Başlıklar
ToggleAdalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü`nün 1986-2008 yıllarını kapsayan bir araştırmasına göre 2008 yılında Hukuk Mahkemelerinde görülen davalarda ortalama yargılama süresi 209 gündür. Yaklaşık yedi aya karşılık gelen bu süre aslında şikayet edildiği kadar da uzun değildir. Ancak doğası gereği kısa süren çekişmesiz yargı işlerinin araştırmaya dahil edilip edilmediği yayınlanan tablodan anlaşılamamaktadır.
En uzun yargılama sürelerinden biri 434 günle ticari nitelikteki ihtilaflara (ticari davalara) bakan Asliye Ticaret Mahkemelerindedir. Öte yandan ticaret mahkemelerindeki yargılama süresinin her geçen yıl atmakta olduğu da gözlenmektedir. 1994 yılında 221 gün olan asliye ticaret mahkemelerindeki ortalama yargılama süresi her yıl artarak 2009 yılında 434 güne çıkmıştır. Bu husus gelişmekte olan ekonomiye paralel olarak ticaret mahkemelerindeki iş yükünün de hızlı bir şekilde artmakta olduğunu göstermektedir. Kanaatimce ticaret mahkemelerindeki yargılama süresini uzatan en önemli etkenlerden biri de bu mahkemelerin toplu (üç hakimli) mahkemeler olmasıdır. Tahkikatının genellikle bir naip hakim tarafından yürütülmesi ve bazı ara kararlarının heyetçe verilmesi uygulaması bu mahkemelerdeki yargılama süresini uzatmaktadır. Ticaret mahkemeleri dışındaki diğer tüm hukuk mahkemeleri tek hakimlidir. Bu sebeple gündemde olan yeni Hukuk Usulü Mukakemeleri yasa tasarısında bu mahkemelerin de tek hakimli mahkemelere dönüştürülmesi uygun olacaktır.
Bir başka uzun yargılama süresi de 471 günle iş ve çalışma ilişkisinden doğan davalara (iş davalarına) bakan iş mahkemelerindedir ve iş mahkemelerindeki ortalama yargılama süresi de her yıl düzenli olarak artmaktadır. Bu mahkemelerde 1986 yılında 285 gün olan yargılama süresi 2008 yılında 471 güne çıkmıştır. Aslında davaları hızla sonuçlandırmak için basit muhakeme usulüne tabi olan bu mahkemelerde en uzun yargılama sürelerinden birinin ortaya çıkması büyük bir çelişki oluşturmaktadır. Kanaatimce iş mahkemelerindeki yargılama süresinin uzun olmasının en önemli nedeni yeterli sayıda mahkemenin bulunmamasıdır. Mahkeme sayısı iş ve çalışma piyasasındaki sosyoekonomik gelişmelere paralel bir şekilde artmamaktadır. Bu mahkemelerdeki yargılama alışkanlıkları da davaları uzatmaktadır. Her davada çok sayıda tanık dinlenmekte ve basit hesaplamalar için dahi dosya bilirkişilere gönderilmektedir. Tanık beyanı gibi takdiri nitelikteki delillerin daha az kullanılması ve olası tazminat miktarına ilişkin hesaplamaların bizzat yargıçlar veya yargıç tarafından denetlenmek üzere basit bir hizmet içi eğitimden geçirilecek katipler tarafından yapılması yargılama süresini kısaltacaktır.
Ortalama yargılama süresi konusunda ilginç bir sonuç da boşanma davaları başta olmak üzere aile hukukundan kaynaklanan nafaka, velayet, mal paylaşımı, boşanmanın tanınması ve tenfizi gibi davalara bakan aile mahkemelerinde ortaya çıkmaktadır. Bu mahkemelerde 2008 yılında gerçekleşen ortalama 164 günlük yargılama süresi hukuk mahkemelerindeki en kısa sürelerden biridir. Ancak biz aile mahkemelerinde özellikle çekişmeli boşanma davalarının oldukça uzun sürdüğünü biliyoruz. Kanaatimce aile mahkemelerinde bu ortalamaya aşağı çeken şey hesaplamaya dahil edilen anlaşmalı boşanma davalarıdır. Adalet bakanlığının çalışmasında boşanma davaları alt türleri itibariyle ele alınmamış kümülatif araştırma yapılmıştır. Çoğunlukla bir aydan kısa sürede hatta bazen bir haftada sonuçlanan anlaşmalı boşanma davaları aile mahkemelerindeki ortalama yargılama süresini düşürmektedir.
Adaletin gecikmesi, adaletsizlikle eşdeğerdir. Hukuki uyuşmazlıkların makul sürede sonuçlandırılamaması, yalnızca bireylerin hak arama özgürlüğünü zedelemekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal barışı, ekonomik güveni ve yargıya duyulan kamu inancını da ciddi biçimde sarsar. Peki Türkiye’de davalar neden bu kadar uzun sürüyor? Bu sorunun arkasında yatan yapısal ve uygulamaya dair sorunlara ve çözüm önerilerine birlikte bakalım.
a) Hakim ve Savcı Sayısının Yetersizliği
Türkiye’de bir hakimin yılda ortalama 1.200 ila 1.500 dosyayla ilgilenmesi bekleniyor. Bu durum, her bir dosyaya yetersiz zaman ayrılmasına, hatalı karar riskinin artmasına ve yargılamaların çok ileri tarihlere sarkmasına neden oluyor.
b) Yardımcı Personel Eksikliği
Zabıt katibi, mübaşir, yazı işleri müdürü, bilirkişi ve bilgi işlem personelinin yetersiz sayıda ve nitelikte olması, dosyaların işlenmesinde aksamalara yol açıyor. Bu gecikmeler zincirleme şekilde tüm dava takvimini etkiliyor.
Nitelikli personel eksikliği, sadece sayı ile değil eğitim ve donanım düzeyiyle de ilgilidir.
a) Duruşma Aralıklarının Uzun Olması
Pek çok dosyada duruşmalar 4-6 ay sonraya gün veriliyor. Bu durum dava süreçlerini yıllara yaymakta ve taraflarda adaletin geciktiği algısını güçlendirmektedir.
b) Yazı İşleri, Kalem Gecikmeleri
Karar suretlerinin geç yazılması, tebligatların gecikmesi, evrak karmaşası gibi yazı işleri aksaklıkları yargılamaların sürekliliğini bozar.
c) Bilirkişi Raporlarının Gecikmesi
Bilirkişi raporlarının geç gelmesi ya da yetersiz olması nedeniyle yeniden rapor talep edilmesi, davaların ortalama 3-6 ay daha uzamasına yol açar.
Hemen her karar, üssüt yargı merciine taşınmakta; bu da Bölge Adliye Mahkemeleri (istinaf) ve Yargıtay’ın iş yükünü artırmaktadır. Kararların kesinleşmesi yıllar almakta, özellikle mal varlığına ilişkin davalarda bu durum ekonomik belirsizlik yaratmaktadır.
Sık sık değişen usul ve esas kuralları; hakim, avukat ve tarafların mevzuata uyum sağlamasını zorlaştırır. Bu durum:
Çözüm Önerileri
Sonuç: Yargıdaki gecikmeler salt adliye koridorlarındaki sıkıntılı bekleyiş değildir; adalet sistemine olan inancın temelidir. Bu nedenle yapısal reformlarla birlikte zihinsel bir dönüşüm şarttır. Hızlı işleyen, şeffaf, etkili ve erişilebilir bir adalet sistemi hem hukuk devleti ilkesinin, hem de toplumsal huzurun anahtarlarındandır.
(**) Bu yazıda Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün web sitesinde (http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik) yayınlanan Hukuk Mahkemelerinde Ortalama Yargılama Süresi (1986-2008) başlıklı araştırmadan yararlanılmıştır.