BAYİNİN PORTFÖY TAZMİNATI
İçindekiler
Portföy Tazminatı, Türk hukukunda ilk olarak 6102 sayılı TTK ile acente yönünden yasal bir düzenlemeye kavuşmuş ise de hukukumuza 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile girmiş değildir. 6102 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden çok önce, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 10.05.1996 tarihli, 1996/2084 E. 2006/4544 K. Sayılı kararında İsviçre Hukukundan esinlenerek ve TTK m. 134/II hükmünü geniş yorumlayarak acente yönünden portföy tazminatı talebini kabul etmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi de 1999/7724 E. 2000/3470, T: 4.5.2000 tarihli kararında tek satıcılık sözleşmesi yönünden bu talebi dinlenebilir bulmuştur.
6102 sayılı TTK m. 122’nin madde gerekçesinde, ‘Acentenin denkleştirme talebi Türk içtihat hukuku tarafından tanınmaktadır. Bu sebeple, Tasarının 122’nci maddesi yeni bir hukuki kurumu tanıtmamakta fakat ilk defa kanuni düzenlemeye kavuşturmaktadır. Çünkü, Yargıtay 1996 yılında verdiği bir kararla bir kanun boşluğunu doldurmuş, hukukun geliştirilmesi yönünden önemli bir hizmet yapmış, ilkesel bir kararla denkleştirme talebinin dogmatik düzenine işaret etmiş, daha sonra içtihadını yerleştirmiştir’ şeklinde açıklama ile Yargıtay’ın bu içtihadına vurgu yapılmıştır.
Gerek 6762 gerekse 6102 sayılı kanunların yürürlükte olduğu dönem için denkleştirme tazminatı olarak da nitelendirilen portföy tazminatı talep edilebilmesi koşulları aşağıda açıklanmıştır.
Yanlar arasındaki sözleşme ilişkisi tekel hakkı veya münhasır satış yetkisi içermiyorsa portföy (müşteri) tazminatı talep etmek mümkün olamayacaktır.
Sözleşmenin satıcıya yüklenemeyecek bir sebeple son bulması veya satıcı tarafından haklı nedenle dayanılarak feshedilmiş olması zorunludur.
Denkleştirme (portföy/müşteri) tazminatı talep edebilmek için sözleşmenin son bulması şarttır. Ancak son bulma sebebi önemlidir. Zira, TTK m.122/3 “müvekkilin feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acentenin denkleştirme isteminde bulunamayacağı” hükmünü havidir.
Sözleşmenin, her iki tarafa da tanınmış olan altı ay önceden feshi ihbarda bulunarak sona erdirilmiş olması halinde ilgilinin portföy tazminatı talep hakkı vardır.
Sözleşmede kararlaştırılan sürenin dolması, acente veya tek satıcının ölmesi yahut iflası, gibi nedenlerle sözleşmenin son bulması da denkleştirme tazminatı talep hakkı vermektedir.
Yargıtay, bir kararında, sözleşmenin öngörülen sürenin dolması nedeniyle sona ermesi halinde de koşulları varsa portföy tazminatı talep edilebileceğine hükmetmiştir. ‘Taraflar arasındaki sözleşmenin 3. Maddesinde ‘Bu sözleşmenin süresi bir (1) yıldır. Bu süre 1.1.2006 tarihinde başlar 1.1.2007 tarihinde sona erer. Sözleşme süresi dolduğunda taraflarca aksine anlaşma yapılmamışsa sözleşme aynı süre için geçerliliğini korur’ hükmüne yer verilmiştir. Davalı tarafça 11.12.2009 tarihli ihtarname ile sözleşmenin yenilenmeyeceği davacı tarafa ihtar edilmiştir. Böylece sözleşme talep edilen yılın sonunda sözleşme hükümlerine göre kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır. Böyle bir durumda haksız fesihten söz edilemez. Bu durumda somut olay bakımından koşulları varsa portföy tazminatı istenebilirse de diğer taleplerin hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Mahkemece bu ilkeler çerçevesinde deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, E: 2016/18945, K: 2017/4333, T: 30.05.2017 – Avukat Hüseyin Demirbaş kişisel arşivinden alınmıştır)
Portföy (denkleştirme) tazminatında fesih sebebi yönünden önemli olan husus sözleşmenin, yetkili satıcının (bayi) kusuru nedeniyle feshedilmemiş olmasıdır.
Tek satıcının müşterilerin bariz bir oranda artmasına katkıda bulunması ve tek satıcının bu çabasından sona eren sözleşme ilişkisinden sonra üreticinin artık sadece kendisinin yararlanacağının ortaya konması durumunda, bu tazminata hükmedilebileceği kabul edilmektedir.
Acente tek satıcı, franchise, tekel hakkına sahip bayi müvekkile veya sözleşmenin diğer tarafına önemli bir menfaat (müşteri portföyü) kazandırmış olmalıdır.
Bu husus TTK m. 122/1 ‘de müvekkil veya bayilik veren “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa” şeklinde ifade edilmiştir. Diğer tarafın, fesihten sonra da yararlanmaya devam ettiği “önemli bir müşteri kitlesi” yoksa tazminat da talep edilemez.
Bu noktaya ilişkin veriler, sözleşme ilişkisinin başlangıcından fesih tarihine kadar mahkeme denetimine olanak verecek şekilde çıkarılmalı ve dava dilekçesinde delilleriyle birlikte açıklanmalıdır.
Bu husus TTk m. 122/1-c de şu şekilde ifade edilmiştir. “Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa”
Denkleştirme (portföy tazminatı) talebi TTK m. 122 ‘ de acentelik sözleşmesinin sona ermesinin sonuçlarından biri olarak düzenlenmiş ise de aynı maddenin beşinci fıkrası hükmü uyarınca hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.
Burada önemli olan nokta sözleşmenin tekel hakkı veren bir sözleşme olup olmadığıdır. Bu husus kanunda açıkça vurgulandığı gibi Yargıtay tarafından da titizlikle araştırmaktadır. Hemen belirtelim ki tarafların aralarındaki ilişkiyi ne şekilde nitelendirdikleri önemli değildir. Mahkemece, sözleşmenin lafzı ile bağlı olmaksızın uygulanmasından yola çıkılarak, fiili bir tekel hakkının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir.
Denkleştirme tazminatı talebi bağlamında “yetkili satıcılık sözleşmesi” veya “bayilik sözleşmesi” gibi adlarla adlandırılan sözleşmelerin hükümleri dikkatle incelenmelidir. Sözleşmede “bayi” veya “yetkili satıcıya” belirli ve sınırlandırılmış bir bölgede münhasıran satıcılık hakkı tanındığına dair bir hüküm bulunup bulunmadığına bakılmalıdır.
Sözleşmelerde “yetkili satıcının üreticinin veya ana dağıtıcının acentesi veya temsilcisi olmadığı ve bu sıfatla hareket edemeyeceği” gibi hükümlerin yer aldığı gözlenmektedir. Ticari temsilcilik ve acentelik farklı ilişkilerdir. Acenteliğin doğasında tekel yetkisi varsa da bu yetkinin söz konusu olduğu tek ilişki değildir. Nitekim TTK ‘da tek satıcılık gibi tekel yetkisi veren diğer sözleşmelere açıkça atıf yaparak denkleştirme talebine konu olabileceklerini belirtmiştir.
Sözleşmelerin başka isimlerle adlandırılmasına rağmen içeriğinde tek satıcılık sözleşmesine benzer hak ve borçlar düzenlendiği görülmektedir. Örneğin yetkili satıcının sürümü artırma borcu altında olduğu gibi. Bilindiği üzere sürümü artırma borcu, tek satıcının temel borçlarından biridir. Yine satıcıya stok tutma yükümlülüğü getirilmesi, yetkili satıcının kendi nam ve hesabına çalışacağının açıkça belirtilmesi gibi hususlar sözleşmede tasarlanan ilişkinin tek satıcılık ilişkisi olduğuna işaret edebilir.
Bazı durumlarda, bayilik, yetkili satıcılık veya başka bir isimle adlandırılan sözleşme hükümleri ve uygulaması itibariyle gerçekte tek satıcılık sözleşmesidir. Bu çerçevede sözleşme hükümleri tek satıcılık sözleşmesinin unsurları yönünden incelenmelidir.
Denkleştirme talebi hakkı veren tek satıcılık sözleşmesinin unsurları şunlardır.
Bu unsurların sözleşmede bulunup bulunmadığı dikkatle incelenmelidir. Kanaatimce satış tekeli hakkı dar yorumlanmamalıdır. Bu konuda, taraflar arasındaki ilişkinin bütününe, süresine, zaman içinde oluşan teamüllere, özellikle de sözleşmenin uygulamasına, bakılmalıdır. Sözleşmede bir cümle ile satıcıya tekel hakkı tanınmadığı veya sözleşmenin hiçbir hükmünün satıcıya bölgesinde münhasır satış yetkisi tanındığı şeklinde yorumlanamayacağı gibi hükümler olsa bile bazen on yıllarca süren ilişkinin uygulamasına da bakılmalıdır.
6102 sayılı TTK’ dan önce Portföy tazminatı hesaplama yöntemi konusunda uygulamada benimsenen görüş, bayinin her beş yıllık faaliyeti sonucu elde edilen kazancın yıllık ortalaması tavan alınarak tespit edilmesi şeklindedir (Bkz. Nilay Şenol, Bayilik Sözleşmesi Sona Ermesi ve Sonuçları, s:274). Buna göre her 5 yıllık satış hasılatından , satış için yapılan giderlerin düşülmesi ile bulunan meblağın yıllık ortalaması müşteri/portföy tazminatını oluşturmaktadır.
Denkleştirme (portföy) tazminatı hesaplama yöntemi konusunda 6102 sayılı TTK m. 122/2 de bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz”. Ancak TTK Md. 122 ‘ nin madde gerekçesinde ‘kanuni formülün acente yönünden asgariyi ifade ettiği, acentenin aleyhine olan başka bir hesap tarzının kabulünün hükmün amacıyla bağdaşmayabileceği, buna karşılık acente için daha yüksek bir talebe olanak veren başka bir formülü tarafların kararlaştırabilecekleri’ vurgulanmıştır. Bu şekilde TTK Md. 122/2 lafzına uygun olarak acentenin aldığı komisyonla irtibat kurmak suretiyle tazminat miktarı belirlenecekse Alman Federal Yüksek Mahkemesinin, denkleştirme (portföy) tazminatının tutarının hesaplanması konusunda benimsediği (Bkz. Cemile Demir Gökyayla , Milletlerarası Hukukta Tek Satıcılık Sözleşmeleri, s.272- ) şekilde ‘dağıtım acentelik sistemi ile yürütülmüş olsaydı, müvekkilin acenteye ödeyeceği komisyon’ tutarı (her beş yıllık toplam komisyon tutarının bir yıllık ortalaması) , bütün gelirler itibariyle tam ve doğru olarak tespit edilmeli ve tazminat tutarı bu şekilde hesaplanmalıdır.
Öte yandan TTK Md. 122 gerekçesinde yer alan ‘kanuni formülün acente yönünden asgariyi ifade ettiği, acentenin aleyhine olan başka bir hesap tarzının kabulünün hükmün amacıyla bağdaşmayabileceği, buna karşılık acente için daha yüksek bir talebe olanak veren başka bir formülü tarafların kararlaştırabilecekleri’ ifadesi karşısında farklı hesaplama yöntemlerinden davacı lehine en yüksek sonucu veren hesaplama yönteminin seçilmesi mümkün olabilmelidir.
Tek satıcılık ilişkisinde acentede olduğu gibi komisyon bulunmadığından ve tek satıcı kendi nam ve hesabına iş yapan bağımsız bir tacir olduğundan, bu sözleşmelerden kaynaklanan portföy tazminatının hesabında, Yargıtay’ın 6102 sayılı Kanundan önceki uygulamasında olduğu gibi sözleşmenin konusu olan mal ve hizmetlerin satışından beşer yıllık dönemlerde elde edilen brüt karın bir yıllık ortalamasının alınması yöntemi tercih edilmelidir.
Aşağıda portföy tazminatı davası açısından önem arz eden bazı konular kısaca ele alınmıştır.
Portföy (müşteri) tazminatı veya denkleştirme tazminatı olarak adlandırılan hakka ilişkin davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkündür. Görevli mahkeme ticaret mahkemesidir. Yetki konusunda sözleşme hükümlerine bakılmalı, sözleşmede bir hüküm yoksa HMK ‘ nun yetki kurallarına göre belirlenmelidir.
Çoğu yetkili satıcılık ilişkisi uzun yıllar sürmektedir. İlişkinin uzun sürmüş olması, olası tazminat tutarının göz ardı edilemeyecek miktara ulaştırabilir. Tek satıcılık ilişkisine işaret eden sözleşme hükümleri ile diğer olgu ve deliller, olası tazminat tutarı bir arada değerlendirildiğinde, denkleştirme tazminatı talebinde bulunmanın makul ve uygun olacağı değerlendiriliyorsa görevli ve yetkili mahkemede belirsiz alacak davası niteliğinde bir dava açılabilir.
TTK m. 122/4 hükmü uyarınca denkleştirme (portföy tazminatı) talebinden önceden vazgeçilemez. Birçok yetkili satıcılık sözleşmesinde portföy tazminatı talep edilemeyeceği yönünde hükümlerin bulunduğu gözleniyorsa da sözleşmede yer alan portföy tazminatı talep edilmeyeceği gibi kararlaştırmalar geçersiz kabul edilecektir.
6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden önce de portföy tazminatı hukukumuzda Yargıtay uygulamaları ile kabul edilmişti. Esasen 6102 sayılı Ticaret Kanunu ile denkleştirme tazminatı yönünden mevcut Yargıtay uygulaması kanunlaştırılmıştır. Sözleşmede yer alan “portföy tazminatı talep edilemeyeceği” “portföy tazminat talep halklarından peşinen feragat edildiği” şeklindeki düzenlemelerin 6102 sayılı TTK’dan önce de teori ve uygulamada kararlı bir şekilde geçersiz kabul edilmekteydi. Zira denkleştirme talebi önceden vazgeçilmez karakterde olup sözleşmenin son bulmasından (hakkın doğumundan) önce bu haktan vazgeçilmesi olanaksızdır. Ayrıca denkleştirme talep hakkını ortadan kaldıran veya önemli ölçüde kısıtlayan anlaşmalar; kanuna, ahlaka ve kişilik haklarına (BK Md. 19-20, TBK: Md. 27 Hükmüne) aykırı olması nedeniyle de geçersiz kabul edilmekteydi.
Denkleştirme (portföy tazminatı) davasının sözleşme sona erdikten sonraki 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu süre hak düşürücü sürelerdendir. Geçtikten sonra bir daha tazminat talebinde bulunulamaz.
6762 sayılı eski TTK’nın uygulanacağı uyuşmazlıklarda (fesih tarihi 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce ise) hak düşürücü sürenin bulunmadığı, zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olacağı hatırda tutulmalıdır.
Portföy tazminatına ilişkin yeni ve iyi gerekçelendirilmiş bir mahkeme kararı aşağıda sunulmaktadır.
KOCAELİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN PORTFÖY TAZMİNATINA İLİŞKİN BİR KARARI ( ESAS : 2014/439 KARAR :2016/636, KARAR T: 22/06/2016)
DAVACI : …………
VEKİLİ : Av. Prof. Dr. Cevdet YAVUZ , Şişli/İSTANBUL
Av. Hüseyin DEMİRBAŞ, Osmangazi/BURSA
DAVALI : ……………..
VEKİLİ : …………….
DAVA : Sözleşmenin Haksız Feshedildiğinin Tespiti, Tazminat
Mahkememizde görülen Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile ; davalı şirketin …………çıkan kaynak suyunu şişeleyerek ‘………..’ markası ile 2002 yılında pazara sürdüğünü, müvekkilinin 2002 yılından, Ana Bayilik Sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği 2010 yılına kadar davalı şirketin ilk ana bayisi olarak pazarlama faaliyetlerini sürdürdüğünü, …………markasının müvekkili şirketin müşteri memnuniyetini sağlama yönündeki özverili çalışması ve pazarlama faaliyetindeki üstün başarısı nedeniyle çok kısa bir sürede pazarda lider haline geldiğini, taraflar arasında en son 01.01.2006 tarihli Ana Bayilik Sözleşmesinin imzalandığını, sözleşme ilişkisinin, davalı şirketin Nisan 2008 tarihinden itibaren sergilediği haksız ve zarar verici tutumu nedeniyle zarar gördüğünü, zira davalı şirketin sözleşmenin 7.1. maddesine aykırı olarak, sözleşmede müvekkil şirkete bırakılmış olan satış bölgelerinde müvekkilinin görüş ve onayını almadan yeni bayilikler oluşturduğunu, 2008 yılının Nisan ayından itibaren müvekkilinin Ankara bayileri`nin, 14.07.2008 tarihinden itibaren de Körfez bayisinin suyunun fiilen ana bayi gibi çalıştırılan başka firmalar vasıtasıyla temin edilmeye başlandığını, üstelik davalı şirketin, müvekkilinin bilgisi ve onayı olmadan çalıştırdığı bu firmalara haksız rekabete yol açacak şekilde, müvekkil şirkete sunduğundan çok daha avantajlı ticari şartlar sağlayarak, müvekkil şirkete zarar verme kastıyla hareket etmeye başladığını, müvekkilinin sahip olduğu müşterilerini bu yeni firmalara bırakmaya zorladığını, bu sebeple Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 2008/39 Esas sayılı dosyasında müvekkili lehine 46.990,55 TL tazminata hükmedildiğini, davanın devamı sırasında davalının 11.12.2009 tarih ve 34560 sayılı ihtarname ile 1.1.2009 tarihinden sonraki sözleşme dönemi için sözleşmeyi sona erdirdiğini ihtar ve beyan ettiğini, bu feshin haksız olduğunu, zira davalının tek taraflı fesih hakkının mevcut olmadığını, sözleşmenin tek taraflı fesih hakkı veren 5.9 maddesinin koşullarının gerçekleşmediğini, huzurdaki dava ile davalının sözleşmeyi haksız feshi dolayısıyla uğranılan (müspet) zararın, müvekkilinin maliyetlerini karşılayamadığı yatırımlarının bedelinin talep edildiğini, sözleşmenin feshinden sonra açılmış olan bu davada davalıdan ayrıca portföy tazminatı da talep etme hakkının doğduğunu, alacak miktarının tespitinin teknik bir takım özellikleri bünyesinde barındırması nedeniyle teknik hesap yapılmaya muhtaç olduğunu, anlatılan nedenlerle 01/01/2006 tarihli Ana Bayilik Sözleşmesinin haksız surette feshedildiğinin tespitine, şimdilik müvekkilinin müsbet zararı olarak hesaplanacak meblağdan 5.000,00-TL, maliyetlerini karşılayamadığı yatırımları olarak hesaplanacak tutardan 5.000,00-TL, portföy tazminatı olarak hesaplanacak meblağdan 10.000,00-TL ve manevi zarar olarak da 30.000,00-TL olmak üzere 50.000,00-TL nin fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile ; taraflar arasındaki sözleşmenin 5.10 maddesinde açıkça davacı ana bayinin ana bayilik hizmetini belirlenen şartlarda hiç veya gereği gibi yapmaması ya da yapamaması durumunda …….. A.Ş nin kendi vasıta, teşkilat ve imkanlarıyla, ana bayinin satış bölgesinde, ürünlerin doğrudan satış ve dağıtım hak ve yetkisini üstlenebileceği gibi, bunu yeni bayi ile anlaşmak suretiyle de yapabileceği şeklinde düzenleme bulunduğunu, Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 2011/79 E. sayılı dosyasında dinlenen tanıkların da beyanlarında davacı şirketin hizmetini zamanında yerine getiremediği ve hizmette aksamalar olduğu hususunun açıklığa kavuştuğunu, bu hususta davacıya 18.10.2007, 28.7.2007 ve 21.11.2007 tarihli bilgilendirme yazılarının yazıldığını, 02.01.2008, 20.06.2008 tarihli …………yazılarında ana bayi olan davacı şirkete ilişkin şikayetlerin yer aldığını, sayılan tüm belgelerin davacı şirketin su dağıtım işini sözleşme şartlarına uygun yapmadığının bir göstergesi olduğunu, dosyada mevcut bilgi ve belgelerden davacı şirketin kendisine ana bayilik sözleşmesi ile verilen marka değerinin arttırılmasına ve reklama yönelik herhangi bir çalışma yapmadığını, buna ilişkin bir belgeyi dosyaya sunmadığını, bunun da taraflar arasındaki sözleşmenin davacı şirket bakımından ihlali anlamına geldiğini, talep edilen tazminatın hukukumuzda yeri olmadığını ve şartlarının çok istisnai durumlarda uygulanacağını, izah edilen nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı tarafça 14/07/2014 tarihli dilekçe ile, sundukları cevap dilekçesi ıslah edilerek davanın bir yıllık zamanaşımı süresinin ihlal edilerek açılması nedeniyle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, tek satıcılık sözleşmesinin feshi nedeniyle tazminat isteminden ibarettir.
Ana bayilik sözleşmesi, ihtarname, ticari defterler, tanık beyanları, bilirkişi raporları.
Sözleşme: taraflar arasında imzalanan sözleşme ile 01.01.2016 tarihinden başlayacak şekilde damacana içme sularının satışı için bir yıllık ana bayilik sözleşmesi imzalanmıştır. Ana bayi satış bölgesi Kocaeli, (Gebze, Derince hariç) Sakarya, Düzce, Ankara, Zonguldak illeri ile sınırlandırılmıştır. Sözleşme süresi dolduğunda taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça sözleşme aynı süre için geçerliğinin koruyacağı belirtilmiştir.
Davacı tarafından 24.07.2008 tarihinde Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinde 2008/339 esas (2011/79 Esas – 2012/21 Karar) sayılı dosya ile davalının edimlerini yerine getirmediği gerekçesi ile tek satıcılık sözleşmesine aykırılık iddiası ile tazminat davası açmıştır. Dava derdest iken, davalı taraf Kocaeli 5. Noterliğinden çektiği ihtarname ile 31.12.2009 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde sözleşmeyi feshettiğini bildirmiştir.
Davacı tarafın açtığı davada davacının tazminat talepleri kısmen kabul edilmiş, tek satıcılık sözleşmesinin ihlalinden dolayı talep ettiği portföy tazminatı talebi dava tarihi itibariyle sözleşme ilişkisi devam ettiği gerekçesi ile 24.01.2012 tarihinde verilen karar ile reddedilmiş, karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bu davada davalının yeni bayiler ihdas ederek sözleşmeye aykırı davrandığı , davacının karında azalmaya sebep olduğu tespit edilmiştir.
Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK da denkleştirme talebine yönelik düzenleme TTK nun 134. Maddesi geniş yorumlanmak suretiyle uygulanmaktaydı.
TTK Madde 133 – Muayyen olmıyan bir müddet için aktedilmiş olan acentelik mukavelesini, Taraflardan her biri üç ay önce ihbar etmek şartiyle feshedebilir; mukavele ile bir müddet tayin edilmiş olsa dahi muhik sebeplerden dolayı akit her zaman fesih olunabilir.
Madde 134 – Muhik bir sebep olmadan ve üç aylık ihbar müddetine riayet etmeksizin akdi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecburdur.
Sözleşmenin fesih tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK da portföy tazminatı tanımlanmamış ise de Yargıtay kararlarında yasada açıkça yer almasa bile böyle bir tazminata hükmedilebileceği belirtilmiştir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2006/5693 E 2006/12355 K ve 2009/ 1141 E – 2009/10871 K sayılı ilamı gibi.)
Yargıtay 19. Hukuk dairesinin 2007/9285 Esas ve 2008/2759 Karar sayılı ilamında , Portföy tazminatının tek satıcı tarafından sağlanan müşteri çevresi, sözleşmenin haksız feshi ile davacı yönünden oluşan ekonomik kayıp ve diğer unsurlar gözetilerek hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, miktarı yönünden uzman bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiği belirtilmiştir.
Tanıklar ……., …………, ………, ………. huzurda dinlenmiş, dava dosyası bilirkişilere tevdi edilerek sözleşmenin davalı tarafça haklı olarak feshedilip edilmediği, davacının sözleşmenin haksız feshinden dolayı talep ettiği kar kaybı ve maliyet yatırımlarının hesaplanması, sözleşmenin feshinden dolayı talep edilen portföy tazminatı şartlarının oluşup oluşmadığı, tazminat gerektiği takdirde davacı ve davalının defterlerinin de incelenerek tazminat miktarının hesaplanması açısından SMMM ve hukukçu bilirkişilerden rapor aldırılmıştır.
BİLİRKİŞİ RAPORU: SMMM Bilirkişi ………… ve Hukukçu bilirkişi ………`den alınan 23.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin davalı tarafından tek taraflı olarak sona erdirildiği, davacının herhangi bir kusuru bulunmadığı feshin haksız olduğu belirtilerek beş yıllık gelir üzerinden net kazancın ortalaması olarak 91.881,45 TL portföy tazminatı hesaplanmıştır.
Ek rapor -I- : Bilirkişi raporuna itiraz üzerine alınan ek raporda, sözleşme ilişkisinin sona ermesinde tek taraflı feshi haklı kılan ve 5.9 ile 5.10 maddelerde düzenlenmiş olan sözleşme koşullarının gerçekleşmediği, bu sonuç doğrultusunda davacı tarafın sözleşmedeki menfaatine ilişkin olan müsbet zararının tazminini talep edebileceği belirtilerek 12. 847,90 TL müspet zarar ile birlikte, beş yıllık ortalama üzerinden 185.989,34 TL portföy tazminatı hesaplanmıştır.
Tarafların ticari defterleri birbirini doğrulamaktadır. Cari hesaba göre 31.12.2009 tarihi itibariyle davalı firma 142.055,73 TL alacaklı durumdadır.
Davalı taraf ıslah suretiyle zamanaşımı iddiasında bulunmuş ve yeni bir heyetten rapor alınmasını istemiş, davacı tarafta zamanaşımı itirazının reddi ile aynı heyetten bürüt gelir üzerinden hesaplama yapılması için ek rapor alınmasını istemiştir.
Davalının zamanaşımı itirazı 22.06.2016 tarihli oturumda değerlendirilmiş itirazın reddine karar verilmiştir.
Ek rapor-II- : Portföy Tazminatının bürüt gelir üzerinden hesaplama yapılması için bilirkişilerden ek rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişiler 5 yıllık bürüt kar üzerinden 389.864,40 TL portföy tazminatı hesaplamışlardır.
Davacı tarafça, müspet tazminat alacağı talebi 12.847,90-TL, portföy tazminatı talebi 389.864,40-TL olarak ıslah edilmiş ve ıslah harcı yatırılmıştır.
6762 sayılı yasada bu konuda düzenleme olmadığından hesabın nasıl yapılacağı konusunda bir açıklık bulunmamaktadır. 6102 sayılı yasada, acentanın son beş yıllık faaliyeti sonunda aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz düzenlenmesi yapılmıştır.
Davalı taraf davacının davalıya borcu olduğunu, sözleşmenin bir yıllık imzalandığını, davalının sözleşmeyi feshetmesinin haklı sebebe dayandığını belirtmiş ise de, 2011/79 Esas sayılı dosyada da bu durum değerlendirilmiş davalının yeni bayiler verdiği tespit edilmiş sözleşmeye aykırılığı ispatlanmış, davacı lehine tazminata hükmedilmiştir. Davacının açmış olduğu dava devam ederken sözleşmenin feshi de iyiniyetli bir davranış olarak kabul edilemez. Bu sebeple feshin haksız olduğuna karar verilmiştir.
Haksız fesih nedeni ile davacının müspet zararı da doğmuştur. 2011/79 Esas sayılı dosyada davacının 24.07.2008 tarihi itibariye müspet zararı hesaplanmış ve bir miktar tazminata hükmedilmiştir. Sonradan açılan bu davada da bu tarihten sonraki dönemdeki kazanç durumuna göre bürüt karın neti %5 dir hesabı ile 12.847,90 TL müspet zarar hesaplanmıştır.
Portföy tazminatı bakımından ise , davalının dolum tesislerindeki sular davacı ile yapılan tek satıcılık sözleşmesi ile Kocaeli, (Gebze, Derince hariç) Sakarya, Düzce, Ankara, Zonguldak illerine ilk kez dağıtımı yapılmış, davacı sayesinde davalının markası tanınmış ve müşterileri artmıştır. Bu şehirlerde ………Markası ilk kez satılmış ve davacı alt bayiler kurularak yeni müşteriler kazandırmıştır. Bu bakımdan portföy tazminatı şartları oluşmuştur.
Tazminat miktarı bakımından ise 6102 sayılı yasada dahi tazminat hesabı açıkça belirtilmemiştir. Bu bedel Alman Federal Mahkemesi tarafından “ortaya çıkışı ve miktarının takdir edilmesi hakkaniyet esasından etkilenen, yaratılan müşteri çevresi için talep edilen bir bedel (Vergütung)”, İsviçre Federal Mahkemesi tarafından “müvekkilin acentelik ilişkisi sona erdikten sonra kullanabileceği ticari bir değer için karşılık” şeklinde tanımlanmıştır; Gökyayla, s. 239. Bu açıklamalara göre ödenecek bedel tazminat değil denkleştirmedir.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:12 Sayı: 24 Güz 2013/2 s. 167-201. Sayfalarında yayınlanan İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi, Zehra Badak Aybar`ın 6102 sayılı yasa bakımından yaptığı çalışmadan faydalanılarak yapılan inceleme ve değerlendirmede, portföy tazminatına hükmetmek için acentenin kendi faaliyetleri ile kazandırmış olduğu yeni müşterilerin, acente ile müvekkil arasındaki sözleşmenin feshinden sonra müvekkile “önemli menfaat” sağlıyor olması gerekir. Genel olarak müvekkilin edindiği menfaat, müvekkil işletmesindeki kıymet artışı gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Gerçekten de müvekkilinin elde edeceği menfaat temelde, müvekkilinin işletmesinin bir bütün olarak değerinde meydana gelecek artış olacaktır. Zira acentenin getirdiği müşteri çevresi sadece kar sağlamayacak, aynı zamanda müvekkilinin tanınırlığını artıracak, bu tanınırlık marka değerine yansıyacak, müvekkilin daha kolay acentelikler almasının dahi dahil edilebileceği pek çok pozitif olay zincirini ortaya çıkarabilecek, bu da en nihayetinde yine daha fazla müşteri edinilmesine bağlanacaktır.
Öğretide, hangi durumlarda bu tazminata hükmedilebileceği ve hesaplama konusunda nasıl bir yol izlenebileceği konusunda, mehaz kanunlar ve yabancı hukuk sistemlerindeki düzenlemelerin de dikkate alınabileceği ifade edilmiş, özellikle İsviçre Borçlar Kanunu (OR) (“İsv. BK”) 418/u ve Alman Ticaret Kanunu (HGB) (“Alm. TK”) 89/b düzenlemeleri ve ilgili yargı kararları bu bakımdan örnek gösterilmiştir.
Hakkaniyet terimi başlı başına tanıma ihtiyaç duyan bir terimdir. Zira içerisi çok geniş anlamda doldurulabilir. Hakimin takdir yetkisinin düzenlendiği EMK m. 4.’te “hak ve nısfetle” ifadesi kullanılırken, MK 4. maddede “hukuka ve hakkaniyete” ifadesi tercih edilmiştir. Hakimin takdir yetkisini olayın özellikleri göz önüne alınarak, kanun hükmü sınırları içerisinde ve adil bir sonuca varacak şekilde kullanacağı anlaşılacaktır (Oğuzman/Barlas, s. 91). Bu çerçevede denkleştirme isteminin hakkaniyete uygun olup olmadığı da maddede ifade edildiği gibi somut olayın özellikleri dikkate alınarak, kanun hükmü sınırları içerisinde, her iki taraf bakımından da adil bir sonuç verecek şekilde cevap bulmak şeklinde anlaşılmalıdır.
Bu hakkaniyet denetimi esnasında müvekkil ürün veya hizmetinin tanıtılması, imaj yaratılması, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi veya tanınmış markanın olup olmaması gibi unsurlar dikkate alınabilir.
Bu bakımdan davacının davalıya yeni müşteriler kazandırdığı, tanınırlığını artırdığından tazminata hak kazandığı, davalı firmanın yeni bir firma olması yanında, piyasaya her gün yeni firmaların girmesi karşısında sektördeki kârlılık durumu, tarafların gelir durumlarına göre hakkaniyete uygun bir miktarın denkleştirme olarak verilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Bu yönden yapılan değerlendirmede net gelir üzerinden yapılan hesaplamanın hakkaniyete uygun olduğuna karar verilmiş, ek rapordaki gibi -TL üzerinden tazminata hükmedilmiştir.
Sözleşmenin feshi nedeniyle manevi tazminat talep edilmiş ise de BK nun 49. maddesindeki yasal şartlar oluşmadığından tazminat talebi reddedilmiştir.
Davacının maliyetleri karşılanamayan yatırımlar yönünden olan tazminat talebi bakımından tazminat gerektirecek deliller sunulmadığından ispat edilemeyen talebin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM ; Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Açılan davanın KISMEN KABULÜ ile,
1-Davalı …………………….AŞ ile davacı ……………………Ltd Şti arasında yapılan 01/01/2006 tarihli ana bayilik sözleşmesinin davalı şirket tarafından haksız surette feshedildiğinin tespitine,
-Davacının müsbet zarar talebi yönünden ………-TL,
-Portföy tazminatı talebi yönünden …….. -TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Ticari davalarda avukatlık, iş dünyasının ve ticari faaliyetlerin hukuki yönlerini ele alan bir avukatlık alanını ifade eder. Ticari davalarda avukatlar, ticari işletmeler ve şirketler arasındaki anlaşmazlıkların çözümü, ticari sözleşmelerin hazırlanması ve yorumlanması, vergi hukuku, şirket birleşmeleri ve devralmalar, sınai mülkiyet hukuku, rekabet hukuku gibi konularda danışmanlık ve temsil sağlarlar.
Ticari davalarda avukatlık hizmeti genellikle şu konularda cereyan eder.
Sözleşme Anlaşmazlıkları: Ticari davaların en yaygın olanıdır. Taraflar arasındaki sözleşmelerin ihlali veya sözleşme şartlarının yorumlanmasıyla ilgili anlaşmazlıkları içerir.
Tazminat Talepleri: Sözleşme ihlallerinden veya haksız fiillerin neden olduğu zararlardan kaynaklanan tazminat talepleri, ticari davaların sık rastlanan bir türünü oluşturur.
İflas ve Konkordato Süreçleri: İflas ve konkordato süreçleri de bağlantılı icra ve iflas hukuku konularını da içerecek şekilde ticari davalar kapsamında değerlendirilir.
Rekabet Hukuku ve Haksız Rekabet: Ticari davalar avukatlığı, ticaret alanında rekabetin korunması ve haksız rekabet durumlarında hukuki danışmanlık ve temsil hizmeti sağlamayı içerebilir.
Sınai Mülkiyet Hakları: Marka, patent, tasarım gibi sınai mülkiyet haklarıyla ilgili anlaşmazlıklar ve koruma sağlama işlemleri ticari davaların önemli bir kategorisidir.
Şirketler Hukuku: Şirket kuruluşu, birleşme ve devralmalar, ortaklık ilişkileri gibi konularda hukuki danışmanlık ve işlem süreçlerinde temsil sağlanabilir.
Ticari davalarda avukatlık, şirketlerin ve işletmelerin yasal haklarını ve çıkarlarını korumaya odaklanan önemli bir avukatlık faaliyetidir. Bir ticari dava süreci genellikle şu adımları içerir:
Danışmanlık: Avukat, müvekkiliyle bir araya gelerek durumu değerlendirir, hukuki seçenekleri açıklar ve olası sonuçları tartışır.
Dava Hazırlığı: Gerekli belgelerin toplanması, delillerin incelenmesi ve hukuki argümanların geliştirilmesi sürecidir. Avukat bu süreçleri yönetir ve dosyanın mahkeme önüne getirilecek olgunluğa ulaşmasını sağlar.
Müzakereler: Taraflar arasında anlaşmazlığın dava yoluna gitmeden çözümlenmesi için müzakereler yapılır. Zorunlu arabuluculuk görüşmeleri bu kapsamdadır.
Dava Açma: Uyuşmazlık çözülemezse, avukat dava açabilir ve mahkemeye başvurabilir.
Duruşma Takibi: Tarafların mahkemede iddia ve savunmaları ile delilleri sunup davanın çözülmesine çalıştığı aşamadır. Bu süreç tamamen avukat tarafından yürütülür.
İstinaf ve Temyiz Süreçleri: Mahkeme kararına karşı istinaf veya temyiz kanun yollarına başvurmak gerekebilir. Avukatların temel görevlerinden biri de bu türden başvuruları yapmak, takip etmek ve sonuçlandırmaktır.
Ticari davalar, birçok hukuk alanıyla ilişkili, karmaşık ve uzun süreçler olabilir. Uygulamada en uzun süren dava türü ticari davalardır. Ticari davaların her aşamasında bir avukatın danışmanlığı ve rehberliği önemlidir.
Bazı hukuk bürolarının ve avukatların isimleri kullanılarak borcunuz olduğu, uzlaştırma dosyanız bulunduğu şeklinde gönderilen sms mesajlarına itibar etmeyiniz. Bunun yaygın bir dolandırıcılık yöntemi olduğunu akılda bulundurunuz. Verilen numarayı aramayınız, link varsa tıklamayınız, aranırsanız vatandaşlık numarası gibi kişisel verilerinizi paylaşmayınız ve küçük de olsa hiç bir ödeme yapmayınız. Tarafı olduğunuz dosyaları e devlet üzerinden sorgulayabilirsiniz.