Başlıklar
Toggle
️Mirastan mal kaçırma veya diğer adıyla muris muvazaası, Türk hukuk sisteminde sıklıkla karşılaşılan ve mirasçılar arasında ciddi uyuşmazlıklara neden olan bir hukuki problemdir. Bu davaların temelini, ölen kişinin (muris) bir veya birkaç mirasçısını mirastan dışlamak amacıyla, taşınmaz mallarını diğer mirasçılar ya da üçüncü kişilere tapuda satış gibi göstererek devretmesi oluşturur. Bu yazıda mirastan mal kaçırma davaları ispat boyutuyla ele alınacaktır.
Muris muvazaası davasının kabul edilebilmesi için şu unsurların birlikte bulunması gerekir:
Muris muvazaası davasını kazanabilmek için miras bırakanın mirastan mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin ispatlanması gerekir. Bu iddia her türlü delille kanıtlanabilir. Yukarıda değinildiği gibi muris yaptığı devir işleminde diğer mirasçılardan mal kaçırma kastı ile hareket etmemişse örneğin paylaştırma veya denkleştirme amacı gütmüşse veya minnet duyguları ile bir mirasçı lehine işlem yapmış ise muvazaadan bahsedilemez. İşlemin şekil boyutunda muvazaaya işaret eden yönler bulunsa bile diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılmayan işlemlerin muvazaa ile illetli sayılması bizzat bu davaların hukuki temelini oluşturan İBK’ nın amacına aykırı düşer.
Muris muvazaası iddiası, her türlü delille (tanık, yazılı belge, tapu kaydı, bilirkişi raporu, yerel örf ve adetler gibi) ispat edilebilir. Ancak bu delillerin tek başına değil, birlikte değerlendirilmesi gerekir. Örneğin:
gibi olguların tümü birlikte yorumlanmalıdır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2014/3953, K. 2015/3138, T. 03.03.2015 sayılı kararında şu ilkelere dikkat çekmiştir:
“Muris muvazaasına dayalı uyuşmazlıkların adil çözüme ulaşması, murisin gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmasıyla mümkündür. Bu da olayın tüm yönleriyle aydınlatılması, delillerin birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesiyle sağlanabilir.”
Benzer şekilde, Yargıtay E. 2014/14061, K. 2016/9522 sayılı kararı da bedel farkının tek başına muvazaanın ispatına yetmeyeceğini, diğer olgularla desteklenmesi gerektiğini vurgular.

Miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer verilmeksizin ortaya konulması gerekir. Ve bu pek çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere o kadar da kolay değildir. Miras bırakanın gerçek irade ve amacını ortaya çıkarmak için pek çok olgu ve delilden yararlanmak gerekir. Öte yandan yararlanılan olgu ve deliller somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde değerlendirilip yorumlanmalıdır. Yargıtayın muris muvazaası davalarına bakan 1. Hukuk Dairesinin hemen hemen tüm kararlarında vurgulandığı üzere “bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. “ (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Esas: 2014/3953, Karar: 2015/3138, Tarih: 03.03.2015)
Herhangi bir olgu, hakimi tek başına ve doğrudan muvazaa sonucuna götürmemelidir. Örneğin tapudaki satış bedelinin çok düşük gösterilmesi genellikle muvazaaya işaret eden bir kanıt olarak kabul edilir ancak tek başına pek bir anlamı yoktur. Salt bedeller arasındaki orantısızlık tek başına muvazaa iddiasını kanıtlamaya yetmez. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2014/14061, K. 2016/9522, T. 18.10.2016) Muvazaanın ve mirasçıdan mal kaçırma kastının mevcut olduğu sonucuna ulaşabilmek için taraflarca ileri sürülen tüm olgu ve delillerin birlikte ve yaşam deneyimleri ışığı altında değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.
“Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/13254, K. 2016/9518, 18.10.2016)
Görüldüğü gibi muvazaa davaları işlemin yapıldığı tarihteki beşerî ilişkilerin ve yaşam olaylarının adeta bir fotoğrafının çekilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda miras bırakanın sağlığında tüm mirasçıları ile olan ilişkileri, paraya ihtiyacı olup olmadığı, lehine tasarruf edilenin alım gücünün bulunup bulunmadığı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, olayların olağan akışı, tapuda gösterilen bedel ile devir tarihindeki gerçek değer arasındaki fark gibi hususların araştırılıp hep birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Miras bırakanın ölümüne yakın tarihlerde taşınmazlarını devretmeye başlaması, devirlerde objektif, makul ve haklı bir nedenin bulunmaması, terekesinden nakit para çıkmaması, sattığı taşınmazı kullanmaya veya semerelerinden yararlanmaya devam etmesi, mirasçı olmayan üçüncü bir kişiye satılan taşınmazın bir süre sonra mirasçılardan birine devredilmesi, bu süre içerisinde muris veya lehine işlem yapılmak istenen mirasçı tarafından kullanılması, gibi örneklerde muris muvazaasının gerçekleştiği söylenebilir.
Aşağıdaki durumlar muris muvazaasının varlığına işaret edebilir:
Bu davalar, delillerin kapsamına göre 1-2 yıl arası sürebilir. Ancak istinaf ve temyiz süreçleri de hesaba katıldığında toplam yargılama süresi 3-5 yılı bulabilir. Tanık dinlenmesi, keşif, bilirkişi raporları gibi unsurlar süreci uzatmaktadır.
Hayır. Türk Medeni Kanunu’nun 610 ve 611. maddelerine göre mirası reddeden kişi, artık mirasçı sıfatına sahip olmadığından muris muvazaasına dayalı dava açamaz. Ancak alt soyu veya yasal mirasçıları, kendi miras payları oranında bu davayı açabilir.

❓Muris muvazaası davası zamanaşımına tabi midir?
Hayır, bu davalar her zaman açılabilir, zamanaşımına tabi değildir.
❓Dava sonunda ne olur?
Mahkeme muvazaayı tespit ederse, tapuda yapılan satış, davacı mirasçının payı oranında iptal edilirek yine payı oranında davacı adına tescil olunur.
❓Davalı satış bedelini gerçekten ödemişse muvazaa oluşur mu?
Bu durum, diğer delillerle birlikte değerlendirilmelidir. Bedelin ödenmesi tek başına muvazaayı ortadan kaldırmaz.
Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma Davası) Süreci
Bu davalarda tanıkların dinlenmesi, keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir. Tanıkların sayısına ve davayı uzatan duruşmanın çeşitli nedenlerle ertelenmesi hususlarına bağlı olmakla birlikte davanın ilk derece mahkemesinde 1-2 yıl, istinaf ve temyiz aşamasında da en az ilk derece mahkemesindeki kadar sürebileceği hesaba katılmalıdır.
Mirası Reddeden Mirasçı Muris Muvazaası Davası Açabilir Mi?
Muris muvazaası, miras hakkına dayalı bir davadır. Bir başka ifadeyle mirasçılık sıfatı bulunmayan kişinin muris muvazaasına dayalı dava açması mümkün değildir. Bu nedenle usulü dairesinde mirası reddeden mirasçı miras hakkına dayalı bu davayı açma hakkını kaybedecektir. Bununla birlikte TMK m. 611 hükmü uyarınca yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı miras açıldığı zamanı kendisi sağ değilmiş gibi hak sahiplerine geçer. Mirası reddeden mirasçının alt soyu başta olmak üzere yasal mirasçılarının muris muvazaasına dayalı dava açma hakkının devam ettiğini söylemek mümkündür.
⚖️Muris Muvazaası veya Mirastan Mal Kaçırma Davalarında Avukat Zorunlu mu?
Türk hukukunda özel hukuk davalarının bir avukat aracılığı ile yürütülmesi zorunluluğu yoktur. Davanızı bizzat da takip edebilirsiniz. Bununla birlikte bu davalar nitelikli hukuki bilgiyi gerektiren davalardır. Bu nedenle miras hukuku ve tapu davaları konusunda deneyimli bir avukatın yardımından istifade etmek kesinlikle tavsiye olunmaktadır.
