Başlıklar
ToggleKamu hizmetleri, kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yürütülür. Ancak idare, bu hizmetleri hiç yapmazsa, geç yaparsa veya kötü yaparsa, ortaya çıkan zarardan sorumlu olur. Bu tür durumlar idarenin hizmet kusuru olarak adlandırılır ve bazen sadece maddi değil, manevi zarar da doğurur. Bu yazımızda, idarenin hizmet kusuru nedir, manevi tazminat nasıl talep edilir, hangi şartlarda idare sorumlu tutulur, açıklıyoruz.
İdarenin hizmet kusuru, kamu hizmetlerinin gereği gibi yerine getirilmemesi, gecikmesi veya hiç yerine getirilmemesi durumunda ortaya çıkan hukuki bir kavramdır. Bu kusur nedeniyle bireyler maddi veya manevi zarar görebilir ve idareye karşı tazminat davası açabilirler.
Hizmet kusuru, idarenin yürüttüğü kamu hizmetlerinin;
durumlarında söz konusu olur. Bu kusur sonucunda bireylerin maddi veya manevi zarar görmesi, idarenin sorumluluğunu doğurur.
Hizmet kusuru nedeniyle manevi tazminat talebi idare mahkemesinde tam yargı davası olarak ileri sürülür. Eğer idarenin hizmet kusuru nedeniyle mağdur olduğunuzu düşünüyorsanız, somut olaya ilişkin değerlendirmeler yapmak ve hukuki haklarınızı korumak için avukatınıza danışmanız faydalı olacaktır.
Manevi zarar, kişinin:
Örneğin:
gibi durumlarda manevi tazminat talep edilebilir.
Türk hukuk sisteminde idarenin sorumluluğu, Anayasa ve Danıştay içtihatları ile güvence altındadır.
Anayasa m.125/7:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
Ayrıca, Danıştay içtihatlarına göre:
“İdare, yürüttüğü kamu hizmeti sırasında kişilik haklarına saldırı teşkil eden sonuçlar doğurursa, bu durum hizmet kusuru sayılır ve manevi tazminat ödemesi gerekir.” (örn. Danıştay 10. Dairesi, E.2014/10234, K.2017/2975)
Danıştay 15. Dairesi 2017 tarihli kararında, güvenlik güçlerinin geç müdahalesi sonucu hayatını kaybeden bir vatandaşın yakınlarının açtığı dava sonucunda, idarenin hizmet kusuruna hükmetmiş ve manevi tazminata karar vermiştir. Kararda, kamu hizmeti yürütülürken gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi, idarenin kusurunu oluşturduğu ifade edilmiştir.
İdarenin sorumluluğu sadece maddi zararlarla sınırlı değildir. Kamu hizmetindeki ihmal ve gecikmeler, bireylerin yaşamında onarılamaz manevi zararlar doğurabilir. Bu tür durumlarda, vatandaşların idareye karşı tam yargı davası yoluyla manevi tazminat talep etme hakkı vardır. Hukuki süreçte doğru başvuru yolları izlenmeli ve uzman desteği alınmalıdır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 22.11.2007 tarihli kararında, önemli bir içtihat oluşturmuştur.
“Manevi tazminata hükmedilmesi, idarenin ağır hizmet kusuru işlemiş olması koşuluna bağlı değildir.”
Bu karar, idarenin hukuka aykırı bir işlem ya da eylemi sebebiyle bireyin maruz kaldığı elem, üzüntü ve kişilik değerlerindeki sarsılmaların tazmini bakımından önemli bir içtihat niteliği taşımaktadır.
Dava, Hazine avukatlığı sınavını kazanan ancak ataması yapılmayan bir kişinin, uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasına ilişkindir.
Ancak Danıştay Beşinci Dairesi kararı bozmuş;
İdarenin haksız ve hukuka aykırı olarak atamama işlemi yaptığı, bunun da bireyin kişilik haklarını etkileyebilecek bir durum olduğu ifade edilmiştir.
Danıştay kararında vurgulandığı üzere:
“Manevi tazminat, patrimonyal (malvarlığı) kaybını değil, manevi tatmin ihtiyacını karşılar.”
Yani kişinin yaşadığı moral yıkım, yaşam kalitesindeki düşüş, itibar kaybı, mesleki hayal kırıklığı gibi etkiler, parayla telafi edilmez; ancak belli ölçüde tatmin sağlanması amaçlanır.
Bu karar ile birlikte:
✅ İdari işlemin hukuka aykırılığı ve
✅ Kişide yarattığı ruhsal çöküntü veya kişilik haklarına saldırı
manevi tazminat talebinde yeterli kabul edilmiştir. Ağır hizmet kusuru, kasıt veya ihmal derecesi aranmaz.
Ayrıca şu önemli nokta vurgulanmıştır:
İdarenin hatalı işlemine maruz kalan kişi, işlemin iptalinden sonra oluşan manevi zararı için de tazminat isteyebilir.
Bu karar, idarenin hukuka aykırı işlemleri nedeniyle vatandaşların yalnızca maddi değil, manevi olarak da zarar görebileceğini hukuken kabul eden önemli bir örnektir. Kararda belirtildiği üzere, manevi tazminata hükmedilmesi için mutlaka “ağır hizmet kusuru” aranmaz. Bireyin kişiliği, itibar duygusu ve yaşama zevki zedelenmişse, bu zararın manevi yönden giderilmesi gerekir.
İdari işlem nedeniyle mağdur olan her birey, yaşadığı haksızlık sebebiyle tam yargı davası açarak manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu hak, hukuk devleti olmanın gereğidir.
DANISTAY İdari Dava Daireleri Kurulu E. : 2004/753 K. : 2007/2323 T. : 22.11.2007
Özeti : Manevi tazminata hükmedilmesi, idarenin ağır hizmet kusuru işlemesi koşuluna bağlı olmadığından, davacının olaydan duyduğu üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi için, mahkemece takdir edilecek miktarın, davacıya manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): … Karşı Taraf (Davalı) :Maliye Bakanlığı
İstemin Özeti : Hazine avukatlığı sınavını kazanmasına rağmen ataması yapılmayan davacının; atamama işleminin İdare Mahkemesince iptali üzerine işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 560.000.000- lira maddi, 2.000.000.000 – lira manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davada; 40.124.000.- lira maddi tazminat isteminin kabulü, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat isteminin reddi yolundaki kararın Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü, E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararı ile bozulmasına dair karara uyulmayarak manevi tazminat isteminin reddine dair ilk kararda ısrar edilmesine ilişkin bulunan Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararı, davacı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti: Temyiz İsteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi M. Önder Tekin`in Düşüncesi: Davacı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi ısrar kararının Danıştay Beşinci Daire kararı doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Celalettin Yüksel`in Düşüncesi: Davacının, Hazine Avukatlığı sınavını kazanmasına karşın atamasının yapılmamasına ilişkin işlemin Ankara 8. İdare Mahkemesince iptali üzerine, işlem sebebiyle uğradığını öne sürdüğü 560.000.000 lira maddi, 2.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada; 40.124.000 lira maddi tazminatın davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat isteminin reddi yolundaki, Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen 18.9.1997 günlü 6:1996/1370 K:1997/1188 sayılı kararın, maddi tazminata hükmeden kısmının onanmasına, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına dair Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararına yapılan kararın düzeltilmesi isteminin de aynı Dairece reddinden sonra, bozma kararına uymayarak, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin ilk kararında ısrar eden Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü E:2003/1355 K;2003/1477 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare tarafından istenilmektedir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; İdare Mahkemesince verilen kararın temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1.fıkrasında belirtilen hususlardan hiç birinin bulunmadığı anlaşılmıştır. işlemin İcrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.’ şeklindeki hüküm idari işlemlerden dolayı uğranılan zararların tazmini için açılacak tam yargı davası konusunda ilgililere dört seçenek tanımakta ve her bir seçeneğin tabi olacağı dava süresini ayrı ayrı belirlemiş bulunmaktadır. Memur ihtiyacının karşılanması amacıyla 27.4.1993 tarihinde yapılan sınavı kazanan davacının, atamasının yapılması yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ye bu nedenle uğradığı 100.000.000 TL. zararın yasal faiziyle tazmini istemiyle açtığı davada; İdare Mahkemesi kararıyla, sonuç olarak dava konusu işlemin iptaline ve 100.000.000 TL.`nın yasal faiziyle davalı idareye başvuru tarihinden itibaren ödenmesine hükmedilmiştir. Anılan karar üzerine davacı 24.5.2001 tarihinde görevine başlatılmış, 30.5.2001 tarihinde ise kararda bahsi geçen parasal hakkı ödenmiş olup bu kararın temyiz incelemesi sonucu onanmasına ilişkin Danıştay 12. Dairesince verilen kararın kendisine tebliğ tarihinden itibaren süresinde (14.7.2003 tarihinde) davalı idareye başvurarak, atanmak üzere idareye başvurduğu tarih ile göreve başladığı tarih arasında çok uzun bir zamanın geçmesi ve bu arada üst öğrenimi bitirmesi nedeniyle oluşan zararın ödenmesi isteminde bulunduğu, bu başvurusunun yanıt verilmeyerek reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bakılan davaya konu edilen maddi zararın İdare Mahkemesince iptal edilen işlemden kaynaklandığı açıktır. Davacı ilk olarak 2577 sayılı Yasanın metni yukarıya alınan 12. maddesinde yazılı dört seçenekten ikincisini kullanmak yolunu seçmiş; iptal ve tam yargı davasını birlikte açmış ancak bu davada işlemden doğan zararlarının tümünü değil sadece dava tarihine kadar gerçekleşen 100.000.000.- liralik kısmını o davaya konu yapmıştır. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 1983/10 sayılı kararında da belirtildiği üzere’..Bazı idari işlemler nedeniyle doğan zararlar, işlemin yapıldığı anda bellidir ve kesinlikle tespit edilebilir. Örneğin bir yıkım İşleminde bir kamulaştırma işleminde veya bir ithal izni verilmemesi işleminde doğan zararın boyutları bellidir ve miktar olarak tespiti mümkündür. Bazı idari işlemlerden doğan zarar ise, işlemin yürürlükte kaldığı süre ile bağlantılı olduğundan, zararın miktarını işlemin yapıldığı tarihte belirleme olanağı yoktur… Kamu görevlileri hakkında bu sıfatları nedeniyle alınan kararlardan ve yapılan işlemlerden doğan zararların hemen hemen tamamı, statüleri gereği kendilerine aydan aya verilen maaş ve sair ödemelerden (yan ödemeler, ek ders ücreti, fazla çalışma ücreti, mahrumiyet yeri ödeneği, aile yardımı ödeneği v.s.) yoksun kalmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu zararların miktarını işlem yapıldığı anda tespit imkanı yoktur; zararı doğuran idari işlem yürürlükte kaldığı sürece zarar da devam edecektir…’ Bir idari işlemden doğan ve iptal ve tam yargı davasının birlikte açıldığı tarihte kesin miktarı belli olmayan zararların kalan kısmının iptal ve tam yargı davasıyla ilgili kararın, bu karara karşı kanun yollarına başvurulmuşsa verilecek kararın tebliğinden itibaren 12. maddede öngörülen süre içinde ayrıca açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceğini kabul etmek gerekir. 2577 sayılı Yasanın yukarıya alınan 12. maddesinin idari işlemlerden doğan ve iptal yada iptal ve tam yargı davalarının açılmasından sonra da devam etmekte olan zararlarla ilgili olarak tam yargı davası açma hakkının belirtilen biçimde kullanılmasını engelleyici bir hüküm içermediğini vurgulamak gerekir. 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi idari işlemlerden doğan zararlarla ilgili tam yargı davasının idari işlemin tebliği tarihinden itibaren 60 gün içinde doğrudan veya iptal davasıyla birlikte açılmasını zorunlu kılmadığına ve hukuka aykırı idari işlemler nedeniyle uğranılan gerçek zararların Anayasanın 125. ve 2577 sayılı Yasanın 28. maddelerinde yer alan buyurucu kurallar ile hukuk devleti ilkesinin doğal gereği olarak işlemi tesis eden idarece tam olarak karşılanması gerektiğinden bu tür işlemlerden doğan ve süregelmekte olan zararların, 12. maddede öngörülen süre koşuluna uyulmak kaydıyla, kısımlara ayrılarak da dava konusu edilebileceğini kabul etmek gerekir.
Açıklanan nedenlerle Sakarya 1. İdare Mahkemesince verilen 24.1.2006 günlü, E:2005/3115, K:2006/82 sayılı ısrar kararının bozulmasına, dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 4.10.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi. Bu durumda, İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının dayandığı hukuki ve yasal sebepler karşısında, anılan kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:
Dava; Hazine avukatlığı sınavını kazanmasına rağmen ataması yapılmayan davacının; atanmama işleminin İdare Mahkemesince iptali üzerine işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 560.000.000.- lira maddi, 2.000.000.000 – lira manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. Ankara 2. İdare Mahkemesinin 18.9.1997 günlü, E:1996/1370, K:1997/1188 sayılı kararıyla; davacının hazine avukatlığına atanmamasına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğundan iptaline karar verildiği, bu işlem nedeniyle davacının uğradığı zararın, tazmin edilmesinin Anayasanın 125. maddesi gereği olduğu; ancak, idari işlemler nedeniyle tazmini gereken bir zarardan söz edebilmek için zararın gerçekleşmiş olması ya da gerçekleşeceğinin kesin olmasının gerekli olduğu, kanıtlanmayan ve gerçekleşmesi olası bulunan zararların tazmin zorunluluğu doğmayacağının açık olduğu; davacının açıkta kaldığı dönemde Hazine avukatı olarak alması gereken aylık toplamından öğretmen olarak görev yaptığı Viranşehir Anadolu Lisesinde aldığı aylıklar toplamından indirilmesiyle ödenmesi gereken maddi tazminat miktarının 40.124.000.- lira olarak bulunduğu, davacının iptal edilen hazine avukatlığına atanmama işlemi nedeniyle hukuken korunması gerekli ölçüde şeref ve haysiyet ihlalinden veya manevi tazminat yoluyla tatmin olması gerekli acı ve üzüntü yaşadığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle 40.124.000.- lira maddi tazminatın dava açıldığı tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat İstemi ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Bu kararın manevi tazminata ilişkin kısmı temyiz incelemesi aşamasında Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü, E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararıyla bozulmuştur. Ankara 2. İdare Mahkemesi, 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararıyla; manevi tazminatın temelde gerçek bir tazmin aracı olmayıp, doğrudan doğruya manevi tatmin aracı olduğu, bir idari eylem veya işlem nedeniyle manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve bu nedenle elem ve ızdırap duyan, yaşama zevki azalan kişiye bir miktar para verilerek, onun bu yoldan tatmin edilmesinin manevi tazminat kurumunun temel amacı olduğu, idarenin hukuka aykırı eylem ve İşlemlerinden dolayı manevi tazminata hükmedilmesi için, ağır hizmet kusurunun varlığı ile bunun sonucunda kişilerin manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelmesi, elem ve ızdırap duymaları, yaşama zevklerinin azalması, haysiyet ve şereflerinin rencide edilmesinin gerektiği, idarenin hizmet kusuru işlediğinden söz edebilmek için işlemde ağır ve önemli nitelikte yanlışlık ile yasaya aykırılık olması gerektiği, davacının göreve atanmamasına ilişkin yoruma dayalı işlem hukuka aykırı ise de, manevi tazminat verilmesini gerektirecek nitelikte ve derecede bulunmadığı, idarenin işleminin ağır hizmet kusuru ile sakat veya kasden davacıya zarar verme amacıyla tesis edilmiş bir işlem olarak değerlendirmenin olanaklı olmadığı, buna göre, idarelerin hukuka aykırı bulunan her işlemi için ilgililere manevi tazminat ödemesi olanağı bulunmadığından, manevi tazminat ödenmesi koşullan bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir. Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle manevi zarara karşılık mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol çmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır. Dosyanın incelenmesinden, hazine avukatlığı yazılı ve sözlü sınavını kazanan ve çektiği kura ile yaptığı becayiş sonucu Viranşehir`e atanma hakkını elde eden davacının anılan yere atanmaması ve yerine başkasının atanması üzerine, Viranşehir Hazine Avukatlığına atamasının yapılması için yaptığı başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açmış olduğu davada; Ankara 8. İdare Mahkemesi 4.7.1996 günlü, E:1995/787, K:1996/509 sayılı kararıyla; davacının hazine avukatlığına açıktan atanmak üzere açılan sınava katılıp başarılı olduğu; yaptığı becayiş sonucu Viranşehir`e atanması gerektiğinin tartışmasız olduğu, davacı hakkında komünizm propagandası yapmak suçundan açılan kamu davası sonucunda, konuşmaların komünizm propagandası niteliği taşımadığının saptandığı ve tüm sanıkların beraatine karar verildiği, davacı hakkındaki yargılanıp beraat ettiği olay ve istihbarı nitelikteki bilgilere dayanılarak tesis edilen işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verdiği ve bunun üzerine davacının atamasının yapıldığı anlaşılmıştır. Danıştay Beşinci Dairesinin, bozma kararında da belirtildiği gibi; sınavı kazanmasına karşın davalı idare tarafından daha önce yargılanıp beraat ettiği bir davadan bahisle hukuka aykırı olarak hazine avukatlığına atanmayan davacının bu işlem sonucunda elem ve üzüntü duyduğu kuşkusuzdur. Manevi tazminata hükmedilebilmesi idarenin ağır hizmet kusuru işlemesi koşuluna bağlı olmadığından, davacının olaydan duyduğu üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi için İdare Mahkemesince takdir edilecek miktarın davacıya manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesine dair ısrar kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı ısrar kararının Danıştay Beşinci Dairenin karan doğrultusunda BOZULMASINA, dosyanın Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine, 22.11.2007 günü oyçokluğu İle karar verildi.
KARŞI OY Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddiyle, anılan kararın onanması oyuyla karara karşıyız
1 Comment
İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE KARŞI 2 İPTAL DAVASINI KAZANDIM. MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇMAK İSTİYORUM. kAÇ TL. TAZMİNAT TALEP EDEBİLİRİM