Başlıklar
ToggleT.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas :2011/1-720
Karar :2012/4
Tarih :18.01.2012
Taraflar arasındaki ‘Tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis’ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Demre Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.1.2010 gün ve 2008/44 E. 2010/11 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 1. Hukuk Dairesinin 2.11.2010 gün ve 2010/6998 E. 11369 K. Sayılı ilamı ile: (… Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis İSTEĞİNE İLİŞKİNİR.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan Ayşe’nin çekişme konusu 761 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını ölünceye kadar bakım koşuluyla davalıya temlik ETTİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.
Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin bakım ihtiyacı olmayıp kandırılması suretiyle devrin gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki DAVAYI AÇMIŞTIR.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakım gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir BAĞITTIR. (B.K. m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı SÖZLEŞME TÜRLERİNDENDİR. Bu sözleşmeyle bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K. m. 514). Hemen belirmek gerekir ki, bakıp gözetme koşuluyla yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması ZORUNLU DEĞİLDİR. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temkininde muvazaayla illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman MÜMKÜNDÜR. En sade anlatımla muvazaa, iradeyle beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek AMAÇLARININ SAPLANMASIDIR.(B.K. m. 18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçıma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de YARGITAY İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaayla illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm memleketine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi ve olguların göz önünde TUTULMASI GEREKİR.
Somut olaya gelince; yukarıdaki ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme OLANAĞI YOKTUR. Mahkemece, miras bırakanın temlike konu ettiği taşınmazın genel malvarlığı içindeki oranın belirlenip temlik dışı mal varlığına göre devredilen taşınmaz payının makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı bakımından bir değerlendirme YAPILMIŞ DEĞİLDİR.
Öyle ise noktan soruşturmayla karar verilmiş OLMASI İSABETSİZDİR. Davacının temyiz İTİRAZLARI YERİNDEDİR. Gerekçesiyle bozulmasına karar verilip dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞİTR.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
YEREL MAHKEMECE; davacı Zeynep’in miras bırakan Ayşe’nin kızı ve tek mirasçısı olduğu, davalının ailesiyle muris Ayşe’ye baktığı onun ihtiyaçlarını giderdiği ve bakım borcunu getirdiği, murisin sağlığında da bakım borcunun yerine getirilmediğine dair bir iddianın ileri sürülmediği, davacı ve murisin resmi olarak üzerine kayıtlı olmayan diğer çocuklarının ise muris ile yeterince ilgilenmediği; muris Ayşe’nin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri itibariyle sözleşme tarihinde ve sonrasında bakıma ihtiyaç duyması davalı ve ailenin muris Ayşe’nin bakımıyla ilgilenmeleri nazara alındığında sözleşmenin ivazlı olduğu muvazaalı olmadığı; tenkis isteminin de süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel dairece; yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle KARAR BOZULMUŞTUR.
YEREL MAHKEMECE; İlk kararın gerekçesine ek olarak, taşınmazın davalıya intikalinin muvazaalı olmayıp, ivazlı olduğunun kabul edilmiş olmasına göre devre konu taşınmazın tüm malvarlığına oranının tespitinin gerekli görülmediği, taşınmazın değerinin murisin malvarlığının çok büyük bir kısmını oluşturduğunun açık olduğu, ancak bu durumun muvazaanın varlığını kabul etmek için tek başına yeterli olmadığı, aksinin kabul edilmesinin tek malvarlığı devre konu taşınmaz olan bir kişinin ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapamaması anlamına geleceği, bu durumun sözleşme serbestisi ve mülkiyet hakkıyla bağdaşmayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnildiğinden bahisle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun OLARAK DEĞERLENDİRİLMİŞTİR.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk mahkemeleri kanununa eklenen ‘Geçici madde 3’ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429 uncu maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirilerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; yerel mahkeme, temyize konu kararında, bozma ilamında değinilen temlik edilen taşınmazın miras bırakanın genel malvarlığı içindeki oranının belirlenip temlik dışı mal varlığına göre devredilen taşınmaz payının makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı bakımdan bir değerlendirme yapılması gerektiği hususuna eylemli olarak uymak suretiyle bozmada işaret olunan şekilde değerlendirme yapmış ve kararını bu yeni hukuki olgu ve gerekçeye DAYANARAK OLUŞTURMUŞTUR.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozmadan esinlenerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü DURAKSAMADAN UZAKTIR.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel DAİREYE AİTTİR.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel DAİREYE GÖNDERİLMELİDİR.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.01.2012 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.