Başlıklar
Toggle
İcra ve İflas Kanunu (İİK) m.89 prosedürü, takip borçlusunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacaklarının haczine ilişkindir. Alacaklı, kesinleşmiş bir takipte borçlunun üçüncü kişilerde olduğunu düşündüğü alacakları için 89/1 haciz ihbarnamesi gönderir. Üçüncü kişi, kendisine ulaşan birinci haciz ihbarnamesine 7 gün içinde itiraz ederek borçluya hiçbir borcu veya olmadığını bildirirse, İİK m. 89/4, üçüncü kişinin haciz ihbarnamesine gerçeğe aykırı (haksız) itirazı hâlinde alacaklının başvurabileceği özel bir dava ve yaptırım mekanizması öngörmektedir. Aşağıda, bu dava ile ilgili mahkeme görevi/yetkisi, ispat araçları, genel hükümlere göre yargılama, tazminatın türü ve miktarı, diğer olası davalar ve Yargıtay içtihatları ele alınmıştır.
İİK m.89/4 davasında görevli mahkeme icra mahkemesidir. Kanun, üçüncü kişinin haksız itirazı üzerine açılacak tazminat (ve cezalandırma) davasının icra mahkemesinde görülmesini açıkça hükme bağlamıştır. Bu icra mahkemesi, takip işleminin yapıldığı yerdeki icra mahkemesidir. Yani haciz ihbarnamesini gönderen icra dairesinin bağlı olduğu yer icra mahkemesi, hem yetkili hem görevli merci olarak davaya bakar.
İcra mahkemesi, söz konusu davada hem hukuk hem ceza mahkemesi sıfatıyla karar verebilir. Alacaklı, 89/4 kapsamında sadece tazminat davası açabileceği gibi, aynı başvuru içinde üçüncü kişinin cezalandırılmasını (İİK m.338/1’e göre) da talep edebilir. İcra mahkemesi iki talep birlikte geldiğinde, usulen icra ceza mahkemesi sıfatıyla yargılamayı yürütüp her iki talep hakkında karar verir. Uygulamada icra hukuk ve icra ceza mahkemeleri ayrı daireler olsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 89/4 uyarınca ceza ve tazminat taleplerinin birlikte ileri sürülmesi halinde yargılamanın icra mahkemesince bir arada yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Alacaklı yalnız tazminat istemiyle de dava açabilir; bu durumda icra hakimi, icra hukuk mahkemesi sıfatıyla davayı görür. Herhâlde, üçüncü kişinin haksız itirazından doğan tazminat istemi bakımından tek yetkili yargı mercii icra mahkemesidir – aynı konuda genel mahkemede ayrı bir dava açılamaz. Nitekim Yargıtay, icra mahkemesinde görülen bu tazminat davasının genel hükümlere göre verilecek bir karar ile kesin hüküm oluşturacağını, bu nedenle icra mahkemesinde tazminattan feragat eden alacaklının daha sonra genel mahkemede aynı konuda dava açamayacağını belirtmiştir
İcra ve İflas Kanunu’nun 89. maddesinin 4. fıkrası kapsamında, üçüncü şahsın haksız itirazı üzerine alacaklı tarafından açılan dava, niteliği gereği genel hükümlere göre görülen bir tazminat davası olduğundan nispi harca tabidir. Bu davada Harçlar Kanunu m. 28 ve 29 uyarınca, nispi harç alınır. konusu para olan ve eda talebi içeren davalarda nispi harç alınır. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. “davalı şirket hakkında açılmış tazminat davası bulunduğu görülmekle, mahkemece nispi harca tabi olan tazminat davası için birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen borç miktarı üzerinden hesaplanacak nispi harcın da tamamlatılarak, davacının tazminata ilişkin talebiyle ilgili ilk derece mahkemesince işin esasının incelenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken…” (12. Hukuk Dairesi, 2025/1805 E. , 2025/3399 K.)
İİK 89/4 tazminat davası, icra mahkemesinde açılmakla birlikte “genel hükümlere göre” görülür. Bu ibarenin anlamı, davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine tabi olmasıdır. Dolayısıyla, icra mahkemesi burada bir genel yargılama yapar; basit ve kısıtlı inceleme usulü uygulanmaz. Taraflar, iddia ve savunmalarını HMK’ya göre ileri sürer ve ispat faaliyetinde bulunur. Tanık, belge, bilirkişi, keşif, yemin gibi tüm delil ve ispat araçları bu davada kullanılabilir.
Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 89/4’e dayalı tazminat taleplerinde mahkemenin geniş bir araştırma yapması gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme, öncelikle haciz ihbarnamelerinin tebliğ edilip edilmediğini ve üçüncü kişinin süresinde itiraz edip etmediğini tespit ettikten sonra; işin esasına girerek genel hükümlere göre yargılama yapmalı, tarafların sunduğu tüm delilleri toplamalı ve gerekiyorsa üçüncü kişi ile borçlunun defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır. Amaç, birinci haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle üçüncü kişinin, takip borçlusuna karşı ödenmesi istenebilir kesin bir borcunun (alacağın) bulunup bulunmadığını tespit etmektir. Dolayısıyla, maddi gerçek geniş delil olanaklarıyla araştırılır. Gerektiğinde tanık dinlenebilir; yazılı belgeler incelenir, uzman bilirkişiler hesaplar ile ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapabilir. HMK m. 236 gereğince yemin teklifinin koşulları varsa taraflar yemin deliline de başvurabilir. İcra mahkemesi bu davada, klasik icra takibi şikâyetlerinden farklı olarak, tıpkı bir asliye mahkemesi gibi davranır.
“Genel hükümlere göre halleder” ifadesinin dayanağı, hem usul hem esasa ilişkindir. Usul boyutunda, yukarıda değinildiği gibi HMK’nın genel yargılama usulü uygulanır. Esas boyutunda ise, alacaklının talep ettiği tazminat Türk Borçlar Kanunu (TBK) anlamında bir haksız fiil sorumluluğuna dayanır. Üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanı, alacaklının alacağını tahsil etmesini engelleyerek ona zarar vermiş olduğundan, TBK m.49 kapsamında haksız fiil teşkil eder. Bu nedenle icra mahkemesi, tazminat talebini değerlendirirken TBK’nın haksız fiil sorumluluğuna ilişkin genel hükümlerini uygular; hukuka aykırılık, kusur, zarar ve illiyet unsurlarını gözetir. Yargıtay da 89/4’te öngörülen tazminatın, üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanından kaynaklanan haksız fiil temelli bir talep olduğunu vurgulamıştır.
İspat yükü bu davada alacaklıdadır. Alacaklı, üçüncü kişinin verdiği cevabın (itirazın) gerçek dışı ve haksız olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Diğer bir deyişle alacaklı, üçüncü kişinin gerçekte takip borçlusuna borçlu olduğunu kanıtlamalıdır. Üçüncü kişi ise, iddiasının doğru olduğunu savunarak aksini ispat için deliller sunabilir; ancak ispat yükünün ağırlığı alacaklıdadır. Yargılama sonucunda, alacaklının iddiası kanıtlanamazsa dava reddedilir; kanıtlanırsa üçüncü kişi tazminata mahkûm edilir ve aynı davada talep edilmişse ceza da verilir.
İİK 89/4 davasındaki tazminat, niteliği itibariyle bir maddi tazminattır. Çünkü alacaklının uğradığı zarar, parasal alacağının geç veya hiç tahsil edilememesinden doğan ekonomik kayıptır. Bu tazminat, üçüncü kişinin gerçeğe aykırı itirazı yüzünden alacaklının uğradığı gerçek zararı karşılamaya yöneliktir. Kanun, tazminat miktarına bir üst sınır getirmiştir: Talep edilebilecek tazminat tutarı, borçlunun üçüncü kişideki alacağı ile birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen meblağı aşamaz. Başka bir ifadeyle, alacaklı en fazla ihbarnamede tahsilini istediği tutar kadar tazminat alabilir; bunun üzerinde bir tazminat hükmedilemez. Örneğin alacaklı, üçüncü kişiye 50.000 TL’lik bir alacak için haciz ihbarnamesi göndermişse, tazminat talebi 50.000 TL’yi geçemez.
Tazminat miktarı belirlenirken, üçüncü kişinin itirazı olmasaydı alacaklının elde edeceği fayda dikkate alınır. Genellikle, bu da takip konusu alacağın miktarına denk olacaktır. Ancak üçüncü kişinin kısmen borçlu olması gibi durumlarda, alacaklının ispatladığı kadarıyla kısmi tazminata hükmedilebilir. Mahkeme, tespit ettiği borç tutarı üzerinden hüküm kurar. Yargılama sonunda belirlenen tazminat, icra mahkemesi kararı ile alacaklıya ödenmek üzere üçüncü kişiden tahsil edilir. Bu karar, genel hükümlere göre verilmiş bir karar olduğundan, kesinleştikten sonra ilam niteliği taşır ve ilamlı icra yoluyla da infaz edilebilir.
Manevi tazminat talebine gelince, üçüncü kişinin haciz ihbarnamesine itirazı, alacaklının şahıs varlığı haklarına yönelik bir saldırı niteliği taşımadığı için manevi tazminat gündeme gelmez. Bu davada alacaklının zararı ekonomik olduğundan, mahkeme sadece maddi zarar (parasal kayıp) üzerinde durur. Uygulamada alacaklılar manevi tazminat istemezler ve istemeleri halinde de hukuken dayanak bulamazlar. Dolayısıyla verilebilecek tazminat türü yalnız maddi tazminattır.
Bununla birlikte, tazminat tutarına yasal faiz işletilmesi mümkündür. Alacaklı, gecikme nedeniyle uğradığı zararın telafisi için, tazminat miktarına işleyecek faiz talep edebilir. HMK uyarınca, dava dilekçesinde talep sonucu belirtilirken istenen tazminat miktarının yanı sıra işleyecek faiz de gösterilmelidir. Genellikle alacaklı, üçüncü kişinin itirazı sebebiyle alacağını geç tahsil ettiği süre için yasal faiz talep eder. Yargıtay kararlarında, 89/4’e dayalı tazminat taleplerinde faiz isteminin de değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Faizin hangi tarihten başlayacağı, somut olayın özelliklerine göre değişebilir: Eğer üçüncü kişi haciz ihbarnamesiyle birlikte muaccel bir borcu ödemesi gerekirken ödememişse, temerrüt tarihi olarak ihbarnamenin tebliğinden itibaren faiz istenebileceği düşünülebilir. Çoğunlukla alacaklılar dava tarihinden veya karar tarihinden itibaren yasal faiz talep etmektedir. Mahkeme, hükmünü kurarken tazminata faiziyle birlikte karar verebilir.
Üçüncü kişinin haksız itirazı halinde, alacaklının başlıca başvuru yolu İİK 89/4 kapsamındaki tazminat (ve varsa ceza) davasıdır. Bunun dışında aynı anda başvurulabilecek başka hukuki yollar, farklı taraflarca veya farklı koşullarda gündeme gelebilir.
İkinci ihtimal olarak, eğer üçüncü kişi kendisine gelen 89/1 haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmemiş olsaydı, kanun gereği borcu kabullenmiş (borç zimmetinde sayılmış) duruma düşerdi. Bu durumda üçüncü kişinin, borçlu olmadığını ispat için menfi tespit davası açma hakkı vardır. Menfi tespit davası, icra takibinin yapıldığı yer (veya üçüncü kişinin yerleşim yeri) genel mahkemesinde (kura olarak asliye hukuk mahkemesinde) açılır. Üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesini aldıktan sonra 15 gün içinde menfi tespit davası açarak, gerçekte borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bu davada ispat yükü üçüncü kişi davacıdadır; takip borçlusuna borçlu olmadığını ispat etmek zorundadır. Mahkeme, üçüncü kişinin gerçekten borçlu olup olmadığını genel yargılama ile inceler. Eğer üçüncü kişi menfi tespit davasını kaybederse, kanun gereği alacaklı yararına en az yüzde yirmi oranında tazminata mahkûm edilir. Bu tazminat, haksız davanın yaptırımı olarak düzenlenmiş olup alacaklıya ödenir. Görüldüğü üzere menfi tespit davası, 89/4 kapsamındaki durumdan farklı olarak, üçüncü kişinin itiraz etmediği senaryoya ilişkindir ve üçüncü kişi tarafından açılır. Ancak uygulamada, üçüncü kişi 7 gün içinde itirazını yapmışsa menfi tespit davasına gerek kalmaz; alacaklının 89/4 kapsamında dava açıp açmayacağı beklenir.
Üçüncü kişinin gerçeğe aykırı itirazı aslında genel hükümlere göre bir haksız fiil teşkil ettiğinden, teorik olarak alacaklının genel mahkemede doğrudan bir tazminat davası açması düşünülebilir. Ne var ki, İİK m.89/4 bu konuda özel bir düzenleme getirdiği için, alacaklının esasen bu özel yolu kullanması gerekir. Öğretide, alacaklının 89/4 yolunu iki yıl içinde kullanmaması halinde, TBK ve İİK m.120/II hükümlerine dayanarak üçüncü kişiye karşı genel mahkemede bir alacak (tazminat) davası açabileceği görüşü vardır. Örneğin, Yargıtay’a göre alacaklı 2 yıllık hak düşürücü süreyi geçirmiş olsa bile, elindeki aciz belgesine dayanarak borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarını genel hükümlere göre takip edebilir. Ancak aynı anda, yani 89/4 davası devam ederken genel mahkemede ayrı bir tazminat davası açılması mümkün değildir; zira mükerrer talep ve derdestlik sorunları doğar. Uygulamada alacaklılar, doğrudan genel mahkemeye gitmek yerine 89/4 yolunu tercih etmektedir. Sonuç olarak, alacaklının üçüncü kişiden talep hakkı tek bir tazminat davasıyla sınırlıdır ve bu davanın yeri kural olarak icra mahkemesidir.
Üçüncü kişi, haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmemiş ve borç zimmetinde sayıldığı için alacaklıya ödeme yapmış olabilir. Sonradan gerçekten borçlu olmadığı anlaşılıyorsa, üçüncü kişi ödediği paranın iadesi için dava açabilir. Kanun, “her hâlde üçüncü şahsın, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödediği paranın iadesini isteyebileceğini” belirtmektedir. Genellikle üçüncü kişi, asıl borçluya rücu davası açarak haksız ödemenin iadesini talep eder. Alacaklının kötü niyetli olması (örneğin gerçekte böyle bir borç olmadığını bildiği halde haciz ihbarnamesi göndermesi) halinde, üçüncü kişi alacaklıyı da hasım göstererek tazminat talep edebilir. İstirdat talepli bu tür davalar, niteliğine göre genel mahkemelerde görülür ve sebepsiz zenginleşme veya haksız fiil hükümlerine dayanır. Ayrıca, İİK m.89/4 son cümle uyarınca, üçüncü kişinin teslim ettiği mal geri verilemiyorsa, alacaklıya icra mahkemesi kararıyla malın değerini ödeme yükümlülüğü de getirilebilir. Bu düzenleme de üçüncü kişinin uğradığı zararın telafisine yöneliktir.
Yukarıda değinildiği gibi, alacaklı 89/4 kapsamında icra mahkemesinden üçüncü kişinin cezalandırılmasını da talep edebilir. İİK m.338/1, “hakikate muhalif beyanda bulunan üçüncü kişiler” için bir ceza öngörür. Bu fiil, bir icra suçu olup genellikle adli para cezası veya tazyik hapsi yaptırımına tabidir (mevzuata ve koşullara göre). Alacaklının şikâyeti üzerine icra mahkemesi (icra ceza sıfatıyla), üçüncü kişinin kusurlu gerçeğe aykırı beyanını sabit görürse ceza hükmü kurabilir. Ceza davası, tazminat davasından usulen bağımsızdır; suçun şahsiliği ilkesi gereği ceza yargılaması ayrı değerlendirilir. Ancak genelde iki talep birlikte ileri sürüldüğünde tek bir dosyada görülür. Sonuçta üçüncü kişi, haksız itirazı nedeniyle hem cezaî yönden hem hukukî yönden sorumlulukla karşılaşabilir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesi’nin güncel içtihatları, İİK 89/4 davalarının uygulamasına ışık tutmaktadır:
İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 89/4, alacaklının, borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarını tahsil etmeye yönelik başvurduğu etkili bir hukuki mekanizmadır. Bu süreçte üçüncü kişinin haksız şekilde borç ilişkisini inkâr etmesi durumunda alacaklı, tazminat davası açma hakkına sahiptir.
Ancak bu tür davalarda tazminat talebinin niteliği, harçlandırma rejimi ve mahkemelerin davayı aydınlatma yükümlülüğü gibi konular uygulamada sıkça tereddüt yaratmaktadır. Bu yazımızda, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2025/1805 E., 2025/3399 K. sayılı kararı ışığında bu meseleleri detaylandıracağız.
İcra takiplerinde alacaklı, borçlunun üçüncü kişilerden olan alacaklarına haciz koydurabilir. Bunun için icra müdürlüğü, üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderir. Eğer üçüncü kişi, borçlunun kendisinden alacağı olmadığını beyan ederse ve bu beyan gerçeğe aykırıysa, İİK m. 89/4 devreye girer.
Alacaklı, gerçeğe aykırı beyanda bulunan üçüncü kişiye karşı tazminat davası açabilir.
Uzun süredir uygulamada tartışmalı olan konulardan biri, bu tazminat davasının harca tabiiyetidir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2025 tarihli kararında bu konuyu açıkça aydınlatmıştır:
❝ Alacaklı tarafından açılan tazminat davası, belirli bir miktarın ödenmesine yönelik eda davası niteliğindedir ve bu nedenle **nispi harca tabidir. ❞
(Yarg. 12. HD, 29.04.2025, 2025/1805 E., 2025/3399 K.)
✅ Bu ne anlama gelir?
Yargıtay kararının bir diğer önemli yönü, ilk derece mahkemesinin sıfat gerekçesiyle yaptığı ret işleminin hukuka aykırı görülmesidir. Şöyle ki:
❝ Belirsiz veya çelişkili görülen hususlarda hâkim taraflara açıklama yaptırmalı, eksik hususları tamamlamalıdır. ❞
Bu karar, uygulamada sıkça karşılaşılan şu hataları ortadan kaldırma yönünde bir içtihat oluşturmuştur:
İİK 89/4 kapsamında açılan tazminat davaları, belirli bir alacağın tahsiline ilişkin eda davası niteliğindedir ve bu sebeple nispi harca tabidir. Mahkemeler, taraf iradesi açık olduğu hâlde şekli hatalardan yola çıkarak dava reddi yerine, HMK m. 31 kapsamında açıklama istemek suretiyle davayı esastan incelemelidir.
Sonuç olarak, İİK m.89/4 kapsamında üçüncü kişinin gerçeğe aykırı itirazına dayanan tazminat davası, icra hukukunda özel bir müessese olmakla birlikte, esasen genel hukuk kurallarına dayanan bir haksız fiil sorumluluğu davasıdır. Görevli icra mahkemesi, davayı genel hükümlere göre görüp kapsamlı bir inceleme yapar; tanık da dâhil her türlü delili kabul eder; TBK ve HMK hükümlerini uygular. Hükmedilecek tazminat, alacaklının maddi zararını (geciken alacağını) kapsar ve tutarı haciz ihbarnamesindeki alacak miktarını aşamaz. Üçüncü kişi aynı eylemden dolayı cezaen de sorumlu tutulabilir. Ayrıca, 89. madde prosedüründe üçüncü kişinin menfi tespit ve istirdat gibi yollara başvurma imkânları da bulunmaktadır. Yargıtay’ın güncel kararları, bu hususlarda yol gösterici olup uygulamadaki tereddütleri gidermektedir. Bu çerçevede alacaklı, haciz ihbarnamesine haksız itiraz ile karşılaştığında 89/4 davasını iki yıl içinde açarak hem alacağını tahsil yolunu hem de uğradığı zararın tazminini güvenceye almalıdır.
Bu bilgiler ışığında, İİK 89/4 davası Türk hukukunda alacaklıyı koruyan etkin bir yol olup doğru kullanıldığında alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamaktadır.