
Konkordato Hakkında Uygulamalı Rehber
Başlıklar
ToggleDemirbaş Hukuk Bürosu, Bursa
Konkordato, borçlarını ödemekte zorlanan bir borçlunun alacaklılarıyla anlaşarak borçlarını belirli bir plan dahilinde ödemeyi taahhüt ettiği, mahkeme denetimi altında yürütülen bir yeniden yapılandırma sürecidir. Konkordatonun esas amacı iflastan korunmaktır, yani işletmenin borçlarını sürdürülebilir şekilde ödeyerek faaliyetlerine devam etmesini sağlamak ve iflası önlemektir. Bu mekanizma, İcra ve İflas Kanunu (m.285 ve devamı) ile Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Konkordatonun temel amacı, borçlu işletmeyi iflastan koruyarak faaliyetlerini sürdürmesine imkan tanırken, alacaklıların da kontrolsüz bir iflas halinde alacaklarını tamamen yitirmesini önlemektir. Konkordato sayesinde borçlu, borçlarının bir kısmı için indirim (feragat) veya vade uzatımı elde edebilir; alacaklılar ise alacaklarının en azından bir bölümünü belirli bir plan çerçevesinde tahsil etme şansı bulurlar. Bu yönüyle konkordato, borçlu ve alacaklılar arasında dengeli bir çözüme ulaşmayı hedefleyen, uzlaşma odaklı bir iflas anlaşmasıdır.
Not: Türkiye’de konkordato kurumu, 2018 yılında 7101 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler sonucu yeniden yapılandırılmış ve daha etkin hale getirilmiştir. Aynı değişiklikle, geçmişte uygulanan iflas erteleme müessesesi yürürlükten kaldırılmış; konkordato, zor durumdaki şirketler için birincil hukuki çözüm yolu haline gelmiştir. Bu nedenle, konkordato günümüz uygulamasında iflasın alternatifi olarak çok önemli bir yer tutmaktadır.
Konkordato, borçlunun durumuna ve alacaklılarla varılan anlaşmanın niteliğine göre farklı tür ve kategorilerde ortaya çıkabilir. Türk hukukunda temel konkordato türleri, hukuki statülerine göre ve anlaşma içeriklerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir.
En yaygın konkordato türüdür. Borçlu, iflasa düşmeden alacaklılarıyla anlaşarak borçlarını yapılandırır. Bu tür konkordato kapsamında borçlar belirli oranda indirilebilir (tenzilat konkordatosu) veya ödeme vadeleri uzatılabilir (vade konkordatosu) ya da ihtiyaca göre her ikisi birden uygulanabilir (karma konkordato). Örneğin, borçlunun alacaklılarına sadece anaparayı ödeyip faiz ve ferileri ödememesi teklifine dayalı bir plan, tenzilat konkordatosu örneği sayılmıştır. Adi konkordato, borçlunun iflasına karar verilmeden önce başvurduğu (iflas dışı) konkordatodur ve başarılı olursa borçlu şirket iflasa hiç girmeden faaliyetlerine devam eder.
Bu tür, borçlu hakkında iflas kararı verilmiş olsa bile, iflas idaresi sırasında borçlunun alacaklılarıyla anlaşarak bir konkordato yapmasına imkan tanır. Yani borçlu iflas etmiş olsa bile, alacaklıların belli bir çoğunluğu ile anlaşarak borçlarını ödeme planına bağlayabilir ve iflası kaldırıp yeniden faaliyete geçme şansı elde edebilir. Uygulamada sık rastlanmasa da, hukuk sistemi iflas içinde de konkordato anlaşmasına imkan tanımaktadır.
Bu konkordato türünde borçlu, tüm malvarlığını alacaklılara devrederek borçlarından kurtulmayı teklif eder. Borçlunun malvarlığı bir bütün halinde alacaklıların kontrolüne geçer; alacaklılar bu varlıkları satarak elde edilen gelirle alacaklarını tahsil etmeye çalışırlar. Malvarlığının terki konkordatosunda borçlunun ticari faaliyetleri genellikle tamamen sona erer – amaç, şirketi işletmeye devam ettirmek değil, mevcut varlıkları tasfiye ederek alacaklılara en iyi geri ödemeyi sağlamaktır. Bu tür konkordato, diğer konkordato türlerinden farklı olarak bir nevi kontrollü tasfiye niteliği taşır.
Özellikle sermaye şirketleri ve kooperatiflerin, mali darboğaza girip iflasın eşiğine geldiklerinde başvurabildikleri konkordato türüdür. 2018 öncesinde “iflas erteleme” adıyla anılan bu uygulama, kanuni değişiklik sonrası konkordato çatısı altına alınmıştır. Borçlu şirket, mahkemeye bir iyileştirme projesi sunarak ve konkordato talep ederek iflas işlemlerinin ertelenmesini, yani süre kazanmayı amaçlar. Mahkeme, bu başvuru üzerine şirkete konkordato mühleti verir ve şirket bu süre içinde faaliyetlerini sürdürüp mali durumunu düzeltmeye çalışır. Bu tür konkordato, aslında adi konkordatonun bir alt türü olarak değerlendirilebilir; zira amaç iflası önlemek ve şirketi rehabilite etmektir.
Bu terim, konkordatoyu borçlu şirketin finansal açıdan yeniden yapılandırılıp rehabilite edilmesine odaklanan bir süreç olarak tanımlar. Özünde bu da adi konkordatonun bir fonksiyonudur. Borçlu, iflastan kaçınarak mali yapısını güçlendirmek için konkordato sürecine girer; borçların bir kısmı silinir veya ötelenir, şirket yapısal önlemler alarak iyileşmeye çalışır. Doğru uygulandığında konkordato, ABD’deki Chapter 11 benzeri bir kurumsal rehabilitasyon aracı işlevi görür ve başarılı örnekler dünya çapında görülmektedir (örneğin 2008 krizinde General Motors’un Chapter 11 sürecine girip hızla çıkması gibi).
Yukarıdaki sınıflandırmaların yanı sıra, konkordato anlaşmaları içerdikleri ödeme teklifine göre de adlandırılır: Sadece vade uzatımı öngörenlere vade konkordatosu, sadece belirli bir oranda borç silinmesi (indirimi) içerenlere tenzilat konkordatosu, her ikisini birden barındıranlara karma konkordato denir. Uygulamada en sık rastlanan, borç yükü ağır şirketlerin alacaklılarından hem belirli bir oranda feragat hem de kalan tutar için taksit/ek süre talep ettiği karma konkordato türüdür.

Konkordato, kural olarak borçlarını vadesinde ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi belirgin hale gelen her borçluya açıktır. İcra ve İflas Kanunu m.285’e göre:
durumlarında konkordato talep edilebilir. Gerçek kişiler (şahıslar) tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın konkordato talebinde bulunabilir; yeter ki borçlarını ödemekte aciz hale gelmiş olsunlar. Tüzel kişiler (örneğin anonim, limited şirketler veya kooperatifler) de yetkili organlarının kararıyla konkordato başvurusu yapabilirler.
Burada önemli olan, borçlunun dürüstlük kuralına uygun bir iyiniyetle hareket etmesi ve gerçekten borçlarını ödeme ve faaliyetini sürdürme niyetinde olmasıdır. Mahkeme, konkordato talebini değerlendirirken şirketin mali durumunu, borçlarını hangi oranda ödeyebileceğini ve borçlunun samimiyetini (iyi niyetini) dikkate alır. Alacaklıları oyalamak veya konkordato korumasını kötüye kullanmak amacıyla yapılan başvurular reddedilir. Nitekim Yargıtay da konkordatonun kötü niyetle, örneğin “ucuz kredi temin etme yolu” olarak kullanılmaması gerektiğini vurgulamıştır.
Konkordato talebinde bulunmak isteyen borçluların, kanunen belirlenen belgeleri eksiksiz hazırlaması gerekir. Bu belgeler arasında: son bilanço, gelir tablosu, nakit akış çizelgeleri gibi mali tablolar; alacaklılar listesi ve alacak tutarları ile imtiyaz durumlarını gösteren dökümler; borçlunun konkordato projesi (ödeme teklifi) ve bu teklifin başarısı hakkında denetim raporu sayılabilir. Özellikle sunulan konkordato projesinin uygulanabilirliği konusunda bağımsız denetçi raporu ve konkordato durumunda alacaklıların elde edeceği miktarın, iflas halindeki tahsilata kıyasla daha yüksek olduğunu gösteren karşılaştırmalı tablo kanunen aranan belgelerdendir. Bu sayede mahkeme, teklifin alacaklılar açısından iflasa göre daha avantajlı olup olmadığını değerlendirir.
Konkordato süreci, ticaret mahkemesinin sıkı gözetimi altında, belirli aşamalara göre ilerleyen bir hukuki prosedürdür. Başvurudan konkordatonun tamamlanmasına (ya da başarısızlığa uğramasına) kadar izlenen temel adımlar aşağıda açıklanmaktadır.
Borçlu (şirket veya şahıs), gerekli belgelerle birlikte yetkili Asliye Ticaret Mahkemesi’ne konkordato talebiyle başvurur. Başvuru yapıldığında mahkeme, dosyayı ön incelemeye alır ve derhal geçici hukuki koruma tedbirlerini devreye sokar. Özellikle konkordato talebiyle birlikte borçlu hakkında her türlü icra takibi, haciz ve ihtiyati tedbir işlemleri durur. Bu, konkordato sürecinin belki de en kritik avantajıdır. Borçlu, mahkemenin koruması altına girerek malvarlığını korur ve nefes alma imkânı bulur; alacaklılar ise bireysel hareket edip mal kaçırma yarışına giremez.
Mahkeme, başvuru üzerine genellikle hemen (en geç birkaç gün içinde) geçici konkordato mühleti kararı verir. Kanunen geçici mühlet süresi 3 ay olup, mahkeme gerek görürse bu süreyi en fazla 2 ay daha uzatabilir (toplamda 5 aya kadar). Geçici mühlet kararıyla birlikte mahkeme, borçlunun faaliyetlerini denetlemek ve konkordato hazırlık sürecini yönetmek üzere bir veya üç konkordato komiseri atar. Bu geçici mühlet döneminde borçlunun mali durumu ayrıntılı şekilde incelenir, sunulan konkordato projesinin gerçekçi olup olmadığı değerlendirilir ve borçlunun alacaklılarıyla görüşmeler başlatılır. Borçlu bu sırada faaliyetlerine devam edebilir ancak mahkeme ve komiser denetimi altında hareket eder.
Geçici mühlet sonunda mahkeme, borçlunun konkordato talebinin ciddiyetini ve başarısının olasılığını değerlendirir. Eğer şartlar uygun görülürse borçluya kesin konkordato mühleti verilir. Kesin mühlet süresi kanunen 1 yıl olup, gerekli hallerde mahkeme tarafından 6 ay daha uzatılabilir (böylece kesin mühlet azami 18 aya kadar çıkabilir). Bu safha, konkordatonun başarısı açısından belirleyici niteliktedir. Borçlu şirket bu süre zarfında komiser gözetiminde faaliyetlerini sürdürür, konkordato teklifini somut bir ödeme planına dönüştürmek için hazırlık yapar. Komiser, borçlunun mali durumunu yakından izler, gerektiğinde işletme faaliyetleriyle ilgili tedbirler önerir ve alacaklılarla müzakereleri yürütür. Borçlu açısından kesin mühlet, işletmeyi toparlamak ve nakit akışını iyileştirmek için tanınmış bir süre olup; alacaklılar açısından ise alacaklarını tahsil için bekleme dönemidir (bu sürede de icra takipleri yapılamaz).
Kesin mühlet döneminde komiser, borçlunun alacaklılarını tespit eder ve alacak kaydı işlemlerini yürütür. Tüm alacaklılar, belirlenen süre içinde alacak miktarlarını komisere bildirmek zorundadır. Komiser, gelen alacak başvurularını inceleyip borçlunun kayıtlarıyla karşılaştırarak bir alacaklılar listesi hazırlar. Bu listede her alacağın tutarı ve imtiyaz durumu gösterilir. Listeye itirazlar mahkemece değerlendirilir ve kesinleştirilir. Ardından, komiser alacaklılar toplantısı düzenler. Bu toplantıda borçlu, hazırladığı konkordato teklifini (borçların ne kadarlık kısmının ne süre içinde ödeneceğini) alacaklılara sunar. Alacaklılar öneriyi tartışır ve oylama yapılır. Konkordato planının kabul edilebilmesi için alacaklıların belirli bir çoğunluğunun onayı gereklidir. Kanun, adi konkordatoda bu çoğunluğu genel olarak alacaklıların (alacak tutarı bakımından) en az üçte ikisinin kabulü şeklinde öngörmüştür. (Not: İmtiyazlı alacaklılar ve rehinli alacaklılar kendi aralarında ayrı sınıflar olarak değerlendirilip farklı nisaplarla oy kullanabilir; bu konu aşağıda özetlenmiştir. Eğer gereken çoğunluk sağlanamazsa konkordato teklifi alacaklılarca reddedilmiş sayılır ve süreç başarısızlığa uğrar.

Konkordato teklifinin kabul edilmesi için alacaklılar, borçlarının niteliğine göre üç ayrı sınıf halinde değerlendirilir:
Adi Alacaklılar (Teminatsız Alacaklılar)
Rehinli Alacaklılar
İmtiyazlı Alacaklılar
Her sınıf kendi içinde oylama yapar ve konkordato teklifinin kabulü için aşağıdaki iki koşulun birlikte sağlanması gerekir:
| Oy Çoğunluğu | Açıklama |
| ✔ Kişi sayısı bakımından çoğunluk | Oy kullanan alacaklı sayısının yarısından fazlası teklifi kabul etmelidir. |
| ✔ Alacak tutarı bakımından çoğunluk | Kabul oyu veren alacaklıların alacak tutarlarının toplamı, oy kullanan alacakların en az üçte ikisini (%66,67) oluşturmalıdır. |
Toplam 10 alacaklı var ve toplam alacak tutarı 1.000.000 TL.
Kişi çoğunluğu: 4/6 > %50 → ✅
Alacak tutarı çoğunluğu: 700.000/1.000.000 = %70 → ✅
Bu sınıf için konkordato teklifi kabul edilmiş sayılır.
Önemli Not:
Konkordato teklifinin genel kabul şartı, her alacaklı sınıfı içinde çoğunluk sağlanmasıdır. Ancak bir veya birkaç alacaklı sınıfı teklifi reddederse, bu durum konkordato planının otomatik olarak reddedileceği anlamına gelmez.
İcra ve İflas Kanunu m. 302/2, mahkemeye belirli koşullar altında planı yine de tasdik etme yetkisi verir. Bu yetki, özellikle kötü niyetli azınlık alacaklıların süreci engellemesini önlemeyi amaçlar.
İİK m. 302/2’ye Göre Aranan Şartlar:
Örnek Senaryo:
Rehinli alacaklılar sınıfı teklifi reddetti; ancak:
Bu durumda mahkeme, planın genel menfaate uygun ve eşitlik ilkesini zedelemeyecek şekilde hazırlandığını görürse, teklifi tasdik edebilir.
⚠️ Uyarı:
Bu “özel tasdik” yetkisi, her durumda kullanılmaz. Mahkeme bu yetkiyi kullanırken:
Mahkeme, konkordato tasdik kararı verirken sadece sayısal oylamaya değil, niteliksel dengeye de bakar.

“Konkordato planı, her sınıf bakımından gerekli kabul çoğunluğu sağlanmamış olsa bile, mahkeme tarafından tasdik olunabilir. Ancak bu durumda, reddeden sınıfa dahil alacaklıların menfaatlerinin ciddi biçimde zedelenmediği ve planın genel olarak alacaklıların menfaatlerine daha uygun olduğu anlaşılmalıdır.”
1. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 2020/1599 E. – 2021/1841 K.
“Reddeden alacaklı sınıfına iflas halinde elde edeceğinden daha az ödeme öngörülmüşse, planın tasdiki mümkün değildir. Ancak reddin nedeni, kötü niyetli engelleme ve menfaat istismarı ise, mahkeme planı tasdik edebilir. Planın hakkaniyete uygunluğu esas alınır.”
Açıklama:
Yargıtay burada, konkordatonun “çoğunluk iradesi” yanında, azınlığın kötü niyetli manipülasyonuna karşı bir denge mekanizması içerdiğini belirtmektedir.
Yargıtay 23. HD, 2019/2865 E. – 2020/1035 K.
“Rehinli alacaklılar sınıfının teklifi reddetmesi tek başına tasdike engel değildir. Önemli olan, plan kapsamında kendilerine sunulan ödeme alternatifinin, teminatın değeri ve iflas durumundaki tahsilatla karşılaştırılmasıdır.”
Açıklama:
Bu karar, özellikle rehinli alacaklılar sınıfının planı reddettiği durumlarda mahkemeye “mali karşılaştırma yapma” ve iflasla kıyaslama ölçütü üzerinden değerlendirme yapma yetkisi tanımaktadır.
“İİK m. 302/2, Anglo-Amerikan hukukundaki ‘cram down’ prensibini sınırlı biçimde Türk hukukuna yansıtmaktadır. Amaç, alacaklı çoğunluğunun rasyonel bir plan üzerinde mutabakata varmasına rağmen, azınlığın blokaj yaratmasının önüne geçmektir.”
Not:
Cram down, özellikle ABD’deki Chapter 11 uygulamasından alınan ve azınlık redde rağmen planın mahkemece onaylanmasını mümkün kılan ilkedir. Türk hukukundaki uygulaması ise daha dar ve yargı denetimine sıkı sıkıya bağlıdır.
Bu tür tasdik kararlarında, mahkeme mutlaka şu belgeleri dosyada görmek ister:
İİK m. 302/2 kapsamındaki özel tasdik yetkisi:
Yargıtay, bu yetkinin istisnai bir araç olduğunu ve her konkordato dosyasında şablon gibi uygulanamayacağını açıkça vurgulamaktadır.
Alacaklılar çoğunluğu konkordato projesini kabul ederse, dosya tekrar mahkemenin onayına sunulur. Mahkeme, tasdik duruşması yaparak süreçteki usule ve teklife son kez bakar. Bu aşamada mahkeme, özellikle borçlunun iyi niyetli olup olmadığını, teklifin gerçekçi ve uygulanabilir bulunup bulunmadığını değerlendirir. Eğer borçlunun dürüstlüğü konusunda kuşku yoksa ve alacaklı onayı da mevcutsa, mahkeme konkordato anlaşmasını tasdik ederek onaylar. Tasdik kararıyla birlikte konkordato resmen bağlayıcı hale gelir; borçlu, planlanan ödeme takvimine göre borçlarını ödemek zorundadır. Mahkeme onayı, konkordato sürecinin başarılı şekilde tamamlandığını gösterir. Öte yandan, mahkeme çeşitli nedenlerle (örneğin yasal şartlar eksikse, borçlu kötü niyetliyse, teklif alacaklı menfaatini yeterince korumuyorsa vb.) tasdik talebini reddedebilir. Tasdik edilmeyen konkordato, borçlu açısından doğrudan iflas anlamına gelmez; nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında tasdik edilmeyen konkordatonun otomatik olarak borçlunun iflasına yol açmayabileceğini belirtmiştir. Ancak çoğu durumda, konkordato onayı alamayan ve borçları ödenmemiş bir şirket için alacaklılar hemen iflas davası açabildiğinden, pratikte tasdiksiz kalan konkordato süreci genellikle iflasla sonuçlanır.
Mahkemenin onayladığı konkordato planı uyarınca borçlu, alacaklılarına kararlaştırılan tutarları kararlaştırılan vadelerde ödemeye başlar. Bu aşama, bir nevi “sınav” dönemidir; borçlunun plana uygun davranması zorunludur. Konkordato komiseri, onay sonrası da bir süre denetim görevine devam ederek borçlunun plan hükümlerine uygun ödeme yapmasını ve yükümlülüklerini yerine getirmesini gözetir. Borçlu, planı başarıyla uygular ve ödemelerini tamamlarsa konkordato süreci başarıyla sona erer ve borçlu şirket yeniden finansal sağlığına kavuşmuş olarak yoluna devam eder. Buna karşın, borçlu plan şartlarına uymaz veya yükümlülüklerini aksatırsa alacaklılar durumu mahkemeye bildirebilir. Mahkeme konkordatonun feshine (iptaline) karar verirse, verilen mühlet ve korumalar ortadan kalkar; bu durumda genellikle borçlu hakkında iflas prosedürü başlatılır. Özetle, konkordato onaylandıktan sonra da borçlunun sınavı bitmez – plan tamamlanana dek süreç yakından takip edilir.
Konkordato süreci yukarıdaki gibi ideal bir akış izlese de, uygulamada çok sayıda hukuki ayrıntı ve olası pürüz bulunmaktadır. Örneğin, mühlet kararları sırasında itiraz eden alacaklıların hakları, rehinli alacakların durumları, konkordato teklifine itiraz prosedürleri, mühlet uzatım kriterleri gibi konular ilgili yasa hükümleri ve yargı kararlarıyla şekillenmiştir. Detaylara girmeksizin, ana hatlarıyla konkordato sürecinin yaklaşık 1,5-2 yıl sürebilen bir toparlanma ve müzakere maratonu olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte disiplinli hareket etmeyen veya gerçekçi bir plan sunmayan borçluların konkordato çabası başarısız olabilir ve sonuçta iflasla karşılaşabilirler. Nitekim uzmanlar, konkordatoya başvurup da planı başarıyla tamamlayabilen şirket oranının %50’nin altında kaldığını belirtmektedir. Bu da konkordatonun ciddiyetle ele alınması gereken, riskli ancak doğru yönetilirse kurtarıcı olabilen bir süreç olduğuna işaret eder.

Konkordato sürecinin sağlıklı yürümesi ve taraf menfaatlerinin korunması amacıyla, mahkeme tarafından atanan konkordato komiseri (veya heyeti) kritik bir rol oynar. Konkordato komiseri, genellikle hukuk, maliye veya işletme alanında deneyimli kişiler arasından seçilen ve konkordato sürecini yakından takip edip yöneten kişidir. Mahkeme, geçici mühlet kararı verirken bir veya gerekirse üç kişilik bir komiser heyeti atar. Komiser(ler)in temel görev ve yetkileri şunlardır:
Komiser, mühlet süresince borçlunun finansal faaliyetlerini, malvarlığı hareketlerini düzenli olarak izler. Borçlunun günlük işleyişine müdahale etmez ancak olağanüstü işlemlerini denetler. Özellikle borçlunun mühlet içinde malvarlığını azaltıcı tasarruflar yapmaması, mevcudunu koruması komiserin denetimindedir. Borçlunun, mühlet süresince rutin işlerini yürütebilmesi ancak özellikle önemli malvarlığı satışları, yeni borçlanmalar veya teminat verme gibi konularda mahkeme ve komiser izni alması beklenir. Böylece şirket yönetimi, konkordato bitene kadar fiilen mahkemece görevlendirilen komiser ile “paylaşımlı” şekilde yürütülür denilebilir.
Komiser, borçlunun mali tablolarını ve işletme verilerini analiz ederek gerçek durumunu tespit eder. Gerektiğinde bilirkişi veya denetçi desteğiyle borçlunun nakit akışı projeksiyonlarını, yeniden yapılandırma planının uygulanabilirliğini değerlendirir. Bu tespitler doğrultusunda mahkemeye düzenli raporlar sunar. Özellikle geçici mühlet sonunda sunulan rapor, borçlunun konkordato ile toparlanma ihtimali olup olmadığı konusunda mahkemeye yol gösterir.
Konkordato komiseri, alacaklılarla borçlu arasında köprü görevi görür. Alacaklılar toplantılarını organize eder, borçlunun teklifini alacaklılara açıklar ve alacaklıların öneri veya itirazlarını toplar. Mühlet süresince alacaklıların bilgi taleplerine yanıt verir, onları süreç hakkında bilgilendirir. Ayrıca alacaklılar, komisere doğrudan başvurarak borçlunun gidişatı hakkında bilgi alabilme hakkına da sahiptir.
Komiser, borçlu ile birlikte makul ve adil bir konkordato projesi hazırlanmasına yardımcı olur. Borçlunun teklifinin alacaklılarca kabul edilebilir hale gelmesi için gerekirse revizyonlar önerir. Örneğin borçlunun teklifi gerçekçi değilse (borçlunun kaynaklarıyla orantısız ölçüde iyimser ise), komiser uyarılarda bulunabilir. Nitekim Yargıtay, konkordato projesinde teklif edilen ödemenin borçlunun kaynaklarıyla orantılı olması gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Bu da gösteriyor ki komiser, hem borçlu hem de alacaklılar açısından yapılabilir bir planın şekillenmesinde etkindir.
Komiserin genel misyonu, sürecin alacaklıların çoğunluğunun menfaatini zedelemeyecek biçimde işlemesini sağlamaktır. Örneğin, belirli alacaklılara ayrıcalık tanınmamasına, tüm alacaklıların eşit muamele görmesine dikkat eder. Yargıtay içtihatlarında, konkordato projesinde bazı alacak kalemlerinde (örneğin faizlerde) indirim yapılmasının eşitlik ilkesine aykırı olmayacağı, yeter ki tüm adi alacaklılara benzer oranda uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Bu gibi hukuki prensiplerin gözetilmesi de komisere düşen görevlerdendir.
Konkordato komiseri, kısaca, konkordato sürecinin yargısal gözetimini fiilen icra eden kişidir. Borçlunun faaliyetlerini kısıtlamak değil, düzenli ve şeffaf yürütmesini sağlamak amaçlı bir denetim söz konusudur. Süreç boyunca komiser, mahkemeye karşı sorumludur ve nihai olarak tasdik duruşmasında görüş bildirir. Eğer konkordato başarıyla onaylanırsa, komiser mahkemenin belirleyeceği süre boyunca (genelde plan uygulama sürecinin başlarında) denetimi sürdürür; plan rayına oturduğunda görevi son bulur. Aksi halde, konkordato süreci başarısız olursa komiser iflas idaresine bilgi aktararak görevini tamamlar.
Konkordato sürecinin merkezindeki aktör borçludur. Borçlu, iyi niyetli ve şeffaf bir tutumla hareket etmekle yükümlüdür. Başvuru aşamasından itibaren dürüstlük kuralına uyması, mali durumunu ve belgelerini gizlemeden sunması beklenir. Konkordato mühleti boyunca borçlu, günlük ticari faaliyetlerini mümkün olduğunca normal seyrinde devam ettirmeye çalışır; çünkü amaç işlerin toparlanmasıdır. Ancak borçlu, mahkeme ve komiser onayı olmadan konkordato sürecini tehlikeye atacak tasarruflardan kaçınmalıdır (örneğin, önemli bir gayrimenkul satışı yapmak, şirketi olağandışı borç altına sokmak gibi işlemler yasaklanmıştır). Borçlu, komiserin gözetimine saygı göstermeli, istenen bilgi ve belgeleri sunmalı, alacaklılarla müzakerelerde samimi davranmalıdır. Unutmamak gerekir ki, konkordato süreci borçluya bir fırsat tanır; ancak bu fırsatın kötüye kullanılması halinde mahkeme koruması geri alınabilir. Özetle borçlu, konkordato boyunca şirket gemisinin kaptanı olmaya devam eder ama rotayı artık tek başına belirlemez – mahkeme ve komiser pusulayı birlikte tutarlar.
Konkordato ilanı, alacaklılar bakımından bazı hak kayıpları ve kazanımlarını birlikte getirir. Öncelikle, konkordato mühletiyle birlikte alacaklıların bireysel icra takibi yapma hakları geçici olarak kısıtlanır; hiç kimse konkordato kapsamındaki bir borç için ayrı haciz işlemi başlatamaz. Bu, alacaklılar için başlangıçta olumsuz görünse de aslında toplu bir çözüm için zemini hazırlar ve alacaklıların birbirini engellemesini önler. Konkordato süresince alacaklılar, müzakere ve denetim haklarına kavuşurlar: Örneğin, alacaklılar borçlunun önerdiği konkordato projesini tartışmak, iyileştirilmesini talep etmek üzere müzakerelere katılabilir. Her alacaklı, kendi alacağı oranında oy kullanarak teklif hakkında kabul veya ret oyu verme hakkına sahiptir. Yeterli çoğunluk sağlanmazsa konkordato gerçekleşmez, bu da alacaklıların çıkarlarını korumanın bir yoludur.
Onaylanan bir konkordato projesi, alacaklılara öngörülebilirlik ve güvence sağlar: Hangi tarihlerde ne kadar tahsilat yapabileceklerini bilir hale gelirler. Ayrıca konkordato, özellikle adi (teminatsız) alacaklılar için iflas durumunda hiç alamayabilecekleri alacaklarının en azından bir kısmını kurtarma imkanı demektir. Borçlu iflas ederse çoğu alacaklı belki de hiçbir ödeme alamadan sırada kalacakken, konkordato ile örneğin %50 anapara ödemesi + 2 yıl vade gibi bir plan, zararın bir bölümünü telafi etme şansı doğurur. Alacaklılar konkordato sürecinde, komiser vasıtasıyla borçlunun mali durumunu ve faaliyetlerini izleme hakkına da sahiptir; düzenli raporlar alarak sürecin gidişatını takip edebilirler. Bunların yanı sıra, konkordato sürecinde alacaklılar için özel bazı haklar da mevzuatta yer alır: Örneğin rehinli alacaklılar, rehinle teminat altındaki alacakları için mühlet sırasında faiz işletebilir veya teminatın değerini korumak için ayrı talepte bulunabilir; işçi alacaklıları gibi imtiyazlı alacaklılar belirli şartlarda öncelikli ödemeler alabilir. Bu detaylar bir yana, genel olarak alacaklılar konkordatoda örgütlü bir şekilde hareket etmek durumundadır. Çoğunluk kararı azınlığı bağlar; yani gerekli çoğunluk konkordatoyu kabul ederse, anlaşmaya katılmamış (ret oyu veren veya hiç oy vermeyen) alacaklılar da plana uymak zorunda kalır. Ancak bunun karşılığında, borçlu planı ihlal ederse alacaklıların tekrar yasal yollara başvurma hakları saklıdır. Özetle alacaklılar, konkordato sürecinde bireysel haklarından geçici feragat edip kolektif bir çözüme katlanırlar, fakat süreç sonunda alacaklarının en azından bir bölümünü daha güvence altına almış olurlar.

Konkordato sürecinin başlangıcından sonuna kadar hakim gözetimi esastır. Asliye Ticaret Mahkemesi, hem şekli prosedürü yürütür hem de maddi dengeyi gözetir. Mahkeme, başvuruyu değerlendirirken gerekli şartlar mevcutsa derhal koruma kararı verir; sürecin her aşamasında (geçici mühlet, kesin mühlet, uzatma, tasdik) karar mercii mahkemedir. Hakim, komiser raporlarını değerlendirerek konkordato teklifinin başarı şansı olup olmadığına bakar; gerektiğinde ek bilgi/belge ister, duruşmalar yapar. Tasdik aşamasında özellikle mahkeme onayı kritiktir: Mahkeme, alacaklı onayı olsa bile kamu düzenine aykırı veya kanun şartlarını taşımayan bir anlaşmayı onaylamama hakkına sahiptir. Örneğin borçlunun teklifinin alacaklılar arasında hakkaniyetsiz bir ayrım içerdiği tespit edilirse tasdik edilmeyebilir. Keza borçlunun dürüst olmadığı anlaşılırsa (mal kaçırma, hile vb.) konkordato derhal reddedilir. Mahkeme ayrıca konkordato sürecinde ortaya çıkan ihtilafları (alacak kayıt itirazları, mühlet içinde yapılan işlemlere itirazlar vs.) karara bağlar. Son olarak, konkordato sürecinin başarısız olması halinde iflas kararı vermek de yine mahkemenin yetkisindedir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, Yargıtay HGK yakın tarihli bir kararında konkordato tasdiki reddedilse bile mahkemenin şirket yetkilisini dinlemeden doğrudan iflas kararı veremeyeceğini; sürece ilişkin ek değerlendirme yapması gerektiğini vurgulamıştır. Bu da mahkemenin konkordatoyu sonlandırırken bile adil bir yargılama yapmak durumunda olduğunun altını çizer.
Konkordato sürecinin alacaklılar bakımından bir dizi sonucu ve etkisi vardır. Olumlu yönleri ve riskleri birlikte değerlendirilmelidir:
Alacaklılar, konkordato sayesinde alacaklarını belirli bir plana bağlı olarak tahsil etmeyi kabul ederler. Bu yapılandırma, çoğu zaman alacağın tamamını değil bir kısmını tahsil edebilmek anlamına gelse de iflas halindeki belirsizliğe kıyasla daha yüksek bir geri dönüş ihtimali sunar. Özellikle büyük alacaklılar, konkordato planı kapsamında alacağın bir kısmından vazgeçip kalanını uzun vadede alma yoluna giderek, şirketin yaşatılması suretiyle ileride de ticari ilişkileri sürdürme şansı elde edebilir.
Konkordato ilanıyla birlikte tüm alacaklılar bakımından icra takipleri ve hacizler durur. Bu durum, alacaklıların kısa vadede tahsilat yapamaması anlamına gelse de aslında herkesin eşit başlangıç çizgisinde beklemesini sağlar. Alacaklılar arasında adeta bir “ateşkes” ortamı yaratarak, borçlunun malvarlığının değerinin korunmasına hizmet eder. Aksi takdirde, agresif alacaklılar malvarlığını kapışırken geç kalanlar hiçbir şey alamayabilirdi. Konkordato bu durumu önler, alacaklılar arası rekabeti geçici olarak askıya alır.
Konkordato, alacaklılara kolektif müzakere imkanı tanır. Her alacaklı, borçlunun yaptığı teklifi değerlendirme ve kendi menfaatlerini dile getirme şansına sahiptir. Bireysel alacak takibinde olmayan bir şekilde, alacaklılar bir araya gelip borçlu ile topluca pazarlık edebilirler. Özellikle büyük alacaklılar (ör. bankalar) konkordato sürecinde aktif rol alarak planın şekillenmesinde söz sahibi olabilir. Alacaklılar kurulunda veya toplantısında dile getirilen endişeler, planın revize edilmesine yol açabilir. Bu süreç, alacaklıların menfaatlerinin grup halinde korunması açısından önemlidir.
Onaylanmış bir konkordato projesi, alacaklılar için öngörülebilir bir ödeme planı anlamına gelir. Hangi koşullarda ve ne zaman ne miktar ödeme alacakları netleşir. Örneğin plan, alacaklıya mevcut alacağının %50’sinin 1 yıl ödemesiz, sonraki 2 yılda eşit taksitlerle ödenmesini öngörebilir. Bu durumda alacaklı, en azından ne alacağını bilir ve buna göre kendi finansal planlamasını yapabilir. İflas halinde yıllarca belirsiz bir tasfiye süreci bekleyeceğine, konkordato ile daha somut bir takvime kavuşur.
Borçlu işletmenin iflası durumunda çoğu alacaklı, hele ki teminatsız olanlar, alacaklarının çok küçük bir kısmını alabilir veya tamamen kaybedebilir. Konkordato, iflasın yaratacağı bu riski azaltarak alacaklılara alacaklarının bir bölümünü kurtarma fırsatı sunar. Özetle, zararın neresinden dönülse kârdır prensibi işler: Konkordato, alacaklıya belki %100 yerine %30–50 arası bir ödeme vaat eder ama bu, iflastaki potansiyel %0’dan iyidir.
Konkordato süreci, borçlu ile alacaklılar arasındaki iş ilişkilerinin tamamen kopmasını engelleyebilir. Bazı alacaklılar (özellikle borçluyla uzun yıllardır çalışan tedarikçiler, müşteriler vb.), konkordato sayesinde borçlunun toparlanmasını bekleyerek gelecekte de ticari ilişkiyi sürdürme şansı elde ederler. Bu durum, alacaklı açısından ileride iş hacmini koruma veya artırma anlamına gelebilir. Elbette konkordato sürecinde güven zedelenmiş olsa da, borçlunun taahhütlerine sadık kalması halinde ilişkiler tamir olabilir.
Konkordato mühleti boyunca alacaklılar, komiser aracılığıyla borçlunun finansal gidişatını izleyebilirler. Bu sayede, şirketteki gelişmelerden haberdar olurlar ve sürecin başarısı için gerekli bilgileri edinirler. Ayrıca konkordato ilanı sonrası alacaklıların mahkemeden ve komiserden talep edebilecekleri bazı güvenceler vardır (örneğin, borçlunun konkordato süresinde yeni borç yapmaması için kısıtlar koyulması gibi).
Öte yandan, konkordatonun alacaklılar açısından bazı dezavantajları da yok değildir. Öncelikle, alacaklı alacağını tam olarak ve zamanında tahsil edemeyebilir; konkordato bir tatmin indirimi getirir. Ayrıca süreç boyunca en az 1-2 yıl bekleme maliyeti ortaya çıkar (enflasyon ve faiz kaybı yaşanabilir, yeni bir hukuki belirsizlik dönemi alacaklıyı yorar). Bazı alacaklılar için nakde acil ihtiyaç varken konkordato bu aciliyeti karşılamaz. Dahası, konkordato süresince alacaklılar bireysel hareket edemediğinden, sürecin başarısını beklemek zorunda kalırlar. Eğer borçlu bu süreyi kötüye kullanırsa, alacaklılar vakit de kaybetmiş olacaktır. Bu riskler nedeniyle, özellikle küçük ve orta boy alacaklılar konkordatoya temkinli yaklaşır. Hatta borçlunun ticari mal veya hizmet aldığı bazı alacaklılar (tedarikçiler), konkordato süresince yeni mal vermek istemeyebilirler; bu da borçlunun işlerini zorlaştırabilir. Özetle konkordato, alacaklılar için kısa vadeli bir fedakarlık karşılığı uzun vadede daha iyi bir geri dönüş vaadi anlamına gelir. Bu nedenle alacaklılar oy kullanırken kendi zarar-kâr hesabını yaparak karar vermektedir.

Konkordato süreci başarıyla tamamlandığında (tasdik edilip plan uygulandığında), borçlu işletme finansal açıdan nefes almış ve yeniden yapılandırılmış olur. Borçlu, konkordato şartlarını yerine getirdikten sonra borçlarından kurtulur; alacaklılar da alacaklarının plan dahilinde ödenen kısmını tahsil etmiş olurlar. Konkordato hükümleri tamamlandığında, borçlunun iflas tehdidi ortadan kalkar ve normal ticari hayatına geri döner. Bu aşamada şirket, borç yükünden kısmen arındığı için daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşur. Hatta konkordatodan çıkan bazı şirketler, ilerleyen dönemde sermaye artırımı, ortak alma veya halka arz gibi adımlarla güçlenerek yollarına devam edebilmektedir.
Öte yandan, konkordato her durum için en uygun çözüm olmayabilir. Özellikle finansal borçları yüksek fakat ticari borçları nispeten idare edilebilir düzeyde olan şirketler için, konkordato yerine Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY) uygulaması bir alternatif yol olarak ortaya çıkmıştır. Finansal Yeniden Yapılandırma, temelde borçlu şirketin bankalar ve diğer finansal kuruluşlarla yaptığı, borçlarını yeniden vadelendirme veya yapılandırma anlaşmalarını ifade eder. Bu süreç, 2018’de yürürlüğe giren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yönetmelikleri ve 2019’da Bankacılık Kanunu’na eklenen Geçici 32. madde ile yasal zemine kavuşmuştur. FYY uygulaması, kamuoyunda “borç yapılandırma anlaşmaları” veya bankalar arası “çerçeve anlaşmalar” olarak da bilinir.
Konkordato, borçlunun tüm borç yükünü (finansal borçlar, ticari borçlar, kamu borçları vb.) kapsayabilir ve hepsini yeniden yapılandırmaya dahil edebilir. Buna karşılık Finansal Yeniden Yapılandırma yalnızca finansal kurumlara olan kredi borçlarını ele alır; ticari mal ve hizmet borçları FYY kapsamının dışında kalır. Örneğin bir şirketin bankalara, leasing ve faktoring şirketlerine olan borçları FYY’ye dahil edilip vade/fiyatlama olarak yeniden yapılandırılırken, tedarikçilere olan borçları ve vergileri konkordato gibi ayrı bir işlem görmedikçe aynen devam eder.
Konkordato, yargısal bir süreçtir – mahkeme koruması ve kararıyla yürür. FYY ise mahkemeye gitmeden, borçlu ile alacaklı finansal kurumlar arasında gönüllü bir anlaşma şeklinde gerçekleşir. Bankalar ve finansal kuruluşlar, BDDK tarafından onaylanmış çerçeve anlaşmaları temel alarak borçlu şirkete yeni ödeme planları sunarlar. Yeterli çoğunluktaki finansal alacaklının (genelde alacak tutarının belirli bir yüzdesi) anlaşması halinde, muhalif azınlık bankalar da anlaşmaya zorunlu olarak dahil olur (çerçeve anlaşmanın getirdiği bir bağlayıcılık). Mahkeme, FYY sürecinin bizzat içinde değildir; yalnızca bazı durumlarda vergi teşviki veya yasal koruma için devreye giren düzenlemeler olabilir.
Konkordato, mahkeme kararıyla tüm alacaklılar için hukuki koruma sağlar – yani borçluya karşı hiçbir alacaklı icra takibi yapamaz, mevcut takipler durur. FYY’de ise borçlu, sadece finansal borçlar açısından bankaların rızasıyla koruma elde eder; ticari alacaklılar veya diğer kreditorler bakımından yasal bir koruma kalkanı yoktur. Bu nedenle, eğer bir şirketin esas sorunu bankalara olan kredi borçları ise FYY, bankaların kabulüyle borçları yeniden yapılandırıp şirketi rahatlatabilir. Ancak şirketin ticari borçları da aşırı birikmişse, sadece FYY yapmak bu alacaklıları durdurmayacağı için yetersiz kalabilir. Böyle durumlarda konkordato gerekebilmektedir. Nitekim pratikte likidite sıkıntısına giren birçok şirket, mümkünse önce FYY yoluna gitmekte; konkordato ise son çare olarak düşünülmektedir. Bankalar genelde konkordatoya göre FYY’yi tercih eder, çünkü alacaklarının tahsilini mahkeme sürecine bırakmadan kendileri planlarlar ve şirketi çalışır durumda tutarlar.
Konkordatoda alacaklılar genellikle alacaklarının bir kısmından feragat (silme) ve kalan kısmı taksitlendirme gibi kararlara katlanır. FYY kapsamında da benzer şekilde bankalar, borçluya çeşitli kolaylıklar tanıyabilir. Bankacılık Kanunu Geçici 32. madde çerçevesinde kredilerin vadelerini uzatma, kredileri yenileme, ilave kredi verme, anapara veya faiz alacaklarından indirim yapma veya vazgeçme, teminatları azaltma, borcu sermayeye (hisseye) çevirme, borcu üçüncü bir yatırım fonuna devretme gibi çok çeşitli yeniden yapılandırma araçları bulunmaktadır. Bu araçlar, her bir borçlu için özel olarak harmanlanır; örneğin borçların 2 yıl ödemesiz 5 yıl vadeye yayılması, faiz oranının düşürülmesi, borcun bir kısmının silinmesi ve şirkete bir miktar yeni kredi verilmesi kombinasyonu gibi. Bu yönüyle FYY, konkordato sürecine göre daha esnek ve tarafların serbest iradesine dayanır. Konkordatoda mahkeme onayı gerektiğinden ve kanuni kısıtlar olduğundan esneklik sınırlıdır; FYY ise piyasa koşullarına göre serbestçe biçimlenebilir.
Konkordato, yukarıda belirtildiği üzere bir mahkeme süreci olarak 1-2 yıl civarı sürebilir ve bu esnada yargılama giderleri, komiser ücreti, ilan masrafları vb. maliyetler doğar. FYY ise genellikle daha kısa sürede sonuçlanabilir; zira taraflar anlaşmaya varır varmaz uygulamaya geçilebilir. Örneğin büyük ölçekli FYY sözleşmeleri çoğunlukla 1 yıllık finansal performans hedefleri içerir ve gerektiğinde tekrar revize edilebilir. Maliyet olarak da FYY’de esasen bir yeniden finansman söz konusudur; hukuki masraflar konkordatoya göre düşüktür. Bununla birlikte FYY anlaşmaları da belirli danışmanlık, değerleme giderleri gerektirebilir ancak bu, konkordato kadar kamuya açık ve kapsamlı bir yargılama masrafı değildir.
Konkordato talebi ticaret sicil gazetesinde ve Basın-İlan Kurumu vasıtasıyla ilan edilir, kamuya açık bir süreçtir; bu da borçlunun piyasadaki itibarını olumsuz etkileyebilir. Bir şirketin konkordato ilan ettiği duyulduğunda, tedarikçiler ve müşteriler tereddüte kapılabilir. Buna karşın FYY süreci genellikle gizli yürür, kamuya açık bir ilan yapılmaz. Taraf bankalar ve borçlu arasında kalır. Böylece şirket itibarını daha iyi koruyabilir, alacaklı olmayan üçüncü taraflar şirketin finansal sıkıntıda olduğunu hemen öğrenmez. Uzmanlar, FYY ile yapılandırılan şirketlerin toparlandıktan sonra yatırımcı ilgisi çekebildiğini, hatta yeniden büyüme rayına oturabildiğini belirtmektedir. Konkordatoda ise itibar zedelenmesi daha uzun vadeli etkiler doğurabilir.
Sonuç olarak, Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY), konkordatoya göre daha dar kapsamlı fakat daha hızlı ve esnek bir yeniden borç yapılandırma imkanı sunar. Nakit akış sıkışıklığı yaşayan, aslen kârlı ve yaşama şansı olan şirketler için önce bankalarla anlaşarak FYY yapmak, konkordatoya göre daha tercih edilir bir yol olabilir. Özellikle 2023 sonunda FYY düzenlemesinin uzatılmasıyla, 2024’te bir dizi büyük ölçekli şirket konkordatoya gitmek yerine FYY koruması altında borçlarını yapılandırmayı seçmiştir. Ancak FYY her durumda yeterli gelmezse veya finansal borçlar dışındaki yükler (örneğin piyasaya yüklü borçlar) şirketi boğuyorsa, konkordato hala en kapsamlı çözüm aracı olarak masadadır.
Yüksek düzey yöneticilere tavsiye: Şirketiniz finansal darboğaza girdiyse, konkordato mu FYY mi? sorusunu iyi değerlendirin. Borç sorununuz daha çok bankalara olan kredilerden kaynaklanıyorsa ve işletmeniz temel olarak kârlı ancak likidite sorunu yaşıyorsa, alacaklı bankalarla FYY anlaşması yapmayı düşünün. Bu size hem zaman kazandırabilir hem de şirketinizi kamuoyunda konkordato ilan etmiş duruma düşürmeden yeniden yapılandırma imkanı verebilir. Ancak borç yükünüz çok boyutlu ve tüm kreditorlara yayılmışsa, ya da FYY için bankaları ikna edemiyorsanız, o zaman konkordato seçeneğini gündeme almak gerekebilir. Her iki durumda da, gerçekçi bir iyileşme planı hazırlamadan yola çıkmayın. Konkordato sürecine girmek stratejik bir karardır ve planlı yürütülmezse iflasla sonuçlanabileceği unutulmamalıdır. Hem konkordato hem de FYY, alanında uzman hukuk ve finans danışmanlarının rehberliğinde yönetilmesi gereken, zorlu ama doğru uygulandığında şirketinizi kurtarabilecek araçlardır.
