Başlıklar
ToggleTürkiye’de aile mahkemelerinin iş yükü yıllar içinde istikrarlı biçimde artmaktadır. 2005 yılında aile mahkemelerinde derdest olan toplam dava sayısı 209.884 iken, bu rakam 2008 yılında %15’lik bir artışla 243.026’ya yükselmiştir. Aşağıdaki grafik, bu artışı ve karara bağlanan dava sayılarındaki eğilimi göstermektedir:
Bu artış, sadece nüfusun ve başvuruların artmasıyla değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümler ve aile yapısındaki değişimlerle de ilişkilendirilebilir.
2008 yılı itibariyle aile mahkemelerinde görülen davaların %68,5’ini (166.389 dosya) boşanma davaları oluşturmaktadır. Bu oran, aile mahkemelerindeki iş yükünün büyük kısmının boşanma süreçlerinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır.
Boşanmaya bağlı olarak görülen mal paylaşımı davalarında ise çarpıcı bir artış söz konusudur. TÜİK Adalet İstatistiklerine göre:
Mal paylaşımı davalarındaki dramatik artış, sadece sosyal nedenlerle veya boşanma davası sayılarındaki artışlarla değil, doğrudan 2001 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile birlikte gelen “edinilmiş mallara katılma rejimi” ile açıklanmalıdır. Bu reform, mal rejiminin yasal dayanağını kökten değiştirmiş ve eşlere boşanma halinde birbirlerinin edinilmiş malları üzerinde daha somut ve açık haklar tanımıştır.
Boşanmaya bağlı olarak görülen mal paylaşımı davalarında 2006-2008 yılları arasında gözlemlenen dramatik artış, yalnızca boşanma oranlarındaki yükselişten kaynaklanmamaktadır. Asıl neden, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu ile evliliklerde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin benimsenmiş olmasıdır.
TÜİK Adalet İstatistiklerine göre, 2006 yılında sadece 132 mal paylaşımı davası görülürken, 2007 yılında bu sayı 141’e, 2008 yılında ise 1871 gibi çok daha yüksek bir rakama ulaşmıştır.
Bu durum, yeni yasal düzenlemenin halk nezdinde fark edilmesi ve hukuki farkındalığın artmasıyla doğrudan ilişkilidir. Çünkü önceki rejimlerde (özellikle mal ayrılığı), mal paylaşımı ancak özel bir anlaşmayla mümkünken; edinilmiş mallara katılma rejimi ile birlikte, eşlerin evlilik süresince edindiği mallar üzerinde karşılıklı hak sahibi olmaları otomatik hale gelmiştir.
Bu dramatik artış, boşanmanın aynı zamanda önemli bir ekonomik bölüşüm anlamına geldiğinin değil; daha da ötesinde, 2001 Medeni Kanunu reformuyla hukuk sistemimize ilk kez giren edinilmiş mallara katılma rejimi sayesinde, eşlerin boşanma halinde malvarlığı üzerindeki haklarını fark etmeye başlamalarının ve bu hakkın toplum tarafından giderek daha fazla benimsenmesinin bir yansımasıdır.”
Yukarıdaki veriler, Türkiye’de boşanma olgusunun giderek daha sık yaşanan ve hukuki alanda daha fazla karşılık bulan bir sosyal gerçeklik haline geldiğini göstermektedir. Aile mahkemeleri üzerindeki iş yükünün artması, yalnızca adalet sistemini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin, çocuk koruma mekanizmalarının ve psikolojik destek sistemlerinin de genişletilmesini zorunlu kılmaktadır.
Günümüz hukuk sisteminde, boşanma süreci yalnızca bir mahkeme kararı değil; tarafların mal rejimi, çocukların velayeti, nafaka ve psikolojik destek gibi çok boyutlu meseleleri de kapsamaktadır. Bu nedenle alanında uzman boşanma ve aile hukuku avukatlarının rolü her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir.