Başlıklar
ToggleMuris muvazaası davasını kazanabilmek içinmiras bırakanın mirastan mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin kanıtlanması gerekir. Bu iddia her türlü delille kanıtlanabilir. Yukarıda değinildiği gibi muris yaptığı devir işleminde diğer mirasçılardan mal kaçırma kastı ile hareket etmemişse örneğin paylaştırma veya denkleştirme amacı gütmüşse veya minnet duyguları ile bir mirasçı lehine işlem yapmış ise muvazaadan bahsedilemez. İşlemin şekil boyutunda muvazaaya işaret eden yönler bulunsa bile diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılmayan işlemlerin muvazaa ile illetli sayılması bizzat bu davaların hukuki temelini oluşturan iBK’ nın amacına aykırı düşer.
Miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer verilmeksizin ortaya konulması gerekir. Ve bu pek çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere o kadar da kolay değildir. Miras bırakanın gerçek irade ve amacını ortaya çıkarmak için pek çok olgu ve delilden yararlanmak gerekir. Öte yandanyararlanılan olgu ve deliller somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde değerlendirilip yorumlanmalıdır. Yargıtayın muris muvazaası davalarına bakan 1. Hukuk Dairesinin hemen hemen tüm kararlarında vurgulandığı üzere “bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. “ (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Esas: 2014/3953, Karar: 2015/3138, Tarih: 03.03.2015)
Herhangi bir olgu, hakimi tek başına ve doğrudan muvazaa sonucuna götürmemelidir. Örneğin tapudaki satış bedelinin çok düşük gösterilmesi genellikle muvazaaya işaret eden bir kanıt olarak kabul edilir ancak tek başına pek bir anlamı yoktur. Salt bedeller arasındaki orantısızlık tek başına muvazaa iddiasını kanıtlamaya yetmez. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2014/14061, K. 2016/9522, T. 18.10.2016) Muvazaanın ve mirasçıdan mal kaçırma kastının mevcut olduğu sonucuna ulaşabilmek için taraflarca ileri sürülen tüm olgu ve delillerin birlikte ve yaşam deneyimleri ışığı altında değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.
“Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/13254, K. 2016/9518, 18.10.2016)
Görüldüğü gibi muvazaa davaları işlemin yapıldığı tarihteki beşerî ilişkilerin ve yaşam olaylarının adeta bir fotoğrafının çekilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda miras bırakanın sağlığında tümmirasçıları ile olan ilişkileri, paraya ihtiyacı olup olmadığı, lehine tasarruf edilenin alım gücünün bulunup bulunmadığı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, olayların olağan akışı, tapuda gösterilen bedel ile devir tarihindeki gerçek değer arasındaki fark gibi hususların araştırılıp hep birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Miras bırakanın ölümüne yakın tarihlerde taşınmazlarını devretmeye başlaması, devirlerde objektif, makul ve haklı bir nedenin bulunmaması terekesinden nakit para çıkmaması, sattığı taşınmazı kullanmaya veya semerelerinden yararlanmaya devam etmesi, mirasçı olmayan üçüncü bir kişiye satılan taşınmazın bir süre sonra mirasçılardan birine devredilmesi, bu süre içerisinde muris veya lehine işlem yapılmak istenen mirasçı tarafından kullanılması, gibi örneklerde muris muvazaasının gerçekleştiği söylenebilir.
Bu davalarda tanıkların dinlenmesi, keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir. Tanıkların sayısına ve davayı uzatan duruşmanın çeşitli nedenlerle ertelenmesi hususlarına bağlı olmakla birlikte davanın ilk derece mahkemesinde 1-2 yıl, istinaf ve temyiz aşamasında da en az ilk derece mahkemesindeki kadar sürebileceği hesaba katılmalıdır.
Muris muvazaası, miras hakkına dayalı bir davadır. Bir başka ifadeyle mirasçılık sıfatı bulunmayan kişinin muris muvazaasına dayalı dava açması mümkün değildir. Bu nedenle usulü dairesinde mirası reddeden mirasçı miras hakkına dayalı bu davayı açma hakkını kaybedecektir. Bununla birlikte TMK m. 611 hükmü uyarınca yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı miras açıldığı zamanı kendisi sağ değilmiş gibi hak sahiplerine geçer. Mirası reddeden mirasçının alt soyu başta olmak üzere yasal mirasçılarının muris muvazaasına dayalı dava açma hakkının devam ettiğini söylemek mümkündür.
Türk hukukunda özel hukuk davalarının bir avukat aracılığı ile yürütülmesi zorunluluğu yoktur. Davanızı bizzat da takip edebilirsiniz. Bununla birlikte bu davalar nitelikli hukuki bilgiyi gerektiren davalardır. Bu nedenle miras hukuku ve tapu davaları konusunda deneyimli bir avukatın yardımından istifade etmek kesinlikle tavsiye olunmaktadır.