Başlıklar
Toggleİşe iade davası, işveren tarafından geçerli bir sebep olmadan işten çıkarılan işçilerin, eski işlerine dönmek amacıyla açtığı bir davadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18-21. maddeleri arasında düzenlenmiş olan bu dava türü, iş güvencesi kapsamındaki çalışanlara yöneliktir.
İşe iade davasının amacı, haksız fesihleri önlemek ve işçinin işe dönüş hakkını güvence altına almaktır. Mahkeme işverenin fesih sebebini geçerli bulmazsa, işçinin işe iadesine karar verir ve ayrıca 4 aya kadar boşta geçen süre ücreti ile 4-8 aylık ücret tutarında tazminata hükmedebilir.
Her işten çıkarılan kişi işe iade davası açamaz. Kanunen işe iade davası açma hakkı belirli şartlara bağlıdır. Aşağıdaki kişiler bu davayı açamaz:
Dava, işten çıkarılma bildiriminin tebliğinden itibaren 1 ay içinde iş mahkemesinde açılmalıdır. Aksi halde hak kaybı yaşanır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca, işe iade davası da dahil olmak üzere işçi ve işveren arasındaki bireysel iş uyuşmazlıklarında dava açmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartıdır.
⚖️ Yani işe iade davası açmak isteyen bir işçi:
❗Arabuculuğa başvurmadan doğrudan dava açılırsa, dava usulden reddedilir.
4857 sayılı İş Kanunu’na göre işveren vekilleri, işveren adına hareket eden, iş yerinin yönetiminde görev alan ve işçilerin işe alınması, işten çıkarılması gibi yetkilere sahip olan kişilerdir. Bu kişilerin statüsü, sıradan bir işçiden farklıdır.
Genel müdür, fabrika müdürü, insan kaynakları direktörü, idari işler müdürü gibi yetki ve sorumluluğu geniş olan kişiler işveren vekili sayılır.
Bu kişilerin, iş sözleşmeleri sona erdirildiğinde işe iade davası açma hakları bulunmaz. Çünkü iş güvencesi hükümleri, işçiyi korumaya yöneliktir; işveren adına karar veren ve işvereni temsil eden kişileri kapsamaz.
Yargıtay kararlarında da, işveren vekili konumundaki kişilerin iş güvencesi kapsamında değerlendirilemeyeceği ve bu nedenle işe iade talep edemeyecekleri açıkça belirtilmiştir.
Dolayısıyla, bir kişinin görev tanımı gereği işveren adına yönetimsel yetkileri varsa, işe iade davası açması hukuken mümkün değildir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 27.04.2009 tarihli, 2008/27930 E. – 2009/11600 K. sayılı kararı, işveren vekili statüsündeki çalışanların işe iade davası açma hakkı konusunda önemli bir içtihat niteliğindedir. Bu karar, iş güvencesi kapsamı dışında kalan yöneticilerin hangi ölçütlere göre belirleneceğini ayrıntılı biçimde ortaya koymaktadır.
Kararın Konusu
Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini ileri sürerek işe iade davası açmış, yerel mahkeme davacıyı haklı bulmuştur. Ancak davalı şirket, davacının “işveren vekili” olduğunu ve bu nedenle iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını savunmuştur.
Yargıtay’ın Hukuki İncelemesi
Yargıtay kararında, iş güvencesinden kimlerin yararlanamayacağı konusunda şu ölçütler sıralanmıştır:
Somut Olayın Değerlendirmesi
Yargıtay, eksik inceleme nedeniyle kararı bozmuştur. Mahkemenin, davacının gerçekten işveren vekili olup olmadığını netleştirmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Sonuç ve Önemi
Bu karar, işveren vekili sayılacak kişilerin sadece pozisyonlarına değil, yetkilerine ve fiili rollerine göre değerlendirilmeleri gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. İşe iade davası açmak isteyen üst düzey yöneticiler açısından, karar emsal niteliğindedir.
Yargıtay Kararı: İşe İade Davası İşveren Vekili ve Yardımcıları
T.C
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
YARGITAY İLAMI
ESAS NO :2008/27930
KARAR NO:2009/11600
MAHKEMESİ: Bursa 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/03/2008
NUMARASI : 2007/925-2008/140
DAVACI : ………………ADINA AVUKAT………..
DAVALI : ………….. A.Ş. ADINA AVUKAT HÜSEYİN DEMİRBAŞ
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına alınmıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S. Göktaş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı işçi, davalı şirkete ait işyerinde 20.09.2000 tarihinde çalışmaya başladığını, iş sözleşmesinin 04.07.2007 tarihinde geçerli bir neden olmaksızın işverence sona erdirildiğini belirterek feshin geçersizliğine, davacının işe iadesinin karar verilmesini, işe başlatmama tazminatı ile çalıştırılmadığı en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının belirlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davacının davalı şirketi fiilen sevk ve idare eden en yüksek konumdaki yetkili olduğunu, ayrıca belirli süreli hizmet akdi ile çalıştığını, bu nedenle iş güvencesi kapsamında olmadığını, davacının bizzat kaleme aldığı 02.07.2007 tarihli ‘ihtarname – işyeri ve çalışan huzuru’ başlıklı yazının son paragrafında belirttiği üzere davalı şirkette çalışmaya niyetinin olmadığını, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece gümrükteki malların ithalatının gecikmesinin davacıdan değil, nakit sıkıntısından kaynaklandığı, diğer suçlamaların kanıtlanmamış soyut iddialar olduğu, davacı hakkındaki tüm suçlamaların davacının bir kısım usulsüz uygulamalara karşı çıkıp yönetim ile ters düşmesinden sonra ortaya atıldığı, 7 yıla yakın çalışması sırasında daha önceden hakkında herhangi bir tutanak tutulmadığı, savunma alınmadığı, dolayısıyla haklı fesih için 4857 sayılı yasanın 25/II maddesinde aranan şartların oluşmadığı, geçerli fesih için de davacının son olarak atılı suçlamalar yönünde savunmasının alınmadığı, yasanın aradığı şekil şartına uyulmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi işçinin işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları veya işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekili konumunda bulunmaması gerekir.
İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleri ile yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürler ile yardımcıları iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz.
Önemli olan, kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediğidir; bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir.
İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekillerinin ikinci grubunu, işletmenin değil de işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleridir. Buna göre, işletmenin bütününü sevk ve idare edenler, başka bir şart aranmaksızın işveren vekili sayılırken; işletmenin değil de işyerinin bütününü sevk ve idare edenlerin 18’nci madde anlamında işveren vekili sayılabilmesi için ilave olarak, işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisini haiz olması şartı aranır. İşyerinin tümünü sevk ve idare ile işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi katlanmış olarak, birlikte aranır. Bu işyeri işletmeye bağlı bir işyeri de olabilir. Dolayısıyla bir banka şubesi müdürü ile fabrika müdürü, işyerini sevk ve idare etmekle beraber, özgür iradesi ile işçi alma ve işten çıkarma yetkisi yoksa İş Kanunu’nun 18’nci maddesi anlamında işveren vekili sayılmaz. İş güvencesinden yararlanır. Aynı şekilde, işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan insan kaynakları müdürü ile personel müdürü, işyerinin tümünü yönetmediğinden iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir. Ancak işletmeye bağlı işyerinde, bu işyerinin tümünü sevk ve idare eden, ayrıca işe alma ve işten çıkarma yetkisi olan işçi, iş güvencesi hükümlerinden yararlanamaz. Dairemizin uygulaması da bu yöndedir.(26.05.2008 gün ve 2007/35929 Esas, 2008/12484 Karar sayılı ilam.)
Dosya içeriğine göre somut uyuşmazlıkta ticaret müdürü olarak çalışan davacının davalı şirketi fiilen sevk ve idare eden en yüksek konumda ki yetkili kişi olduğu, işveren konumunda bulunması nedeniyle iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı işverence ileri sürülmüştür. Dosyada mevcut organizasyon şemasında genel müdürden sonra üretim müdürü, ticaret müdürü, mali ve idari işler müdürü ve kalite müdürü yer almaktadır. Genel müdürden sonra ‘genel müdür yardımcısı’ pozisyonunun bulunup bulunmadığı dosya içeriğinden anlaşılamamaktadır. Davalı şirkette genel müdür yardımcısı pozisyonu yoksa organizasyon şemasında genel müdürden sonra gelen pozisyonlarda görev alan kişiler işletmenin bütününü sevk ve idare eden işverenin vekilinin yardımcıları konumuna geleceklerdir. Somut olayda genel müdürden sonra ‘genel müdür yardımcısı’ pozisyonunun olup olmadığı , davacının genel müdürün yardımcısı pozisyonunda bulunup bulunmadığı yeterince araştırılmamıştır. Belirtilen yönlerden araştırma yapılarak davacının işveren vekili veya yardımcısı olup olmadığı belirlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 27.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.