını, 330 ada 96 parsel s. taşınmazın 1/8 hissesini evlilik birliği içinde 2003 yılında kendisinin satın aldığını ancak davalı adına tapuya kayıt ettirdiğini, boşandıktan sonra davalının hissesine düşen bedeli vermediğini belirterek, bahse konu taşınmazın tasfiyesi ile katılma rejimi doğrultusunda alacağının tespiti ve tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, tarafların anlaşmalı olarak boşanıp, aralarında düzenledikleri 17.04.2006 günlü protokol ile mal rejiminin tasfiye edildiğini, her iki tarafın anlaşması doğrultusunda mal bölüşümü yapılarak tarafların bunun dışında birbirlerinden herhangi bir taleplerinin olmayacağını kararlaştırdıklarını, protokolün davacı yönünden bağlayıcı olduğunu, dava konusu 96 parseldeki hisseyi müvekkilinin kendi kişisel çalışmaları ve birikimi ile satın aldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece, taraflar arasında 01.01.2002 gününden geçerli olmak üzere kanuni mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, davaya konu taşınmazın bu tarihten sonra 09.09.2003 gününde edinildiği, tarafların boşanmaya ait dava dilekçesi ile mahkemece uygun bulunan protokolde boşanmanın mali sonuçlarını da düzenledikleri, bu biçimde taraflar arasında tasfiyeye konu bir malvarlığı değerinin bulunmadığı, bilerek ve isteyerek protokolle karşı tarafa bir takım maddi olanaklar sağlayan kişinin, boşanma işlemi gerçekleştikten sonra sağladığı olanakları geri istemesinin iyi niyet, doğruluk, dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ayrıca kendi kusuru ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.`nun 2. maddesinden yararlanmasının da söz konusu olamayacağı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairenin yukarda yazılı bulunan bozma kararı üzerine yerel mahkemece; önceki gerekçeler ve ayrıca, taraflar arasında düzenlenmiş protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, mahkeme içi ikrarın kesin delil niteliğinde olup, bu davada ileri sürülebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Türk Medeni Kanunu`nun 166/3 maddesine dayalı anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin tamamının açıkça ve ayrıca mahkeme hükmünde yer almaması ve yine protokolün mahkemece açıkça onaylanmamasının mal rejiminden kaynaklanan taleplerin istenmesine engel olup olmayacağı; boşanma davasında sunulan protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, noktalarında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, ‘ikrarın’ hukuki niteliği, konusu ve ispat kuvveti açısından türleri üzerinde durulmasında yarar vardır. Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir (YHGK 9.11.1955 tarih E:4-79 K:78; YHGK 25.6.1975 tarih E:4/681 K:879). İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içerisinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır. Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, ‘Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir’ hükümü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında ‘ Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder’ hükümü ile örtülü olarak kullanılmıştır. Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, ya da başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir (HUMK m.236/4). Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha (dava evrakı)ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasanın 236/1. maddesinde ‘dava evrakı’ olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi sebebiyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir. Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045). Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Medeni Kanunu`nun 166/3 maddesine dayalı anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde boşanmanın mali sonuçlarının kararlaştırılması kavramına, mal rejiminin tasfiyesinin dahil olup olmadığı; böyle bir kararlaştırma varsa bunun sonuçlarının ne olacağının irdelenmesi gerekmektedir. 4721 s. Türk Medeni Kanunu`nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır. Bu durumda tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı (TMK.md. 184/3)hükmü uygulanmaz’ (TMK.md.166/3) Taraflar tek bir konuda anlaşamamış olsalar dahi, Türk Medeni Kanunu`nun 166/3.maddesi uyarınca delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi hallerde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Türk Medeni Kanunu`nun 166. maddesinin 1, 2. ve 4. fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır. Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 s. Türk Medeni Kanunu`nun 174.maddesinde düzenlenen boşanma sebebiyle maddi ve manevi tazminat, 175.maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez. Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez. Somut olaya gelince; davacı, eldeki davadan önce açtığı boşanma davasında, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını, davalı ile karşılıklı olarak boşanma ve boşanmanın mali sonuçları konusunda tam bir mutabakat sağladıklarını belirterek, davalı ile anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının, dava dilekçesinin ekinde sunduğu 17.4.2006 tanzim günlü ‘Protokol’ başlıklı belgenin, 4. maddesinde, tarafların, kendilerine ilişkin eşyaları aldıkları; 5. maddesinde, birbirlerinden hak ve alacakları kalmadığı; 7. maddesinde ise, evlilik birliği içerisinde edinilmiş herhangi bir malları olmadığı, bu yönde de bir taleplerinin bulunmadığı belirtilmiş; 29.4.2006 günlü oturumda da, davacı, dava dilekçesini tekrar etmiş, her iki yan da aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya ve mali sonuçlarına karar verilmesini istemişlerdir. 1086 S. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 236/1. maddesi hükümü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı dava dilekçesi, ‘Protokol’ başlıklı belge ve duruşmadaki beyanının HUMK nun 236/1. maddesinde ön görülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 5.2.1947 gün 20/6 s. İçtihadı Birleştirme Kararında ön görülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır. Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 13.5.1992 tarih ve E:1992/14-249 K:1992/323 ve 23.05.2007 tarih ve 2007/14-289 E. 2007/291 K. s. kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir. Öte yandan, taraflar arasında düzenlenmiş boşanma protokolünün, yalnızca mal rejiminin tasfiyesine ait 7. maddesi boşanma hükmünde ayrıca ve açıkça gösterilmemiştir. Bunun dışında kalan çocukların velayetine, çocuklarla kişisel ilişki kurulmasına, maddi ve manevi tazminata ve yargılama giderlerine ait maddeleri ise açıkça ve ayrıca boşanma ilamının hüküm kısmında gösterilmiştir. Bu hal ve tarafların yargılamadaki beyanları dikkate alındığında protokolün mahkemece uygun bulunduğu; ancak, içeriği de evlilik birliği içerisinde edinilmiş herhangi bir mal olmadığı, bu sebeple taleplerinin bulunmadığı biçiminde olan 7. maddenin gerek bu ifade tarzı gerekse de mal rejiminin boşanmanın mali hükümlerinden olmaması sebebiyle hüküm fıkrasında bu kısmın ayrık tutulduğunun kabulü gerekmekte; bu hal anılan protokolün ve boşanma davasında gerçekleşen beyan ve belgelerin tümüyle mahkeme içi ikrar ve kesin delil olma niteliğini etkilememektedir. Bununla birlikte; davacı, dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü sunduğuna ve bunun dava dilekçenin eki olduğunu açıkça belirttiğine, yargılamada aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu protokol hükümlerine aykırı olarak, boşanma davasındaki beyan ve dilekçelerini yok sayarak görülmekte olan bu davayı açıp, protokol hükümlerine aykırı olarak talepte bulunması 4721 S. Türk Medeni Yasanın 2. maddesinde düzenlenen ‘Dürüst Davranma’ kuralına da aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir. Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Ancak somut olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; aynı hususlara dayanan ve usul ve kanuna uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. KARAR: Davacının, temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarda açıklanan sebeplerle ONANMASINA, 24.02.2010 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.