Başlıklar
Toggleİş kanunu, her iş ve çalışma ilişkisine uygulanmaz. Özellikle küçük işletmelerin ve bireysel girişimlerin yaygın olduğu ülkemizde, bazı işyerleri 4857 sayılı İş Kanunu’nun kapsamı dışında kalabilmektedir. Bu durum özellikle esnaf ve sanatkâr faaliyeti kapsamında kalan işyerlerinde çalışanlarla ilgili işçilik alacaklarında hukuki tartışmalara neden olur. İş Kanunu kapsamına girmeyen iş yerlerine varsa kendi özel kanunu aksi halde Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.
Demirbaş Hukuk Bürosu arşivinden alınan ve bu konuda önemli bir içtihat niteliği taşıyan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2010/39187 sayılı kararı, esnaf ve sanatkar faaliyeti kapsamında kalan iş yerleri yönünden bu ayrımı netleştirmektedir. Bu yazımızda söz konusu karar ışığında konuya ışık tutacak bir değerlendirme sunuyoruz.
4857 sayılı İş Kanunu’nun temel amacı, işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi düzenlemek ve işçiye belirli sosyal güvenceler tanımaktır. Ancak her çalışma ilişkisi bu kanun kapsamında değerlendirilmez. Özellikle bazı sektörler ve işyeri türleri, doğrudan yasa ile kapsam dışında bırakılmıştır.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 4. Maddesinde açıkça belirtilen düzenlemeye göre aşağıdaki işyerleri ve iş ilişkileri, 4857 sayılı Kanun hükümlerine tabi değildir.
Gemi adamları, balıkçılar, uçuş personeli gibi deniz ve hava taşıma işlerinde çalışanlar, Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanunu gibi özel düzenlemelere tabidir. Bu sektörlerde farklı çalışma saatleri, vardiya esasları ve iş güvencesi hükümleri geçerlidir.
Evde çalışan temizlik görevlileri, çocuk bakıcıları, yaşlı veya hasta bakıcıları gibi kişiler de İş Kanunu kapsamı dışındadır. Bu kişilerle ilgili uyuşmazlıklarda genel hükümler (Türk Borçlar Kanunu) uygulanmaktadır. Ancak SGK açısından “ev hizmetlisi” olarak bildirilmeleri mümkündür.
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında çalışan çıraklar, eğitsel nitelikli bir hizmet ilişkisine sahip oldukları için iş hukuku anlamında işçi sayılmazlar. Bu nedenle iş kanunundaki kıdem tazminatı, fazla mesai gibi haklardan yararlanamazlar.
Profesyonel sporcular ile kulüpler arasındaki ilişkiler, özel sözleşmelere ve federasyon düzenlemelerine tabidir. İş Kanunu değil; genellikle Türk Borçlar Kanunu ve federasyon disiplin kuralları uygulanır.
Ceza infaz kurumlarında veya rehabilitasyon merkezlerinde iyileştirme amacıyla çalıştırılan hükümlüler, İş Kanunu hükümlerinden yararlanamazlar. Bu kişilere sağlanan ücret ve haklar, idari düzenlemelerle belirlenir.
En çok uygulamada karşılaşılan istisna ise budur:
4857 sayılı İş Kanunu’nun 4/1-b bendine göre, “507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu kapsamında kalan ve en fazla üç kişinin çalıştığı işyerlerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz.”
Yani faaliyetini bedeni emeğiyle sürdüren, düşük sermaye ve sınırlı gelirle çalışan esnaf, yanında en fazla iki kişi çalıştırıyorsa, bu işyerinde işçiye İş Kanunu hükümleri uygulanmaz. Ancak bu istisnanın geçerli olabilmesi için:
İşyerinin esnaf odasına kayıtlı olması,
Faaliyetin tacirlik niteliği kazandırmayacak düzeyde olması,
İşyerinde toplam çalışan sayısının üçü geçmemesi (işverenin kendisi dahil) gerekir.
İş Kanunu kapsamı dışında kalan bu işyerlerinde işçi-işveren ilişkisi tamamen hukuksuz değildir. Bu ilişkiler genellikle:
Türk Borçlar Kanunu,
Medeni Kanun,
İlgili özel kanunlar (örneğin: Deniz İş Kanunu, Spor Yasası, Çıraklık Yasası) çerçevesinde değerlendirilir.
Bu sebeple örneğin ev hizmetlerinde çalışan bir kişi, işe iade hakkından yararlanamaz ama alacak davası açabilir. Esnaf yanında çalışan bir işçi fazla mesai ücreti talep edemez ama ücret alacağı için mahkemeye başvurabilir. Ancak bu tür uyuşmazlıklar İş Mahkemesi yerine Asliye Hukuk Mahkemesi gibi genel görevli mahkemelerde çözülür.
İş Kanunu kapsamı dışında kalan işyerleri sayıca oldukça fazladır. Türkiye’deki toplam işletmelerin %90’ını oluşturan mikro ve küçük ölçekli esnaf işletmeleri, büyük oranda İş Kanunu’nun dışında kalmaktadır.
Bu durumda çalışanların:
Haklarını ispatlaması daha zor,
Güvenceleri daha zayıf,
Tazminat hakları sınırlı olabilir.
Bu nedenle iş ilişkisinin niteliği, işyerinin büyüklüğü ve faaliyet şekli dava öncesi mutlaka analiz edilmelidir. Yanlış açılan davalar süre kaybına, hak kaybına ve görev yönünden reddedilme riskine neden olur.
Türkiye’de işgücünün önemli bir bölümü, sanılanın aksine 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalışmamaktadır. Özellikle küçük esnaf, sanatkâr ve benzeri nitelikteki işyerleri; istihdam biçimi, vergi rejimi ve çalışan sayısı gibi nedenlerle İş Kanunu’nun uygulama alanı dışında kalmaktadır. Bu durum, hem işverenler hem de çalışanlar açısından önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine göre:
“507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununa göre üç kişinin çalıştığı işyerlerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz.”
Bu düzenleme, küçük ölçekli işletmelerin faaliyetlerine esneklik kazandırmak ve bu tür işyerlerini ağır iş hukuku yükümlülüklerinden muaf tutmak amacıyla getirilmiştir. Uygulamada bu hüküm, örneğin bir bakkal, berber, terzi ya da ayakkabı tamircisi gibi işyerlerinde işçinin İş Kanunu kapsamında kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla mesai ücreti gibi haklarını doğrudan talep edememesi sonucunu doğurur.
Dolayısıyla bu gibi işyerlerinde çıkan işçi-işveren uyuşmazlıkları, İş Mahkemesi yerine genel görevli Asliye Hukuk Mahkemelerinde çözüme kavuşturulmaktadır. Bu görev ayrımı, mahkemece resen dikkate alınmak zorundadır; taraflar ileri sürmese dahi hâkim bu görevsizliği kendiliğinden dikkate almalıdır.
2005 yılında yürürlüğe giren 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, 507 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırmış ve esnaf-sanatkâr tanımını yeniden şekillendirmiştir. Bu değişiklikle birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’ndaki “507 sayılı Kanun” ibaresi, artık 5362 sayılı Kanun olarak anlaşılmaktadır.
Yeni düzenlemede esnaf ve sanatkâr, şu şekilde tanımlanmıştır:
“Ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran, kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler veya işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler.”
Bu tanımda dikkat çeken unsur, ekonomik faaliyet ile bedeni emeğin birlikte yürütülmesi ve kazancın sınırlı olmasıdır. Ayrıca artık esnaf sayılmak için yalnızca faaliyet alanına değil; gelir düzeyine, vergi türüne ve işletme yapısına da bakılmaktadır.
Türkiye genelinde esnaf ve küçük ölçekli işletmelerin toplam işletmeler içindeki oranı %90’ın üzerindedir. Bu işyerlerinin çoğu:
Üç kişiden az istihdam sağlamakta,
Basit usulde vergilendirilmekte,
Bedeni emeğe dayalı üretim veya hizmet sunmaktadır,
Ticaret ve sanayi odalarına değil, esnaf odalarına kayıtlıdır.
Bu nedenlerle milyonlarca işçi, fiilen çalışıyor olsa da İş Kanunu’nun sağladığı güvencelerden yararlanamamaktadır. Bu işçilerin hukuki koruması için Borçlar Kanunu, Medeni Kanun ve genel hukuk ilkeleri devreye girmektedir. Ancak bu sistem, İş Kanunu’na kıyasla daha sınırlı haklar ve daha zor ispat rejimi içermektedir.
İşçinin çalıştığı işyerinin İş Kanunu kapsamında olup olmadığı, yalnızca hakların kapsamını değil; davanın açılacağı mahkemeyi de doğrudan etkiler. Uyuşmazlık yanlış mahkemede açılırsa:
Mahkeme görevsizlik kararı verir,
Dava süreci uzar, zamanaşımı riski doğabilir,
İşçinin hak arama süreci zarar görebilir.
Bu nedenle işverenin kayıt durumu, çalışan sayısı, faaliyet tipi ve işyerinin defter düzeni gibi unsurlar en baştan dikkatle incelenmelidir.
Esas No: 2008/43998
Karar No: 2010/39187
Mahkeme: Bursa 3. İş Mahkemesi
Temyiz Eden Vekil: Av. Hüseyin Demirbaş
Yargıtay kararında davalı işverenin işyerinin Esnaf ve Sanatkârlar Odası’na kayıtlı olduğu ve işyerinde 3 kişiden az çalıştığı gerekçesiyle davanın iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemede görülmesi gerektiği savunulmuştur.
⚖️ Yargıtay’ın Değerlendirmesi:
5362 Sayılı Kanun’a Göre Esnaf ve Sanatkâr Kriterleri
5362 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre bir kişinin esnaf sayılabilmesi için:
Bu koşulları sağlayan ve işyerinde en fazla 3 kişinin çalıştığı işletmeler, İş Kanunu kapsamında değerlendirilmez.
Örnek Olay: Market İşletmesinde Uyuşmazlık
Yargıtay tarafından değerlendirilen somut olayda bir markette çalışan işçi, kıdem ve ihbar tazminatı gibi alacakları talep etmiş; işveren ise işyerinin esnaf faaliyeti kapsamında olduğunu savunmuştur.
Yargıtay, işyerinde çalışan kişi sayısının üçü aşıp aşmadığını, işyerinin vergi ve oda kayıtlarını, gelir düzeyini ve bedeni emeğe dayalı olup olmadığını detaylı şekilde araştırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Yukarıdaki Yargıtay kararı, iş hukukunda görevli mahkemenin belirlenmesinde esnaf faaliyeti, çalışan sayısı ve vergi rejimi gibi kriterlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda:
YARGITAY İLAMI
ESAS NO :2008/43998
KARAR NO :2010/39187
MAHKEMESİ :Bursa 3.İş Mahkemesi
TARİHİ :07/10/2008
NUMARASI :2007/592-2008/772
DAVACI :……………………
DAVALI :…………………ADINA AVUKAT HÜSEYİN DEMİRBAŞ
DAVA : Taraflar arasındaki, kıdem, ihbar tazminatı, izin, fazla çalışma, bayram ve genel tatil ücreti ve vergi iadesi alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda: ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde duruşmalı olarak temyizin incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21/12/2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalı adına Avukat Erdal Yüksel geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi Ş.Çil tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi. Gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI :
Davacı açmış olduğu bu davada davalıya ait market işyerinde iş sözleşmesi kapsamında çalıştığını ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatlarıyla bir kısım işçilik alacaklarının ödetilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının işyerinden kendisinin ayrıldığını savunmuş, diğer istekler yönünden de davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı vekili kararı yasal süresi içinde temyiz etmiştir. Davalı vekili vermiş olduğu ek temyiz dilekçesinde işyerinin Esnaf ve Sanatkarlar Odasına kayıtlı olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur. Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesini esas alarak belirler. İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava “iş mahkemesi sıfatıyla“ açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda, asliye hukuk mahkemesi ara kararı ile “iş mahkemesi sıfatıyla” baktığını belirterek davaya bakmaya devam eder. İşçinin İş Kanunu kapsamında kalmaması halinde iş mahkemesine açılan davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırı olacaktır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca İş kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının 1 bendi uyarınca, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 2’ inci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde “bu kanun hükümleri uygulanmaz. Kısaca, işçi esnaf niteliğindeki işyerinde çalışıyor ve bu işyerinde çalışan işçi sayısı 3 ve daha az ise, işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlığın iş mahkemesinde değil, görevli hukuk mahkemesine çözümlenmesi gerekir.
507 sayılı Kanunun 2. maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkan veya sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, aynı niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasına) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şöförlükle temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun 21.06.2005 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek kuruluşları Kanunun 76. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı da açıklanmıştır. Bu durumda 4857 sayılı İş Kanununun 4. maddesinde 507 sayılı yasaya yapılan atıf, 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılmalıdır. Bahsi geçen yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkar tanımı değiştirilmiştir. Yeni yasanın 3. maddesine göre “Esnaf ve Sanatkar: İster gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi İle birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir. 507 sayılı yasada yazılı olan “geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükte temin eden kimselerin” sözcükleri yeni yasada yer verilmemiştir. Yeni yasanın düzenlemesi karşısında artık 21.06.2005 tarihinden sonra İş Kanunun kapsamını belirlerken, “geçimini münhasıran bu işten sağlama” ölçütü dikkate alınmamalıdır.
5362 sayılı yasadaki düzenleme ile esnaf ve tacir ayrımında başka kriterlere yer verilmiş olup, kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlük yapanların da ekonomik sermayesi, kazancının tacir sanayici niteliğini aşmaması ve vergilendirme gibi ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir. 507 sayılı yasa döneminde esnaf sayılan kamyoncu, taksici, dolmuşçu gibi kişilerin de bu yeni kriterler çerçevesinde esnaf sayılmama ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ekonomik faaliyetini daha çok bedeni çalışmasına dayandıran düşük gelirli taksi ve minibüs işletmesi sahiplerinin esnaf olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağını belirtmek gerekir. Dairemizin 2008 yılında vermiş olduğu kararlar bu doğrultudadır (Yargıtay 9.HD.28.04.2008 gün 2008/3568 E, 2008/10904 K.).
5362 sayılı yasanın 3. maddesinde belirtilen esnaf ve sanatkar faaliyeti kapsamında kalan işyerinde 4857 sayılı yasanın 4/1 bendi uyarınca, üç kişinin çalışması halinde bu işyeri iş kanunun kapsamının dışında kalmaktadır. Maddede, üç işçi yerine “üç kişi” den söz edilmiştir. Bu ifade, işyerinde bedeni gücünü ortaya koyan meslek ve sanat erbabını da kapsamaktadır. İşinde bedeni gücü ile çalışmakta olan esnaf dahil olmak üzere toplam çalışan sayısının üçü aşması durumunda işyeri, İş Kanununa tabi olacaktır.
Somut olayda, davacının çalıştığı market işyeri yönünden yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılarak görev konusu açıklığa kavuşturulmalıdır. Yapılacak olan araştırma sonunda işyerinde geçen çalışmaların İş Kanunu kapsamında olup olmadığı belirlenmeli, buna göre görev konusunda bir karar verilmelidir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı yararına takdir edilen 825.000 TL. Duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21/12/2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
1 Comment
Berberi m tek kişi çalişanına var benden tazminat talep edebilirmi