Bursa ceza avukatı

Ceza Hukuku ve Ceza Davaları

Bursa ceza avukatı; Avukatların sadece belirli alanlarındaki davalara bakabilmelerine izin veren bunun dışındaki davalarla ilgilenmelerini engelleyen bir uygulama veya zorunluluk söz konusu değildir. Her avukat her türlü davayı takip edebilmektedir. Bununla birlikte avukatların genellikle bir veya birkaç alanda uzmanlaşmış oldukları da görülür. Birden fazla avukatın birlikte çalıştığı hukuk bürolarında ise doğal olarak her avukat farklı bir alana eğilmektedir.

Ceza Hukuku ve ceza davaları alanında çalışan avukatlar, günlük konuşma dilinde (halk dilinde) ceza avukatı, ceza davaları avukatı gibi sıfatlarla nitelendirilir. Bu türden nitelendirmeler hukuk terminolojisinden değil günlük konuşma dilinin, her şeyi mümkün olan en pratik şekilde ifade etme eğiliminden kaynaklanır. Avukatların, yasal olarak, her türlü davayı, her türlü yargı merciinde takip edebilme hak ve yetkisine sahip olmalarına rağmen genellikle çalışmalarını belirli alanlarda topladıklarının gözlemlendiğinden bahsetmiştik. Bu nedenle ceza avukatı olarak adlandırılan hizmet kategorisi Türk hukuk terminolojisinin, ceza hukuku ve avukatlık mesleği uygulamasının ortaya çıkardığı bir sonuç olmasa da fiilen mevcuttur ve bu tanımlamanın kullanılması yanlış veya yanıltıcı da değildir. Zira bazı avukatlar ağır ceza mahkemelerinde ve davalarında uzmanlaşmış olup büyük tecrübeye sahip olan avukatlar, söz konusu davalar için daha fazla tercih edilmektedir.

Çoğu ülkede, profesyonel alanda daha fazla uzmanlık sağlamak için hukuk dalları oluşturulmakta ve bu dallarda uzmanlaşma sağlanmaktadır. Ceza avukatlığında bile ticari ceza avukatı, vergi ceza avukatı, sınai haklar ceza avukatı gibi alt disiplinler ortaya çıkmıştır. Ancak, Türkiye'de ceza hukuku uygulamasında bu ölçüde branşlaşmaya yol açacak bir derinlik maalesef yoktur. Öte yandan avukatlık hizmet pazarının ekonomik büyüklüğü branşlaşmanın güçlü olduğu ülkelere nazaran çok küçüktür. Bu da hukuk büroları ve avukatların çalışmalarını çok dar bir alana hasretmelerini zorlaştırmaktadır. Türkiye’de yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlar Kanunu'na göre avukatlar her türlü davada müvekkillerini savunmakta serbesttirler. Dolayısıyla Türkiye'de branşlaşma yoktur ancak hukuk dediğimiz şey çok geniş bir alandır ve çoğu avukat çalışma alanlarını daraltmak ihtiyacı hissetmektedir. Bu nedenle örneğin Amerika, İngiltere ve Almanya gibi büyük ekonomilere ve güçlü hukuk devletine sahip ülkelerdeki kadar keskin olmasa da boşanma avukatı, miras hukuku avukatı, ceza avukatı şeklinde uzmanlık nitelendirmelerine Türkiye’de de rastlanmaktadır. Ceza davalarına giren, soruşturmalarda şüphelileri savunan, sanık veya mağdurlar için avukatlık yapan, kısaca ceza davalarını izleyen ve savunma avukatlığı yapan hukukçular günlük konuşma dilinde yoğun olarak ceza avukatları şeklinde nitelendirilmektedir.

Avukatların seçkin bir parçası oldukları ve hizmet ettikleri toplumla aynı dili konuşmaları gerektiği aksi halde sağlıklı bir iletişimin ortaya çıkmayacağı düşüncesinde olduğumuzdan bizde günlük dilde kullanılarak benimsenmiş olan ceza avukatı, ağır ceza avukatı gibi ibareleri, yeri geldiğinde, kullanıyoruz.

Ceza davalarına giren avukatların kendilerini ceza avukatı olarak tanıtmaları, ağırlıklı olarak ceza hukuku alanında çalışmalarıyla ilgilidir. Elbette bu alanlarda ve dava türlerinde tecrübeli olmaları beklenir. Ceza avukatı olarak tanımlanan avukatlar, kişisel özgürlükler ve temel insan hakları ile ilgili çok önemli konularla ilgilenir.

Aslında, herhangi bir avukat gibi, bir ceza avukatı da savunma işlevini yerine getirmeye çalışır ancak, zor bir ceza davasının savunulması, diğer hukuk dallarını ilgilendiren davaları savunma çabasından biraz farklıdır. Ceza avukatı, kişisel özgürlükle doğrudan ilgili bir alanda önemli bir işlevi yerine getirir ve bu konuda büyük sorumluluklara sahiptirler. Bu özel savunma işlevi nedeniyle, bir ceza avukatı, bir şüpheliyi veya sanığı savunduğunda savunma avukatı olarak adlandırılır.

Ceza hukuku birçok yönden insanlık tarihinin özel bir yönü olarak kabul edilir ve meydana gelen her türlü haksızlık, insan hakkı ve yaşam ihlalleri gibi konular bağlamında değerlendirir. Ceza hukuku tarihinden, ceza kanununun örgütlü bir toplumda ortak yaşamın temel koşullarını koruma işlevini yerine getirmesine rağmen, esas olarak bir baskı aracı ve ayrıcalıkların korunması biçimi olarak işlev gördüğü sonucuna varılabilir. Bu açıdan ceza hukuku tarihine bakıldığında baskıcı kuralları içeren ceza hukuku, ayrıcalıklı olan kuralları içeren ceza hukuku gibi farklı ceza hukuku anlayışlarının geliştiği görülür.

Hukuk mesleği tüm dünyada giderek daha fazla genişlemekte ve sosyal yaşam ve teknoloji geliştikçe dava türleri ve konuları da değişmekte yeni hukuk dalları ortaya çıkmaktadır. Yukarda belirtilen ceza hukuku anlayışları da günün ve zamanın şartlarına bağlı olarak yorumlanmaktadır.

Ağır Ceza Avukatı

Ağır ceza mahkemelerinde görülen dava ve işlerle ilgilenen ve daha çok bu alanda kendini geliştiren avukatlara günlük konuşma dilinde ağır ceza avukatı denilmektedir. Ağır ceza avukatı ibaresi belki de halk arasında avukatlık mesleği bağlamında en çok kullanılan ifadelerdendir. Mevzuatta ceza avukatı tanımına uyan bir düzenleme bulunmamakla birlikte, ağır ceza mahkemesi önünde görülen davalar ceza hukukunun en önemli kısmı olduğundan, uygulamada bu davalarla ilgilenen avukatlar da ağır ceza avukatı sıfatıyla nitelendirilerek diğer alanlarda çalışan avukatlardan farklılaştırılmıştır.

Günümüzde hukuk mesleği diğer tüm meslekler gibi uzmanlaşmaya doğru ilerlerken, kanunda kamuoyunun adlandırma ihtiyacını tatmin edecek bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle denilebilir ki ceza avukatı terimi, halkın yazılı olmayan “içtihat hukukunda” doğmuştur ve bu şekilde kullanıma devam etmektedir.

Özünde, ceza avukatı niteliğine sahip bir avukat, mahkemelerdeki her türlü ceza davasını da üstlenir ve yürütür. Örneğin, asliye ceza mahkemesine çıkarılan bir sanık, avukat ararken “Ceza davası avukatı arıyorum" ifadesini kullanabilmektedir. Bu nedenle ceza avukatı teriminin tüm ceza davalarına bakan ve ceza hukuk alanında çalışan avukatı ifade etmek için kullanıldığı görülmektedir.

Ceza avukatı sadece sanığın yasal temsilcisi olarak, müvekkilini mahkemede savunmaz, savunmanın hukuki yönden tüm gereklerini yerine getirir. Ancak savunduğu kişinin yerini alamaz ve meydana gelen suçlamalarla ilgili olarak sanığın yerine geçerek bir olay ya da gelişmeyi anlatamaz.

Sanık veya tanık sıfatıyla mahkemeye çıkarılan sanık kişi olayla ilgili bilgilerini anlatır. Ceza yargılaması yaşanmış bir olayı mahkemede kanıtlar aracılığıyla yeniden yaratma faaliyetidir. Ancak sadece o olayın parçası olan insanlar, doğal olarak yaşanan olayın nasıl geliştiğini, vuku bulduğunu bilir ve anlatır.

Ağır Ceza Avukatları, sanık adına delil sunabilir, sunulan delilleri değerlendirebilir ve gerekli itirazları yapabilir; tanık, müşteki ve yargılamaya katılan diğer kişilere olayları çözmek ve müvekkillerini savunmak için sorular sorabilir.

Ağır Ceza Avukatları ile ilgili olarak kamuoyunda en çok sorulan ve merak edilen konular şunlardır;

  • Bir ağır ceza avukatı hangi davalara bakar?
  • Ağır ceza avukatının görevleri nelerdir?
  • Ağır ceza avukatının çalışmaları hangi konuları kapsar
  • Ağır ceza avukatı mahkemede ve mahkeme öncesinde ne iş yapar
  • Merak edilen ve sıklıkla araştırılan bu konulara ilişkin olarak, bir ceza avukatı, ceza adaleti dairesinde, yasalara ve hukuk kurallarına aykırı eylemler isnadıyla ortaya çıkan ceza davalarında tarafları temsil eder ve savunma görevini üstlenir, şeklinde cevap verilebilir. Ceza avukatları, ağır ya da hafif suç isnadı altında bulunanlar, sulh ceza, asliye ceza, ağır ceza mahkemeleri ve kabahatler için tüm davaları ve yasal süreçleri ele alır.

    Ceza avukatının temel görevi

    Ceza avukatının temel görevi, ceza mahkemelerinde görülen davalarda mağdurların ve sanıkların savunmasını üstlenmek ve müvekkillerinin haklarını en iyi şekilde korumaktır. Ceza hukuku, suç fiillerini ve cezaları düzenleyen bir kamu hukuku dalıdır. Ceza hukuku, genel ve özel ceza hukuku olmak üzere iki ana bölüme ayrılır.

    Özel ceza hukuku suçların kapsamını, unsurlarını ve sınırlarını, birbirinden farklılaşan yönlerini ve bu suçlara karşılık gelen cezaları inceler, suçları ayrı ayrı değerlendirir. Bu şekilde ceza soruşturmasını yürüten hâkim, ceza davasını yöneten hâkim ve tarafları, şüpheli ve mağdurları savunan ceza avukatları için kanunilik ilkesinin gereğini olan suç tiplerini ortaya koyar.

    Bu anlamda ağır ceza avukatlarının yakından takip ettikleri ve ağır caza mahkemelerinde görülen dava türleri genel olarak şunlardır;

  • Kasten bir ya da daha fazla kişinin canına kıymak, adam öldürmek
  • Uyuşturucu maddelerin üretilmesi ve ticaretinin yapılması
  • Nitelikli dolandırıcılık ve zimmet suçları
  • Hileli şekilde yapılan haksız iflas suçları
  • Yağma, irtikap, sahte para ve evrakta sahtecilik suçları ve kalpazanlık
  • Devletin birliğini, bütünlüğünü ve güvenliğini tehlikeye düşürme, ihlal etme suçları
  • Devletin düşmanlarıyla iş birliği yaparak devlete karşı tahrik ve suç işlemek
  • Temel ulusal çıkarlara karşı hareket etmenin avantajını sağlamak
  • Askeri tesisleri yok ederek zarar vermek ve düşman askerine menfaat sağlamak
  • Devlete ihanet etmek, düşmanın çıkarlarına çalışmak
  • Anayasayı ve kanunları bilerek ve isteyerek ihlal etmek
  • Devlet başkanına karşı suikast planlamak ve suikast yapmak
  • Silahlı örgüt kurmak, örgütü yönetmek ve örgütsel faaliyetlere katılmak
  • Askeri gasp, görev dışı çalışmak ve bilgi sızdırmak
  • Savaş sırasında emre itaatsiz davranmak
  • Savaş sırasında ve olağanüstü hallerde yükümlülüklerini yerine getirmemek
  • Savaşla ilgili ve ülkeyi kaosa sokacak yalan haber yaymak
  • Devletin gizli bilgi ve belgelerini başkaları ile paylaşmak
  • Siyasi ve askeri anlamda casusluk yapmak, ulusal casusluk
  • Siyasi veya askeri casusluk için yasaklanmış bilgilerin ifşa edilmesi
  • Devlet güvenliği ile ilgili belgelere sahip olmanın cezai koşullarını yerine getirmeme
  • Bunlar ve bunlara yakın olan pek çok konuda işlenen suçlar söz konusu ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girer. Bu davalar neticesinde yargılanan ve suçluluğu ispatlanan zanlılar için ağırlaştırılış müebbet, müebbet hapis ve 10 yıldan fazla hapis cezaları verilebilir.

    Ceza Avukatı Ücretleri

    Avukatların Türkiye Barolar Birliği tarafından her yıl yayınlanan avukatlık asgari ücret tarifesinin altında ücret almaları yasaktır ve ceza avukatının alacağı ücrette herhangi bir üst sınır yoktur. Hukuk davalarında ise özellikle miktar veya değeri para ile ölçülebilen davalarda dava değeri ile orantısız vekalet ücreti kararlaştırmaları Yargıtay tarafından geçerli kabul edilmemektedir.

    Avukatlık hizmetleri, kendisinden hizmet alanlara yönelik bir takım maddi görev ve yükümlülükleri de doğuracaktır. Buna bağlı olarak her türlü avukatlık hizmetleri, avukatlık ve hukuk danışmanlıkları muhakkak belirli bir ücrete tabi olarak gerçekleştirilir. Bu konudaki ücretler genel olarak yer ve zamana göre değişiklik göstermektedir. Yasal olarak avukatlık ücretleri ve ağır caza mahkemeleri avukatlık ücretlerinin üst sınırı için belirli bir meblağ yoktur. Elbette yanlar arasındaki menfaat dengesini önemli ölçüde bozan, edimler arasında açık orantısızlık oluşturan, taraflardan birinin zayıf durumunun istismarı anlamına gelen aşırı kararlaştırmalar borçlar hukukunun genel hükümlerine göre geçersiz kabul edilebilir.

    Söz konusu avukatlık hizmetleri dahilinde yer alan ceza avukatlığı ile ilgili davalarda da olayın durumuna, kişiye ve dava sürecine göre avukatlık ücretlerinde değişiklik olabilir. Bu ücretler olaya ve işe göre değişmekle birlikte, söz konusu avukatın bilgi, beceri ve deneyimine, referans davalarına ve bundan önceki başarılı sonuçlarına göre de değişebilir. Ücret miktarının belirlenmesinde yargılamanın bulunduğu aşama, görüldüğü mahkeme gibi faktörler de önemlidir.

    Örneğin; hüküm özlü sanık tarafından temyiz aşaması için ödenecek vekâlet ücreti ile soruşturma aşamasından itibaren üstlenilen işin avukatlık ücreti aynı tutarda olmayacaktır. Burada yeri gelmişken sık sorulan bir soruya değinebiliriz. Tutukluluk avukatlık ücretini etkileyen bir unsur mudur? Evet, sanığın tutuklu olması avukata ödenecek ücreti artırabilen bir unsurdur. Çünkü bu süreçte avukat, bizzat cezaevine giderek müvekkili ile görüşmek ve ona görüşlerini iletmek zorunda kalacaktır.

    Ceza avukatları aynı davada birden fazla kişiyi savunma hakkına sahiptir ve dava sürecinde kaç kişiyi savunduğu yasal olarak önemli değildir. Ancak temsil ettiği kişiler arasında çıkar çatışmasının olmaması gerekir. Bir ceza avukatı aralarında çıkar çatışması olan iki kişiyi aynı davada temsil edemez.

    Başka bir deyişle, bir avukatın bir kişiye karşı savunması, diğerinin savunma hakkına zarar veriyorsa veya kendisini daha iyi savunmasını engelliyorsa, iki kişi arasında bir çıkar çatışması olduğu kabul edilir. Bir çıkar çatışmasının olduğu durumlarda, bir avukat iki müvekkilinden birini savunmayı seçmelidir. Aksi takdirde kişilerin savunmaları arasındaki çıkar çatışması nedeniyle savunma hakkı zarar görecektir.

    Ceza Davası Nedir?

    Ceza davası, meydana gelen herhangi bir eylemle ilgili olarak, hakkında suç isnat edilen, suçlanan, suç işlediklerine dair şüphe duyulan kişiler için soruşturma makamı (Cumhuriyet Savcıları) tarafından başlatılan bir dava türüdür. Niteliği ve türü ne olursa olsun, tüm ceza davaları kamu davası hükmündedir. Zira dava kamu görevlisi olan soruşturma makamı tarafından başlatılmaktadır.

    Ceza davası daima bir şüpheyle başlar ve bu şüphe dava kesin olarak karara bağlanıncaya kadar devam eder. Denilebilir ki ceza davasında icra edilen bütün yargılama işlemleri bu şüphenin ortadan kaldırılmasına veya bütün açıklığıyla ortaya konulmasına yöneliktir. İzale edilememiş veya kesin olarak açıklığa kavuşturulamamış şüphe, in dubio pro reo, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca mahkumiyete engel olur.

    Söz konusu olan ceza davalarına bakmakla yükümlü ve yetkili olan mahkemeler şunlardır;

  • Ağır Ceza mahkemeleri ceza davalarına bakmakla yükümlü ve yetkilidir
  • Asliye Ceza Mahkemeleri ceza davalarına bakmakla yükümlü ve yetkilidir
  • Bu şekildeki olağan mahkemelere ek olarak, suçun niteliği veya failin sıfatı nedeniyle ceza davalarını çözmekle görevli özel mahkemeler de kurularak davalara bakmakla görevlendirilebilir.

    Ceza mahkemeleri kapsamında faaliyet yürüten ve özel mahkeme olarak kurularak bazı özel davalara bakmakla yükümlü olan mahkemeler ise şunlardır;

  • Çocukları ilgilendiren davalara bakan mahkemeler, çocuk mahkemeleri
  • Çocukları ilgilendiren ve ağır cezaların görüldüğü mahkemeler, çocuk ağır ceza mahkemeleri
  • Firari olan yükümlülerin davalarının görüldüğü mahkemeler
  • Soruşturma aşamasında bulunan ve henüz dava açılmamış olan olaylarla ilgili olarak ise kararları vermesi gereken makam Sulh Ceza hakimliği olmaktadır.
  • Ceza mahkemeleri ile ilgili olarak en çok bilinmesi gereken ya da merak edilen konu ceza davalarının nasıl açıldığı konusudur.

    Bir ceza davasının açılma şekli, işlenen suçun niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterir. Buna göre, takibi şikâyete bağlı bir suçta suçun mağduru, müştekisi, yaş küçüklüğünde mağdurun velisi, vesayet söz konusu ise vasisi şikâyette bulunmadıkça, yetkili mercii tarafından soruşturma yapılarak ceza davası açılmaz, açılamaz. Ancak, her türlü suçun şikâyete tabi olması da beklenemez.

    Çoğu halde fiil suç teşkil ediyorsa veya suç oluşmuşsa yahut bu konuda yeterli şüphe mevcutsa ihbar üzerine veya kendiliğinden de soruşturma başlatılarak ceza davası açılabilir. Bu suçlarda, soruşturma merci, suçun ihbar veya başka bir şekilde işlendiğini öğrendiği andan itibaren, soruşturma başlatır ve delilleri toplar. Soruşturma makamı bir suç işlendiğini düşünürse iddianameyi hazırlar ve ceza davasını başlatır.

    Ceza davalarında hazırlanan iddianame, bilgi ve belgeleri ile yetkili ve görevli ceza mahkemesine sunulur. İddianamede, zanlının suç oluşturduğu düşünülen fiilleri soruşturma sırasında elde edilen delillerle ilişkilendirilerek savunmanın da çerçevesi belirlenir.

    İddianame düzenlenerek ceza davasına konu edilen suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği konusunda hâkimin, bir vicdani kanaate ulaşabilmesi için delillerin açıkça ortaya konulup etraflıca tartışılması gerekir.

    Kovuşturma makamı, bir suç işlenip işlenmediğini, nitelikli veya daha az cezayı gerektiren hallerini, kanıtlarını v.s. inceler. Kovuşturma, bir suçun işlendiğine dair yeterli şüphenin bulunması anlamına gelir. Yeterli şüphe, bir suç işlediğinden şüphelenilen kişinin yargılama sonucunda mahkûm olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden fazla olmasıdır. Savcılık, ceza davası açmak için yeterli şüphe bulunmadığını düşünürse, kovuşturma yapmamaya (kovuşturmama) karar vermelidir.

    Savcılığın iddianamesinde eksiklikler varsa veya iddianame hatalar içeriyorsa mahkeme, sunulduğu tarihten itibaren 15 gün içinde iddianamenin savcılığa iade edilmesine karar verir. Savcılık, mahkemenin iade kararına itiraz edebilir veya kararda belirtilen eksiklikleri giderebilir ve yeni bir iddianame düzenleyerek dava açabilir.

    Davanın açıldığı mahkeme iddianameyi kabul ederse, duruşmayı hazırlar, duruşma tarihini belirler ve tarafları duruşmaya çağırır. Sanık tutuklu ise cezaevi idaresine sanığın duruşmada hazır bulundurulması talimatını verir. Soruşturma aşamasında "şüpheli" olan kişi, ceza davasında "sanık" olarak nitelendirilir.

    Ceza Davalarında vicdani delil sistemi geçerlidir. Bu sistem, her olayın her delille ispat edilebilmesini mümkün kıldığı gibi hâkimin delilleri serbeste değerlendireceği anlamına da gelmektedir. Bununla birlikte, gerek delillerin araştırılmasında ve toplanmasına ve gerekse de bunların duruşmada tartışılmasında kanun birtakım kurallar koymuş ve soruşturma mercileri ile mahkemelere bu kurallara uyma mecburiyetini yüklemiştir. Bu nedenlerle delillerin araştırılması, toplanması, tartışılması ve olaya uygulanmasında cari olan usul ve kuralların iyi bilinmesi gerekir. Ceza avukatının önemi de burada ortaya çıkar. Deliller, genel olarak isnat edilen suçun mevcut olup olmadığını ve şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediğini ispata yönelik olarak ileri sürülür. Belirli bir suçun varlığı için o suça ait unsurların hepsinin maddi olayda mevcut olması gerekir. Bu itibarla hükme etkisi olabilecek her husus ispat edilmelidir. Aksi halde maddi gerçeğe ulaşmak zorlaşacağı gibi verilen kararlar da hatalı olacak ve üst mahkemeler tarafından bozulacak veya kaldırılacaktır.

    Ceza davasının sonunda sanık beraat edebilir veya mahkûm edilebilir. Ceza mahkemesindeki yargılamada bunların dışında başka kararlar da verilebilir. Zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesi, dava şartı gerçekleşmediğinden davanın durması gibi. Sanık, ceza davasının her aşamasında sözlü veya yazılı olarak savunma yapabilir. Ceza avukatı da ceza davasının her aşamasında sanığı savunarak hukuki yardım sağlar.

    Ceza davasında taraflar suç teşkil ettiği ileri sürülen olayı açıklar. Taraflar ve tanıklar olayı doğrudan mahkemeye bildirecektir. Avukat savunmanın hukuki boyutuyla ilgilenir, tarafların yerini alarak olayı açıklayamaz. Ancak, bir avukat olayla ilgili ifadeleri değerlendirebilir ve anlatımdaki tutarsızlıkları tartışabilir.

    Savunma avukatı, iddiasını doğrulayan argümanlar sunmak için alınan ifadeleri tekrar edebilir. Duruşmalar, dava sürecinin sözlü bir parçasıdır. Duruşmada savunma sunulur, iddialar ileri sürülür, deliller tartışılır; sanık, mağdur, tanık, savcı ve savunma avukatları dinlenir. Duruşmada söylenenler, dilekçeler, eylemler, iddialar ve savunmalar ana hatlarıyla tutanaklara geçirilir ya da sesli veya görüntülü olarak kayda alınır. Ceza davalarında savunma çoğunlukla duruşmalarda sözlü olarak sunulur.

    İlk duruşmada sanıklar sorgulanır ve kendilerini serbest bir şekilde savunma fırsatı verilir. Sanık ve avukatı, yargılamanın her aşamasında savunma yapabilirler. Duruşmalar arasında mahkemeye yazılı savunma verilebilir. Yargılamanın karara bağlanması aşamasında sanık son savunma ve son söz hakkına sahiptir.

    Ceza Davasından Sonra Tazminat Davası Zamanaşımı

    Ceza davalarının sonuçlanması ve cezai takibat sonrasında meydana gelebilecek maddi veya manevi zararlar için mağdur olan kişiler tarafından tazminat talep edilmesi yasal olarak mümkündür. Bu tazminatın talep edilebilmesi için öncelikle Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil eden bir suçun bulunması gerekir. Bu suç sonucunda maddi veya manevi zararın oluşması gerekir ancak burada belirtmek gerekir ki her haksız fiil suç teşkil etmese de her suç haksız bir fiildir. Zira suç, haksızlık içeren insan davranışıdır. Başka bir deyişle, söz konusu fiilin hukuka aykırı bir eylem olması halinde ceza davası açılabilmektedir.

    Ceza davasından sonra hukuk mahkemesinde Tazminat davası açılabilmesi için ceza davasında tazminata hükmedilmemiş olması gerekir. Ceza soruşturması uzlaşma nedeniyle kamu davası açılmadan sonuçlanmışsa da CMK Md. 253/19 hükmü uyarınca soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır. Bu nedenle uzlaştırma işlemi ve sonuçları hakkında mutlaka bir avukattan hukuki yardım alınmalıdır. Öyle ki ilerideki tazminat talepleri bakımından, bazı durumlarda şikâyetten vazgeçmek, kötü müzakere edilmiş, bir uzlaşmadan daha iyidir. Ceza davasında ceza hakimi maddi veya manevi zararlar için tazminata karar verebilir. Ancak tazminat taleplerini temel amacı maddi zararları gidermek olmayan ceza mahkemesi yerine tam da bu konulara eğilen hukuk mahkemelerinde ileri sürmek daha doğru olacaktır. Hukuk hâkimi ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Bu durum TBK’ nun 74. Maddesi ile düzenlenmektedir.

    Bu nedenle ceza davasında verilecek kararlar hukuk davalarını etkilemez ancak belirtmek gerekir ki, zarar gören tarafın tazminat talebi ceza mahkemesi tarafından kabul edilmişse ve bir tazminatın ödenmesine hükmedilmişse, aynı konuda hukuk mahkemesinde dava açılmayacaktır. Çünkü burada ceza mahkemesi tarafından verilen tazminat kararı kesin hüküm olacaktır.

    Ancak, bir ceza davasında sadece maddi tazminata karar verilmiş olması halinde, hukuk mahkemelerinde manevi tazminat davası açılabilir. Ceza davasında manevi tazminat tespit edilirse, hukuk mahkemelerinde manevi tazminat talep edilmesi de mümkün olmayacaktır. Aynı şekilde suçtan zarar gören (mağdur) ceza mahkemesinde tazminat talep ederken fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuşsa, saklı tuttuğu bölüm için hukuk mahkemesinde ayrı bir tazminat davası açabilir.

    Tazminat davası açılabilmesi için bir zamanaşımı süresi vardır. Bu süre mağdurun (zarar görenin) zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten (olay tarihinden) başlayarak on yılın geçmesiyle sona erer. Ancak haksız fiil aynı zamanda ceza hukuk kapsamında suç oluşturuyorsa ve ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. (TBK Md. 72) Bu hüküm zamanaşımı süresini anlamlı bir şekilde uzatmaktadır. Maddi ve manevi tazminat davalarında (uzamış) ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanabilmesi için failin ceza davasında mahkûm olması hatta ceza davasının açılmış olması şart değildir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi uzlaştırma konusuna dikkat edilmelidir.

    Başka bir deyişle, suç teşkil eden hukuka aykırı bir fiilin varlığı, uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için yeterlidir. Unutulmamalıdır ki ceza davasında sanık ve mağdurun kusur durumu ve buna ilişkin bilirkişi raporları da önemlidir ve tazminat tutarı belirlenirken dikkate alınır. Suç teşkil eden eylemin faillerine karşı açılan maddi manevi tazminat davası HMK hükümlerine göre asliye hukuk mahkemelerinde açılır.

    Suç teşkil eden haksız fiilden zarar görenler ve bazı durumlarda yakınları tazminat davası açabilirler. Suçun türünün (Hakaret, kasten adam öldürme, silahlı soygun, hırsızlık, yağma v.s.) ve niteliğinin önemi yoktur. Suç teşkil eden hukuka aykırı bir fiil olmalı ve bu fiilden cismani, bedeni, maddi veya manevi bir zarar doğmalı ve hukuka aykırı fiille bu zarar arasında nedensel bir ilişki (illiyet bağı) bulunması yeterlidir. Talep edilebilecek zarar kalemleri ve hesaplama şekilleri TBK Md. 53-56. Maddelerde düzenlenmiştir.

    Ceza Davası Kesinleşmeden Memuriyet Sonlandırılır mı?

    Devlet memurlarının iş ve mesleki hayatlarını düzenleyen kural ve kaideleri belirleyen 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu uyarınca, memuriyetten çıkarma veya ihraç konusu bazı durumlarda gündeme gelebilir. Bir ceza mahkumiyeti nedeniyle memuriyetten çıkarılma genellikle kişinin memuriyete kabul edilme şartlarını artık sağlayamaması ve cezanın infazı sürecinde fiilen görev yapamaması ile ilgilidir.

    Bir memurun, devlet memurluğundan çıkarılmasının yasal olarak birçok nedeni olabilir. Mahkûmiyet nedeniyle çıkarmada, suçun niteliği veya cezanın boyutu ne olursa olsun, hapis cezasının infazı sırasında, kişinin memuriyeti sürdürmesi fiilen mümkün olmamaktadır. Yürürlükte olan 5237 sayılı TCK ‘ nun 53/1. Maddesine göre, hapis cezası infaz edilinceye kadar devlet memuru olarak çalışmak mümkün değildir.

    Söz konusu hükmün infazının tamamlanması, kişinin, hüküm giydiği hapis cezası nedeniyle denetimli serbestlik süresini de geçirmesiyle mümkün olur. Örneğin, ihmal suçundan 3 yıl hapis cezasına çarptırılan bir memurun infazı 1 Mart 2022'de başlamış ise, bu cezanın karşılığı olarak 1 yıl hapiste kalan ve 1 yıl sonra denetimli serbestlik imkânı ile tahliye edilen devlet memurunun, denetimli serbestlik süresinin son yılını geçirip bihakkın tahliye tarihi 1 Mart 2024 tarihinde cezası infaz edilmiş sayılır.

    Bu nedenle bu kamu görevlisinin 1 Mart 2012 tarihinden 1 Mart 2024 tarihine kadar olan süreç içerisinde memur olarak çalışması mümkün olmaz. Bu noktada memurluğa engel teşkil edecek olan suç türlerinin neler olduğu da merak edilmektedir.

    657 sayılı Kanun, kamu hizmetini yapamayacak ve memur olarak devam edemeyecekler için geçerli olan suç ve cezalarla ilgili olarak üç temel kriteri şu şekilde benimsemiştir;

    İhmal suçları, cezasının boyutu ne olursa olsun, kamu hizmetini engelleyen suçlar değildir. Örneğin, trafik kazasında insanları öldürmek suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılan bir kişi, memuriyetteyken bir suç işlerse memuriyette istihdam edilebilir ve görevden alınamaz. Ancak, bir memurun taksirli suçlardan hüküm giydiği hapis cezasının infazına kadar memuriyetten uzaklaştırılmasının ve hapis cezasını çektikten sonra memuriyete dönmesinin sağlanması gerekir.

    Kasten işlenebilen bir suçtan dolayı bir yıl hapis cezasına çarptırılan kimse memuriyete alınamaz. Devlet memuru tarafından kasıtlı olarak işlenen suç, hizmetin ifası sırasında 1 yıl veya daha fazla hapis cezası ile cezalandırılmışsa, söz konusu kişinin memuriyetten çıkarılması gerekir.

    Bir yıl hapis cezasının para cezasına çevrilmesi halinde memuriyetin önündeki engel kalkar. Örneğin, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan 1 yıl hapis cezasına çarptırılan bir kişinin cezası 7200 TL adli para cezasına çevrilirse, bu mahkumiyetle ilgili olarak memuriyetin önünde herhangi bir engel kalmayacaktır.

    Bazı cezai suçların cezalandırılmasında, cezanın süresine bakılmaksızın, ceza gerektiren suçun niteliği (özellikleri) kamu hizmetine engel teşkil etmektedir. Uygulamada bu suçlara "memuriyete engel suçlar" adı verilmektedir. Örneğin güveni kötüye kullanma suçundan kısa süreli de olsa hapis cezasına mahkûm edilen kişi hapis cezası adli para cezasına çevrilmiş olsa bile memuriyete atanamaz ve suç hizmet süresi içerisinde işlenmişse çıkarılır.

    Güveni kötüye kullanma, kamu hizmetine engel suç fiillerinden biridir. Burada söz konusu olan "memuriyete engel suçlar" terimi, suçun niteliği gereği, mahkûm olunan cezaya bakılmaksızın bir kişinin devlet memuru olamayacağı anlamına gelir.

    Suçun niteliğinin memuriyete engel teşkil etmesi halinde, cezanın ağırlığı ile hapis veya para cezası olması arasında bir fark yoktur. Örneğin güveni kötüye kullanma suçundan 4000 TL para cezasına çarptırılan bir kişi memur olamaz ve eğer zaten memur ise çıkarılır.

    Kanunda belirtilen ve yüz kızartıcı suçlar olarak da adlandırılan ve kamu hizmetini engelleyen suçlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48 inci maddesinin 5 inci maddesinde sınırlı sayıda düzenlenmiş olup aşağıdaki şekildedir;

  • Anayasaya, yasal düzene ve düzenin işleyişini engellemeye yönelik suçlar
  • İhaleye fesat karıştırmaya yönelik suçlar
  • Her türlü kaçakçılık suçları, hırsızlık ve dolandırıcılık
  • Güveni ve görevi kötüye kullanma suçları
  • Rüşvet almak, rüşvet vermek suçları
  • Zimmete para geçirmek ve irtikap suçları
  • Her türlü bilgi ve belge sahteciliği, sahte para ve kalpazanlık suçları
  • Bir kişinin, devlet memurluğuna kabul edildikten sonra, memur olmadan önce bu suçları işlediği sonradan anlaşılırsa veya daha önce memuriyete engel sayılan bu suçlardan birinden hüküm giymişse ve bu durum ortaya çıkmışsa kişinin memuriyetten çıkarılması gerekir. Bunun gerekçesi her kamu görevlisinin, devlet memurluğunun vakarına uygun olarak, çalıştığı sürenin tamamı için 657 sayılı Kanun'un 48 inci maddesinde belirtilen şartları yerine getirmek zorunda olduğu şeklinde açıklanır.

    Mümkün olduğunca basit ve uygulamaya dönük bir tanımlama yapmak gerekirse, Ceza hukuku; kanunlarda suç sayılmış fiillerden birini işlediği isnadı altında bulunan kişinin, gerçekte bu fiili işleyip işlemediği , bu fiilden dolayı bir ceza hukuku yaptırımı uygulanabilmesi için gerekli şartların oluşup oluşmadığı konuları ile ilgilenen bir kamu hukuku dalıdır. Suçun kanuni tanımına, unsurlarına, ceza sorumluluğunun diğer şartlarına ve fiiller için öngörülen yaptırımlara ilişkin kurallar ceza hukukunun konusunu oluşturur.

    Ceza davaları alanında çalışan avukatlar, halk dilinde ceza avukatı, ceza davaları avukatı gibi isimlerle adlandırılır. Ancak bu tür nitelendirmeler hukuk terminolojisinin değil günlük konuşma dilinin, her şeyi, mümkün olan en pratik şekilde ifade etme eğiliminin ürünüdür. Avukatların içinde yaşadıkları ve hizmet ettikleri toplumla aynı dili konuşması gerektiğine aksi halde sağlıklı bir iletişimin söz konusu olamayacağına inandığımızdan biz de hukuk terminolojisinde yer almamalarına rağmen günlük dilde benimsenmiş olan bu ve bunun gibi kavramları, yeri geldiğinde, kullanıyoruz.

    Ceza yargılaması soruşturma aşaması ve kovuşturma aşaması olmak üzere iki evreden oluşur.

    Yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre soruşturma aşaması olarak adlandırılır. Bu evre temel hak ve özgürlükleri etkileyen ve sınırlandıran çok sayıda yargısal kararın alındığı aşamadır. Yakalama, arama, gözaltı, tutuklama gibi kişi özgürlüğünü etkileyen karaların hemen hemen tamamı aşamada verilir. Yine delillerin çoğu bu aşamada toplanır. Bu yönüyle ceza avukatlığı açısından bu evre en az kovuşturma aşaması kadar önem arz eder. Bu aşamanın en başından itibaren bir ceza avukatından yasal yardım almak önemlidir.

    Kovuşturma evresi CMK Md. 2/1 fıkrasına göre iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen dönemi ifade eder. Mahkemece verilen kararın kesinleşmesine kadar, kanun yolları süreci dahil, devam eder. Kovuşturma ceza yargılaması hukukuna özgü bir kavram olup, ceza davası yargılama sürecini ifade etmek için kullanılır. Günlük dildeki tabiri ile soruşturma evresi savcılık aşaması, kovuşturma evresi ise kanun yolları dahil mahkeme aşamasıdır.

    Savcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde yeterli suç şüphesinin oluşmadığı, şikayete tabi suçlarda şikayet yokluğu, suçun kanuni unsurlarının mevcut bulunmadığı gibi sebeplerle kamu davası açılmaması gerektiği kanaatine varılırsa iddianame düzenlenmez. Bu durumlarda, kovuşturmaya yer olmadığı kararı veya halk dilindeki ifadesiyle takipsizlik kararı verilir. Bu karara itiraz mümkündür. İtiraz yoluna gidilmez veya itiraz reddedilirse kovuşturma aşamasına geçilmeden süreç son bulmuş olur.

    Biz de , Soruşturma ve ceza yargılamasının tüm aşamalarında bursa ceza avukatı ve bursa ağır ceza avukatı olarak müvekkillerimize hukuki yardım ve avukatlık hizmeti sağlıyoruz.

    Bu kategori temel olarak şu hizmetleri içerir.

    • Soruşturma aşamasında şüphelinin müdafiliği, yakalama, arama, gözaltı gibi koruma tedbirlerine itiraz.
    • İsnad edilen eylemlere ilişkin yasal delillerin toplanması talepleri
    • Tutuklamaya itiraz
    • Ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda sanık müdafiliği ve katılan vekilliği
    • Çocuk Ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda sanık müdafiliği ve katılan vekilliği
    • Fikri ve Sınai Ceza Mahkemesinde görülen davalarda sanık müdafiliği ve katılan vekilliği
    • Çocuk Mahkemelerinde görülen davalarda sanık müdafiliği ve katılan vekilliği
    • Asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren davalarda sanık müdafiliği ve katılan vekilliği
    • İcra ceza mahkemelerinde müşteki ve sanık vekilliği